Hala sessiz bir ortam vardı. İkimiz de kahvelerimizi içiyorduk. Sinem ve Anıl yukardaydı. Yavaş yavaş uykum geliyordu. Kahveyi masaya bıraktım koltuğun kenarına kıvrıldığım yerde battaniyeye sarılıp uyumaya çalıştım ve bir süre sonra uykuya da dalmışım. Uyanıp camdan dışarı baktığımda sabah olduğunu gördüm. Etrafıma bakındım ama Burak ortalarda yoktu. Üst kata çıkıp Sinem ile Anıl'ın ne halde olduklarına bakmak için odalarına doğru yol aldım.
Odalarımın kapısı hafif aralıktı ama Sinem'in hala baygın bir şekilde yatakta uzandığını Anıl'ın da yanı başında dikildiğini gördüm. Onlar beni görmeden merdivenlere doğru indim çünkü şuan onunla konuşmak istemiyordum. Tam merdivenin son basamağındayken kapının açıldığı sesini duydum. İlk başta korkmuştum, o tarafa dönünce beresini çıkarıp saçını karıştıran, karları tüm kulübeye fırlatan bir Burak görünce rahatladım. İlk başta gözlerimin yuvalarından çıkacağını düşünüyordum. Ben daha uyanamamışken, Burak sabah koşusuna çıkabilirmiş gibi enerjik gözüküyordu.
"Uyanmışsın". Hadi ya, çok zekiydi."Evet sen nerdeydin? Yollar daha iyi mi, geri dönülebilir mi, yada Anıl'ların dağ evine gidilebilir durumda mı?" Hala Dağ evi diyorum evet çünkü Sinem'i tanırdım ve sürüne sürüne bile oraya gitmek isterdi.
"Düne göre daha iyi. En azından kar artık çok azda olsa dizinin altına geliyordur". Bir boyumla dalga geçmeyen bu kalmıştı zaten
bir şey demeye vakit kalmadan merdivenlerden birinin indiğinin sesini duyduk. Baktığımda Anıl'ın aşağı inmiş bize baktığını gördüm. Düne kıyasla çok daha iyiydi, boğazını temizleyip konuştu;"Sinem uyandı garip şeylerden bahsediyor". Bunu duyar duymaz merdivenlerden ikişer ikişer çıktım ve Sinem'in olduğu odaya girdim. Odaya hiç alıcı gözle bakmamıştım, çok güzeldi yine her şey ahşaptı tabiki, kapıdan girer girmez iki kişilik bir yatak vardı ve ikinci kat olduğundan çatı nedeniyle gittikçe aşağı benim bile eğildiğim bir noktaya geliyordu. Sade bir odaydı hep hayal ettiğim gibiydi. Sadeydi, duvarlarda yer yer raflar ve kitaplar vardı. Tekrar Sinem'e baktığımda göz altları mosmordu ve saçlarında hala kurumuş kanlar vardı. Bacağındaki bandajı da değiştirmeliydik, bordo olmuştu. Yatağın kenarına oturdum.
"Sinem hatırlıyor musun bir şeyler? Neden dışardaydın? İlk başta bir yutkundu, konuşamayacak sanmıştım. Boğazı düğümlenmiş gibiydi, bakışları hep duvardaydı kitlenmişti daha sonra yavaşça bana dönüp gözlerimin içine kitlendi.
"Ses duydum ve sizin geldiğinizi düşündüm. Hiçkimseyi göremedim, endişelendim bende yürümeye karar verdim. Ses duyduğumu sanmıştım". Garipti aslında.
"Daha sonra ne olduğunu hatırlıyor musun?" bana sinirlendi ve bakışları sertleşmişti. Oturduğu yerde dikleşti;
"Tabiki de hatırlıyorum, bana acıyormuş gibi yapma. Ne yaşadığımı, ne gördüğümü gayet iyi hatırlıyorum ne yazık ki siz bana inanmıyorsunuz." Dik başlı Sinem geri dönmüştü.
"Sana inanıyorum. Senin ağzından da dinlemek istedim sadece. Anıl söyledi ama bir de sen anlat".
"Ne gördüğümü iyi biliyorum. Fenerim eskisi kadar iyi ışık vermiyordu, arkamdan bir koşturmaca duydum, arkamı döndüm hiçbir şey görmedim. Tam önümü döndüğümde karşımda yüzünü göremediğim biri duruyordu. Bana ne olduysa onun yüzünden oldu ve yanıyor gibi hissettim." Arkamdan bir gıcırtı duyunca döndüm ve kapının önünde Burak'ın durduğunu gördüm. Dikilmiş bizi dinliyordu. Ne düşündüğünü sanırım tahmin edebiliyordum. Sinem'e dönüp;
"Sana inanıyorum. Anıl'ı çağırmamı ister misin? Ben sana sıcak çikolata tarzı bir şeyler yapmaya gidiyorum". Sinem sıcak çikolata aşığıydı. Herşeyden çok severdi. Bu haldeyken onu gülümsetebilecek tek şey oydu ve gerçekten de işe yaramıştı. Yataktan kalktım Burak'la birlikte Anıl'ın yanına indik. İndiğimizi görünce o yukarı çıktı bizde mutfağa doğru ilerledik Burak'la da konuşmak istiyordum zaten. "Burak siz burdan sonra nereye taşındınız?" yüzüme bakmadan mutfakta bir şeylerle ilgileniyordu ama ona baktığımda güldüğünü gördüm.
"Burdan çok daha sıcak bir yere, Marmarise taşındık" şaşırmıştım. Her yıl ailemle birlikte Marmaris'e giderdik.
"Gerçekten mi? Her yaz ailemle oraya gideriz. Koyların hepsine bayılıyorum, cennet gibi bir yer". Burak yine güldü.
"Evet çok güzel, sudan çıkmazdım". Bir şey hatırlamış gibi güldü ve devam etti. "Burdan kurtulup gittiğinizde yazın yine Marmaris'e gelirsin. Karşılaşırsak seni arkadaşlarımla tanıştırırım, sen beceriksizsin bu konuda". Hep saflığıma okulda da laf yerdim, herkes aynısını derdi. "Burdan kurtulunca yaza kadar hiç karşılaşmayacağız, bende ilk defa düzgün arkadaş edindiğimi düşünmüştüm" diyip güldüm. O da güldü, zaten ne zaman gülmüyordu ki? Yine merakıma engel olamamıştım;
"Buraya kardeşin için mi gelmiştin? Eğer gerçekten öyle bir adam varsa diye mi? Sinem'in dediklerinden sonra yüz ifadeni gördüm." Gülüşü gitmişti.
"Evet gerçekten böyle bir adam var sanırım Sinem'in dedikleri buna işaret ediyor. Eğer cidden böyle biri ormanda dolanıp kızları yakıp öldürmeye meraklıysa burası hiç güvenli değil". Haklıydı, bende bunu düşünüyordum.
"Adamı bulmaya çalışmayacaksın herhalde?" cidden hiç hoş olmazdı ve bunu demem üzerine dikleşti.
"Sanmıyorum. Burda olma nedenim hiçkimsenin bu ormanda bir adam olması ihtimalini düşünmeyip kardeşimin ölümünü umursamamaları. Hiç bir zaman buraya gelip bakmamaları." Sinirlenmişti, bariz bir şekilde sinirliydi. "Ailem desen, annem ve babam kardeşimin ölümü üstünde hiç durmadı ve korktukları için taşınma kararı aldılar. Hiçbir zaman küçük kızlarına ne olduğunu düşünemediler." Bunu duyduğuma üzülmüştüm, kızlarına ne olduğunu düşünmeden korkup taşınmak çok zalimceydi. Bu arada sıcak çikolata da yalan oldu, Sinem Anıl'la birlikte aşağıya indi ve koltuğa oturdular. Anıl eski haline dönmüştü gözleri Burak'taydı. Sinem yıkanmıştı, saçlarındaki kurumuş kanlar yoktu ve Anıl'la konuşuyordu. Burak'la onların yanına gidip karşı koltuğa oturduk. Anıl bakışlarını bizim tarafa çevirip sinirli bir şekilde bize bakıyordu ve "Burda olduğumuz ve kardeşime yardım ettiğin için sana teşekkür etmem haberin olsun" dedi. Cidden ne gerek vardı ki böyle uyuzluk yapmasına? İyice saçmaladığını düşünmeye başlamıştım, neyse ki Burak sert tepki vermiyordu ama nereye kadar böyle giderdi ki?
"Teşekkürünü istemiyorum zaten". Anıl'a karşı nasıl bu kadar soğuk ve sakindi anlamıyordum. Ondan hiç korkmuyordu ve Anıl mezun olana kadar bizim okulda en çok korkulan kişiydi. Bizden bir yaş büyüktü ve geçen sene mezun olmuştu.
"Sizce o adam beni öldüremediğini anladıysa, sizin geldiğinizi görüp gittiyse, beni öldürmek için geri gelir mi?" Bunu demesiyle hepimiz Sinem'e doğru döndük ve diyecek hiçbir şey bilmiyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dolunay
ChickLitHerşeyin nasıl bir anda bu kadar değiştiğini anlamadım. Tek istediğim doğum günümde arkadaşımın ve onun abisinin yazlık için gittikleri evde bir tatil, bir kamp yapmaktı. Herşeyin sonunda, günün sonunda herşey nasıl bu kadar değişti anlamadım.