''Tamamdır.'' dedi Hoseok, Yoongi'nin koluna hafifçe vurduktan sonra.''Kendini çok zorlama.''
Hoseok ilk yardım malzemelerini toplayıp odadan çıktığında Jimin, Yoongi'nin yatıyor olduğu yatağın ucuna oturdu.
''Gerçekten yaptın mı?''
Yoongi cevap vermedi.
Hoseok Yoongi'nin yarasına bakmak için onu yukarı çıkardığında Jimin de peşlerinden yukarı çıkmıştı. Büyük ihtimalle Taehyung Yugyeom'u teselli etmeye çalışıyordu diye düşündü Jimin.
Onun Yoongi'ye saldıracağını düşünmüştü ama Yugyeom yere yığılmak dışında bir tepki gösterememişti Yoongi'nin Jungkook'u öldürdüğünü söylediği zaman.
''Bir düşman daha kazandım, huh?''
Sesi inleme gibi çıkmıştı.
''Benimle yalnız kalmaktan korkuyor musun, Jimin? En son-''
Yoongi sanki Jimin'in ondan nefret etmesini istiyor gibiydi.
''Sus.''
''Gerçekten canavar olduğumu düşünüyor musun, Jimin-ah?''
Düşünüyor muydu? Jimin'in ve başkalarının canını yakmıştı. Ve daha neler yapacağını bilemiyordu bile. Yine de hayır. Jimin, Yoongi'nin bir canavar olduğunu düşünmüyordu.
''Hyung-''
''Sorumu cevapla.''
Jimin düşündüklerini Yoongi'ye söyleyip söylemediğini konusunda kararsız kaldı.
''Diğer bölgelerde savaş sürüyor mu?'' dedi konuyu değiştirmek için.
Yoongi sesli şekilde soludu. Jimin, onun sınırlarını zorluyordu her seferinde.
''Jimin-''
''Sence bize ne olacak? Yani hepimize?''
Yoongi pes etmek zorunda kalmıştı. Jimin'in cevap vermeyeceğini biliyordu.
''Keşke ne düşündüğünü bilebilsem.''
Jimin yatakta yatan bedene tek kaşını kaldırarak baktı. Zaten bilmiyor muydu?
''Sadece tahmin ediyordum. Şu anki gibi.''
Yoongi hafifçe gülümsedi, Jimin'in ağzı şaşkınlıkla aralandığında.
''Bunu bilmiyor muydun? X-Men'den fırlamış biri değilim ben, Jimin. Sadece vücut dilinden iyi anlıyorum. Özellikle de senin vücudunsa.''
Yoongi'nin son cümlesini imalı bir şekilde söylemesiyle Jimin yüzünün yanmaya başladığını hissetti.
Sanırım Yoongi ne yaparsa yapsın Jimin'in üzerindeki etkisi hep aynı olacaktı.''Ah, pekala.''
Jimin ne yapacağını bilmez şekilde saçlarını karıştırdı. Bu hareketi Yoongi'yi gülümsetmişti.
''Jimin!''
Aşağıdan ona seslenen Taehyung'un sesiyle odadan çıkmak için ayağa kalkmıştı ama Yoongi'nin bileğini tutmasıyla tekrar yatağa oturdu.
''Bunu alışkanlık haline getirmezsin, değil mi?'' dedi bileğini kavramış parmaklara bakarak.
''Ü-Üzgünüm.''
Yoongi hızlıca elini geri çekti.
''Bir şey mi diyecektin?''
''Sadece... Tekrar yanıma gelecek misin, diye soracaktım.''
Yoongi'nin değişken ruh haline uyum sağlayıp sağlayamayacağını bilmiyordu Jimin.
''Gelmeli miyim?''
''Lütfen.''
Yoongi küçük bir çocuk gibiydi. Kimsesiz, ürkek, küçük bir çocuk.
''Geleceğim.''
Yoongi'nin büyüyen gülümsemesine karşılık verip odadan çıktı.
...
''Bunu görmelisin!'' dedi Taehyung telefonu Jimin'in eline tutuştururken.
Telefonun ekranında bir haber sitesi vardı.
''Neye bakmam-''
Başlığın üzerine konulmuş fotoğraflara baktı. Tıpkı tesisteki gibi giyinmiş görevliler ve turuncu renkte çuvallar vardı görselde.
''Yapılan baskında elliye yakın hasta ölü olarak ele geçirildi. Cesetler imha edilmek için insansız bölgeye taşınmıştır. Yetkililer-''
Jimin telefonu koltuğa fırlattı.
''Bu da ne böyle?''
''Elliye yakın kişi... Buna inanıyor musunuz?''
''Sonumuz geldi.'' dedi Taehyung.
''Eh, sonu gelen siz değilsiniz.'' dedi Hoseok.
Taehyung'un omzunu onu rahatlamak için hafifçe sıktı. Bu hareketi Taehyung'un daha da gerilmesine yol açmıştı.
''Yugyeom nerede?''
''Odasında. Dinlenmeye ihtiyacı-''
Taehyung'un sözünü üst kattan gelen gürültü bölmüştü.
Farklı bir bakış açısıyla anlatayım dedim, umarım olmuştur. >.<
Bölümlerde yazar ve karakter karışık anlatsam çok mu karışık olur acaba?
Ve Jungkook'un ölümü konusunda...
Belki ölmemiştir?