''O-O iyi olacak mı?''Yugyeom eğilip yanağıma ufak bir öpücük kondurduğunda Jungkook'un kaşları çatılmıştı. Bu hali komikti ama gülebilecek kadar iyi hissetmiyordum kendimi.
''Elbette, Yoongi sonuçta o.''
O günün ardından neredeyse bir hafta geçmişti. Hükümet düşmüş ve salgınla ilgili yeni yasalar gündeme gelmişti. Gizli belgeler açığa çıkmış, suçlular yargılanıyordu. Bu güzel bir haberdi. Kötü olansa tanıdığım birkaç kişinin asla normal bir hayat süremeyeceğiydi.
''Onu görebilir miyim?''
''Seni gördüğüne sevinecektir.'' dedi Jungkook Yugyeom'a sokulurken.
En azından artık düşman değiliz.
Başımla onaylayıp Yoongi'nin yattığı odaya girdim. Birkaç saat önce kendine geldiğini söylemişti doktoru ama ancak şimdi onu görmeye cesaret edebiliyordum.
''H-Hyung?''
Ayakucuna oturdum, ona seslenmeden önce. Gözlerini yavaşça açtıktan sonra dudakları yana kıvrıldı. Merakım yüzünden tanımış olduğum birinin hayatımı bu denli etkileyeceği bir kez bile aklımın ucundan geçmemişti.
''Nasıl hissediyorsun?''
Hafifçe omuz silkmişti soruma karşılık ama bu hareketiyle bile yüzü acıyla büzüşmüştü.
''Kendini yorma!''
Uzanıp serum takılmış olan elinin parmak uçlarına dokundum.
''İyi olacağız.''
Eğilip bandajlı tenine ufak bir öpücük kondurdum.
''Arkadaşın nasıl? Hala ölü mü?'' dedi gülümsemesi büyürken.
Baygınla ölü bir bedeni ayırt edememiş ve şok geçirmiş olmam benim suçum değildi. Kim olsa onların öldüğünü düşünürdü!
''Yah!''
''Üzgünüm. Ama bana saldırdığın için sen de üzgün olmalısın.''
Gülmeye devam ediyordu ve bu görüntü için hayatım boyunca rezil olmaya razıydım.
Bana her şeyin bittiğini söylediğinde ona saldırmıştım. Sanki olanların tüm suçlusu oymuş gibi. Elbette bunun için pişmandım ama yığılmış bedene saldırıp yarasının daha da kötü olmasına sebep olmamın hiçbir özrü olamazdı.
''Kıpkırmızı oldun.''
''Ö-Özür dilerim.'' dedim elimi sıkılaştırırken.
''Sorun olmadığını biliyorsun.''
Birkaç dakikalık bir sessizlikten sonra ''Hoseok nasıl?'' dedi.
''Uyuyor.'' dedim hızlıca.
Hoseok'u yoğun bakıma almışlardı. Doktor kendine geleceği konusunda emindi. Taehyung'u korumak için sınırlarını zorlamış olmalıydı. Ve o gün ikisinin de öldüğünü düşünmüştüm, diğer herkes gibi. Ama yaşıyorlardı ve iyiydiler. Daha da iyi olacaklardı da.
''Biliyorsun, onun durumu-''
''Biliyorum.''
Yoongi zar zor elimi dudaklarına götürüp kendine bastırdı. Çatlamış dudakları nerdeyse yanıyordu ve ufacık bir temasla ben de yanmaya başlamıştım.
''H-Hyung.''
''Seni özledim.''
Sesi kışkırtıcı mı çıkmıştı yoksa ben mi edepsizleşmeye başlamıştım, bilmiyorum ama Yoongi'nin dokunuşlarının bana iyi gelmediğinden emindim.
''Hemşirenin gelmesine yarım saat var. Ne dersin?'' dedi dudakları ince bir çizgi halini alırken.
''Ne durumda olduğunun farkında mısın?''
Kafasını hafifçe kaldırıp vücuduna baktı.
''Ölürsem sevişerek ölmüş olurum. Bence fena bir ölüm şekli değil.''
Gülmeye devam ederken hafifçe vurdum ona. Numaradan bir inilti çıkarttı.
''Sen beni özlemedin mi, Jimin-ah?''
Özlemiştim. Özlemiştim ama bu sağlığından daha önemli değildi.
''Söz veriyorum seni en pahalı yerde randevuya çıkaracağım.'' dedi diğer elini uzatırken.
Onu kıramayacak kadar seviyordum ve bu teklife karşı koymam imkansızdı. Sonuçta bir işim yoktu ve okulumdan da mezun olmamıştım. Benim gibi birinin pahalı yerlere gitme şansı yoktu. -Ya da bunu bahane ediyordum ona yaklaşmak için.- Bu yüzden dudaklarını büzdüğünde uzatılan eli kavradım.
''Hemşire gelmeden bitmiş olacak?''
''Anlaşıldı, doktor.''
Angst sevmeyenler için durumu toparlamaya çalıştım, umarım olmuştur. Ve hikaye bitti.
Hoşçakalın!