Yoongi daha önce de kalmış olduğu, eski odasına benzer bir odaya girdiğinde birkaç adım atıp duraksadı. Tekrar buradaydı. Bir daha asla böyle bir yere dönmeyeceğine dair kendisine söz vermesine rağmen buradaydı.''Ellerini uzat.'' dedi askerlerden biri.
''Tekrar başlıyoruz.''
Bundan sonra olacakları tahmin edebiliyordu. Deney faresinden daha beter bir hale gelecekti. Tabi kendi isteği dışında ve amaçsız bir şekilde buraya girmiş olsaydı.
Karşı koymadan ellerini uzattığında asker sol bileğine metal bir künye geçirdi. Öncekinden çok daha farklıydı ve üzerinde rakamların gözüktüğü küçük bir ekran vardı.
''Saate benziyor.''
Asker gülümsediğinde o alaycı gülümsemesini yumruğuyla sonlandırmak istemişti.
''Evet, saate benziyor.''
Ayak bileğine de ona benzer bir şey takıp odadan çıktı.
Yatak ve masa diğerine kıyasla farklıydı ama ikisi de aynı rahatsız edici hissi veriyordu.
''Ateşli bir saat, huh?''
Dinlendiğini umarak yüksek sesle söylemişti bunu. Camın ardından tıkırtılar gelmeye başladığında bundan emin oldu.
''Babamı ne zaman göreceğim?''
Yanıt gelmemişti.
''Burası mezarınız olacak. Biliyor musunuz? Bir daha asla birine tepeden, iğrenç gülümsemenizle bakamayacaksınız.''
Tıkırtılar kesilmişti bu sefer.
Yaklaşık yarım saat sonra kapı açıldığında eğmiş olduğu başını kaldırıp karşısında dikilen bedene baktı.
''Hoşgeldin, baba.''
''İyi gözüküyorsun.''
Bay Min sandalyeyi çekip Yoongi'nin karşısına oturdu. Rahat tavırlarından oğluna takılan künyenin onu engelleyeceğinden emin olduğu çıkarılabilirdi.
Yoongi'nin dudakları hafifçe kenara kıvrıldı.
''Bu kadar korkusuzsan neden kalbin bu kadar hızlı atıyor?''
''İyiyim. Askerler bana çok iyi davrandı.'' dedi gülümsemesi büyürken.
''Her zaman sorunlu bir çocuk olduğunu düşünmüştüm.''
''Hala da düşünüyorsun.'' diyerek babasının konuşmak için açılmış ağzının kapanmasına neden oldu.
''Senin gibi başarılı bir adamın benim gibi sorunlu bir çocuğu olması kötü bir şey olmalı.''
Bay Min ceketinin düğmelerini açtıktan sonra bacaklarından birini diğerinin üzerine attı.
Rahat bir nefes verdi, ''Sonunda beni anlayabiliyorsun.'' dedikten sonra.
''Hayır, hayır.''
Yoongi kafasını hızlıca sağa sola salladı.
''Sakın aksini düşünme. Seni anlamıyorum. Göğsümde atan bir kalbim ve kafatasımın içinde bir beyin olduğu sürece seni anlamam imkansız.''
Sinirden yüzü kızaran adam hızla ayağa kalktığında oturduğu sandalye devrildi ve yere düştüğünde çıkan ses Yoongi'nin kulaklarını tırmalamıştı.
''Seni pislik.''
Sol yanağına yediği yumrukla kahkaha attı.
''Eskisi kadar güçlü değilsin.''
''Daha iyisini yapabilirsin, baba. Seni rezil eden bu velede böyle bir yumruğu-''
İkinci yumruk ilkinden daha sert olmuştu. Ve üçüncüsü ikincisinden daha sert. Artık kanının tadını alabiliyordu.
''Bunu sevdim.''
Adam nefes nefese kaldığında geri çekildi. Tam o anda duvarlardaki alarmlar ötmeye başlamıştı. Ardından odaya iki asker girdi.
''Efendim! Acil durum!''
...
-Jimin-
''Bunu bile bile onun gitmesine izin verdiniz!''
Yoongi'nin o içerideyken binaya saldıracaklarından haberi olmadığına emindim. Ona zarar verebilirlerdi ve yarası bile iyileşmemişti daha.
''Fazla tepki veriyorsun, Jimin.''
Hoseok omuzumdan tutup az önce sinirle kalktığım sandalyeye geri oturmamı sağladı.
''Fazla mı?''
''Sadece. Sakin. Ol.'' dedi Namjoon sinirlenmeye başladığı için hırıltılı çıkan sesiyle.
Bana nasıl sinirlenebilirdi? Haklı olan bendim.
''Şunu dinleyin!''
Taehyung elindeki eski radyoyu sallayıp duruyordu. Bana göre çıkan sesler cızırtıdan başka bir şey değildi ama Namjoon ve Hoseok'un gözleri şaşkınlıkla açılmıştı.
''Taehyung, sen çıkan sesleri anlayabiliyor musun?''
''Kulaklarım gayet duyuyor. Yani evet.''
Hoseok'un gözleri, sanki daha fazla büyüyebilirmiş gibi, büyüdü.
''Niye öyle bakıyorsunuz?''
Sanırım ne olduğunu anlamıştım.
''Taehyung.''
''Jimin?''
Sandığım şeyin olmaması için dua ederken ''Ben cızırtıdan başka bir şey duymuyorum.'' dedim.
''Ne saçmalıyorsun? Duymuyor musun, kendini kontrol edemeyen ucubelerin etrafa-''
''Hiçbir şey duymuyorum.''
Ciddi olduğumu anladığında elindeki radyo yere düşüp parçalara ayrıldı. Eh, bu zamana kadar hala parçalarının bir arada olması bile mucizeydi.
''N-Ne demek istiyorsun?''
Hoseok'un endişeli yüzü aydınlandı ve Taehyun'a sıkıca sarıldı.
''Ucubelerden nefret eden Taehyung da artık bir ucube.''
Nasıl final vereceğimi düşünürken ben: