''Bu mümkün değil! Ben insanım. Sıradan, sağlıklı bir insan!''Taehyung neredeyse bütün gün hemen hemen aynı şeyleri söyleyip durmuştu. Şok geçirdiğini düşünüyordu Hoseok. Bu yüzden onu sakinleştirmek için şaka yaptıklarını bile söylemişti. Ama Taehyung da onlardan biriydi, bu gerçekti.
''Değil mi, Jimin? Sen benim en yakın arkadaşımsın. Öyle olduğumu söyle.'' dedi omuzlarımdan tutup beni sarsarken.
''Sakin ol, Taehyung. Sorun yok.''
''Sorun yok mu? Ben bir ucubeyim.''
Sesi titremeye başlayınca koltuğa çöküp dizlerini karnına çekti.
''Çocuklar!''
Yukarıdan seslenen Namjoon'un yanına çıktım Taehyung'u yalnız bırakarak.
''Neler oluyor?''
Namjoon giydiği çelik yeleği kontrol ediyordu.
''Gidiyoruz.''
''G-Gidiyor musunuz?''
Başını evet anlamında salladı. Bu kadar çabuk olacağını tahmin etmemiştim.
''Sen de geleceksin, değil mi?''
Hoseok elinde, içinde ne olduğu bilmediğim büyük bir kutuyla gelip boştaki eliyle sırtıma vurdu. Ardından kutuyu odanın ortasındaki masanın üzerine koydu.
''Gelebilir miyim?'' diyebildim gözümü kutudan zar zor ayırabildiğimde.
''Elbette.''
Namjoon pek istekli değil gibiydi bundan. Ama ne olursa olsun gidecektim. İçimde Namjoon'a karşı nedenini bilmediğim bir güvensizlik hissi vardı. Ve bu gitgide büyüyordu. Yoongi'yi kendi gözlerimle görmeliydim. Ona ne olursa olsun o yanımda olmalıydı.
''Hey, iyi misin?''
''E-Evet. Elbette iyiyim.''
''Bir an gözlerin doldu sandım. Ne düşünüyordun?''
''Hiçbir şey.''
Namjoon geleceğim konusunda kararlı olduğumu anladığı zaman bana da giyebileceğim bir şeyler ve kendimi -gerekirse- korumam için elektro şok cihazı vermişti. Açıkcası bu biraz oyuncağa benziyordu ve işe yarayıp yaramayacağını da bilmiyordum.
''Bizden olanların elinde silah yok. Yakın mesafeden savaşman gerekebilir.'' dedi Hoseok elimdekine küçümseyici bakışlar attığımı fark ettiğinde.
''Peki insanlar?''
''Sen içeri girdiğinde onları çoktan halletmiş olacağız.''
Başımla onayladım. Benim için sorun yoktu. Birilerinin ölmesini ya da zarar görmesini istemezdim ama başka türlü de bu savaşın bitmesi mümkün gözükmüyordu.
''Nereye gidiyoruz, Jimin?''
Taehyung kırmızı gözlerle bana bakıyordu kapının girişinde.
''Ş-Şey-''
''Elindeki de ne?''
Hızla cihazı arkama sakladım, sanki böyle göremeyecekmiş gibi.
''Gidiyoruz.''
Namjoon'nun sesi odadan daha soğuk çıkmıştı.
''Ben de geleceğim.''
Hoseok ona doğru birkaç adım attığında geri çekilmişti.
''Ya ikimiz ya da hiçbirimiz, Jimin.''
Doğrudan gözlerimin içine bakıyordu ve bu tüylerimin diken diken olmasına sebep olmuştu. Onu reddedemezdim. Hele de böyle bir durumdayken.
''T-Tamam.'' dedim bu yüzden cümlesini yinelediğinde.
...
''Gerçekten soğukmuş.''
Taehyung ısınma umuduyla daha da sokuldu bana. Yeraltındaydık ve havanın soğuk olması normal gelmişti bana.
''Şşh, sessiz olun.''
Hoseok en önde uzun koridoru gözetliyordu. Neredeyse yarım saattir buradaydık ve kimseyi görmemiştik. Sadece sesler duyuyordum. Bazen patlama bazen de ses telleri yırtılacakmış gibi bağıran insanların seslerini.
''Bu iş bittiğinde seni bir güzel döveceğim.'' diye fısıldadı Taehyung kulağıma.
''Taehyung!''
Hoseok eliyle gelmesi için işaret verince sürünerek yanına gitti. Kafasını hafifçe tutup duvara dayadı, ikimizin de gözleri şaşkınlıkla açılmıştı.
''Dinle. Ne duyuyorsun?''
Birkaç saniye öylece bekledikten sonra Taehyung geri çekildi.
''Namjoon biriyle konuşuyor.''
''Kiminle?''
''Ben-Ben Bunu söylemeli-''
''Taehyung!''
''Bay Min'le. Yoongi'nin babasıyla konuşuyordu.''
Hoseok yavaşça yere yığıldı. Namjoon belki de Bay Min'i yakalamıştı. Bu yüzden konuşuyor olabilirdi. Bu iyi bir şey değil miydi? Kazanmış-
''Kandırıldık.'' dedi, sanki kelime dudaklarında güçlükle çıkmıştı.
''Neden bahsediyorsun?''
''Ona güvenemeyeceğimizi biliyordum.''
Az önceki halinden eser kalmamış gibiydi hızlıca yerinden kalkıp Taehyung'u ve beni geldiğimiz yöne doğru ittirirken.
''Buradan çıkıyoruz.''
''Neden? Yoongi ne olacak?''
''Bırak onu, Jimin. Kendi başının çaresine bakacaktır. Burada ölmek istemiyorum ben.''
Ayaklarımı yere sürtüp durduğumda Taehyung bana, Hoseok da Taehyung'a çarpmıştı.
''Jimin? Kafayı mı yedin?''
''Onu burada bırakmayacağım.''
Üst kattan gelen patlama sesleri yükselirken duvarların ve zeminin sarsıldığını hissediyordum.
''Jimin-''
''Hayır. Onu bırakmayacağım.''
Hoseok önce Taehyung'a ardından bana baktıktan sonra Taehyung'u tutup omzuna aldı.
''Güvende olmasını sağla.''
''Dikkatli ol.''
Taehyung Hoseok'un sırtında bir yandan inmek için debelenip diğer yandan beni durdurmak için bağırıyordu. Bunun için üzgündüm ama o iyi olacaktı. Hoseok'un ona iyi bakacağından emindim.
Ters yöne doğru koşmaya başladım. Birkaç metre sonra karşıma merdivenler çıkmıştı. Nereye gittiğini bilmiyordum ama yukarı çıktığı sürece bunun bir önemi yoktu. Yoongi yukarıdaydı. Bacaklarım tutmayana dek merdivenlerden çıkmaya devam ettim. Ta ki karşıma bir kapı çıkana kadar. Kapıyı açtığım anda kendimi yere atmıştım, çünkü karşımda ateş eden askerler vardı. Kime ya da neye ateş ettiklerine bakmaya fırsatım olmamıştı odalardan birine kendimi attığım için.
Kapıyı kapatıp nefes nefese arkasına yaslandım.
''Sonunda geldin, Jimin-ah.''