Ne demek o burda? Kim? O adam mı? Şimdi ne yapacaktık, kesin öldük biz. Adam burdaysa şansımız yoktu. Burak yanımdaydı ve şuan içine gömülebilirdim iyice beline sarılmıştım. Sinem ve Anıl'a baktığımda onlarda aynı Sinem Anıl'a sarılmış bir şekilde etraflarına bakıyorlardı ve titriyorlardı. Kapıyı kitlemiştik ve şuan hepimiz bir odada sarılmış halde duruyorduk. Kapıyı kitlemek işe yaramazdı cidden film izlemiyorlardı bunlar ya çıldırtıyorlar insanı. En sonunda Burak belimde olan ellerimi yavaşça indirdi ve yatağın kenarına doğru ilerledi ilk başka ne yaptığını anlamasamda yatağın altından bir kutu sürükledi. Gri parlak bir kutuydu yerde bağdaş kurup kutuyu açtı. İçinde adını bilmediğim bir sürü şey vardı. Kısacası bıçak, silah çoğunluklu zımbırtılardı. Gittikçe ağlama isteğim artıyordu, hepimiz Burak'ın ne yaptığını izlerken Anıl boğazını temizleyip konuştu; "Onunla karşılaşmaya çalışmadığını umut ediyorum, bu kadar salak olamazsın?" Burak ona bakmadan kutuda birşeyler aramaya devam etti ve cevapladı; "Karşılaşmaya çalışmıyorum, onunla yüzleşmek gibi bir niyetim de yok, sadece olur da görürsek ona karşı savunmasız olalım istemiyorum."
Bu cevap karşısında Anıl susmayı tercih etti. Zaten biraz sussun, gerilmiştim ve bir de onunla uğraşamazdık. Tam bir şey diyecektim ki aşağı kattan sesler gelmeye başladı . Adım sesleri, gıcırtılar, bir şeyin kırılma sesleri. Hepimiz olduğumuz yere çivilenmiş gibi kaldık ama Burak hala bacakları bağdaş şekilde olduğu yerde oturuyordu. Bakışları yavaşça kapıya döndü, çenesi kasılmıştı, ben ayakta Sinem ve Anıl'ın karşısında dikiliyordum. Gözlerim kapalıydı, sanki biri gelse ben onu göremezsem oda beni göremez gibi hissediyordum. Kafamı yavaşça sola doğru çevirdim ve eğdim düşünemiyordum, kapının dibindeydim hareket edemiyordum. Korkak olmamalıydım, toparlanmalıydım ellerimi yumruk yapıp sıktım farkında değildim ama dişlerimle dudağımı kanatmışım kafamı kaldırdım ve Sinem'e baktım ağlıyordu en son hiçbirimizden ses çıkmazken, aşağıdan da sesler azalmışken hıçkırdı ve Anıl hemen ağzını sıkıca kapattı. Ağlamaya devam ediyordu, gözlerini yerinden fırlayacakmışcasına açmış Sinem'e bakıyordu. Benim de aynı şekilde olduğum şüphesizdi. Merdivenin gıcırtısını duydum tekrar, kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu, ses çıkarmamaya özen göstererek yavaş adımlarla yatağa doğru ilerledim. Sanki dengem bozulursa ses çıkarmış gibi kollarım hafif açılmıştı, gergindim ve gözümü yerden alamıyordum. En son üstümde ne olduğunu bile hatırlamıyordum. En son ne zaman Buraktan aldığım üstleri değiştirmiştim? Ayaklarıma baktığımda siyah botlarım ayağımdaydı, dar siyah yüksek bel pantalonumu giymiştim, üstümde ise beyaz renk oldukça uzun bir kazağım vardı. Sanırım Sinem'e bir şeyler hazırlamak için aşağı indiğim sırada değiştirmiştim. Burak'ın yanına geldim, sağ dizimi yere, sol dizime elimi koyup kutuya baktım ve gördüğüm bir bıçağı hiçbir şey demeden yavaşça aldım, Burak'ın sesi çıkmıyordu. Neden almıştım bu bıçağı? Ben ne yapabilirdim ki? İstemsizce almıştım ama geri koymak gibi bir niyetim yoktu, yutkunup konuştum; "Düşünemiyorum Burak". Sessizce fısıldadı; "Bende öyle kapıdan tam girdiğinde camdan çıkabiliriz orda yürüyebileceğimiz kadar alan var". Kan beynime sıçrayacaktı ne diyordu bu? Bıçak tuttuğum elime baktığımda elimin bembeyaz olduğunu gördüm. Hem soğuktandı, hemde bıçağı elimde sıkıyordum. Sinem biraz toparlanmıştı, hepimizin beti benzi atmış haldeydik. Onlar da yanımıza geldi, Burak alabileceği herşeyi aldı ve kutuyu geri yatağın altına itti. Sinem ve Anıl'ın ellerinde hiçbir şey yoktu. Bir anda kapının arkasından bir ses duyduk ve hepimiz tekrar kapıya doğru baktık yatağın sol kısmında ikimiz eğilmiş diğer ikimiz ayakta duruyorduk, yatağın hemen üstünde de cam vardı. Ayaklandım ve gözlerimi kapının kulpundan ayırmıyordum. Burak da benim gibi ayaklanmıştı fakat o cama doğru ilerlemişti üçümüzden ses çıkmazken Sinem yine hıçkırdı. Olan orda oldu, bitmiştik. Kapının kulpunun yavaşça döndüğünü gördüm, açamamıştı. Kilitlemiştik, o kadar salak değiliz herhalde bay seri katil. Bu sefer kapıya yumruk attı ve Burak ile Anıl gerilerken, Sinem'le ben gerileyip çığlık attık. Kapıyı zorluyordu, vuruyordu kapı kırıldı kırılacaktı. Burak hemen camı açtı, teli kaydırdı ve elimi tutup önde o hemen arkasında ben camdan çıktık. Sinem ile Anıl'ın arkamızda olduğunu biliyordum. Aynen dediği gibi çok rahat yürünemese de, biraz olsun yürüyebilecek boyutlarda yer vardı. Hepimiz duvara yaslanmış yan yan ilerliyorduk. Bunun sonunda ne yapacağımızı hiç bilmiyordum, bıçağımı botumun içine tıkmıştım hemen çıkmadan önce. En sona ulaştığımızda bir ağaç vardı ve Burak hemen ağacın onu taşıyabilecek kalınlıkta olan dalına basıp birkaç adım attı ve geri bana dönüp; "Çabuk elini ver! Kaybedebileceğimiz beş saniyemiz bile yok". Haklıydı, hemen ellerini tuttum ve dala bastım daha ilk adımımı atmadan ellerimi bıraktı belimden tuttu ve diğer tarafa geçirdi. Şuan dalda değildim ağacın gövdesindeki üstte bir oyukta duruyordum. Baktığımda Anıl sırada tam arkamda olmasına rağmen Sinem'i belinden tutmuş onu önüne geçirmişti Burak ona yardım edip benim yanıma getirdi, hemen ona sarıldım. Burak bize döndü, Anıl tek başına bizim yanımıza geldi. Acele etmeliydik Burak aşağıya baktı ve "Burdan atlasak bir şey olmaz ama çabuk olun" daha bir saniye geçmeden atladı ve bana bağırdı; "Oyalanma tıfıl çabuk atla". Şu durumda bile hala dalga geçiyordu, yükseklik korkum vardı ama bunu hiç düşünemezdim. Kendimi attım, zaten altımda kar vardı ne olabilirdi? Anıl ve Sinem de aşağıya atladıktan sonra, etrafımıza bakındık. Kulübe dışında yol varsa bile kardan gözükmüyordu ve her yer ağaçtı. Zaten ormanın ortasındaydık ne saçmalıyordum? Burak bileğimden tuttu koşmaya başladık. Ben yine karla cebelleşiyordum, Sinem ve Anıl çok arkamızda kalmışlardı koşamıyorlardı. Burak yine beni sırtına aldı ve öylece koştuk. Bir süre sonra durduk arkamıza baktık, aynı şekilde Anıl Sinem'i sırtına almış geliyordu. Burak bağırdı; "Nehirin diğer tarafında yıkık dökük bir yer var, oraya gidelim beni takip et çok arkada kalmamaya çalış". Anıl duymuştu, nefes nefeseydi tek yapabildiği kafasını sallamaktı.Burak'la biz önden epey bir gitmiştik, nehiri görmüştük ve diğer tarafına geçmeden onları bekleme gereği duyduk. Burak soluklandı, tam o sırada sağ tarafımızdan sesler duyunca oraya döndük. Sinem'i ağlarken görmeyi beklemiyordum. Anıl yanında yoktu, endişelenmiştim
"Sinem anıl nerde?" Ellerini göğüsünde birleştirmiş hıçkırarak ağlıyordu."Adam bize yetişti, Anıl'ı düşürdü, boğuşuyorlardı. Anıl gitmem için bağırdı ve bende koşabildiğim kadar hızlı koştum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dolunay
ChickLitHerşeyin nasıl bir anda bu kadar değiştiğini anlamadım. Tek istediğim doğum günümde arkadaşımın ve onun abisinin yazlık için gittikleri evde bir tatil, bir kamp yapmaktı. Herşeyin sonunda, günün sonunda herşey nasıl bu kadar değişti anlamadım.