X. Pek Ciddiye Alınmadık

21 1 0
                                    

Nasıl olurdu bu? Şimdi Anıl o katilin elinde miydi? Ölmüş müydü acaba? Hiç sesimiz çıkmıyordu ki Burak konuştu; "Gelin buraya sizi nehrin karşısına geçiriyim. Ben Anıl'a bakmaya dönerim". Bunu demesiyle gözlerim yerinden fırlayacaktı, kendime engel olamadım. "Kafayı mı yedin sen? Bizi bir başımıza bırakma, ne yapabiliriz ki biz? Sen olmadan başımıza bir şey gelir kesin, adam bizi bulur". Burak cevap vermeden ikimizi de bileğimizden tuttu. Ortadan ilerliyorduk, nehir sığdı ve çabucak geçtik.

Gece'nin burda öldüğünü düşündüğüm yıkık dökük harabenin arkasına geçip çömeldik ve Sinem'le birbirimize sarıldık. O sırada Burak önüme eğildi ve bana bir silah uzattı. Kafayı mı yemişti?

"Burak bunu kullanmayı bilmediğimi biliyorsun değil mi? Hem oraya gidersen senden nasıl haber alırız biz?" Burak güldü.

"Geçerli bir sebep olmadıkça burdan ayrılma ufaklık ben seni bulurum ve silah konusuna gelince herşeyini hazırladım, senin tek yapman gereken şuraya basmak. Bunu da izlediğin filmlerden görmüşsündür zaten." Göz kırptı, bir an bile ciddi duramıyordu.

"İyi tamam ama ölürsen geliceksin." Diyecek bir şey bulamamıştım.

"Tamam söyleyecek bir şey bulamadım. Git hadi Anıl'ı bul ve buraya gel".

Güldü ve geldiği yönden geri gitti.
Sinemle baş başa kalmıştık ve ikimiz de bir şey demiyorduk. En son yine konuşmam gerektiğine karar verdim ama olabildiğince kısık sesle. Aptal değilim ormanın içinde bağırarak konuşsam, o adam gelmese bile bir ayı gelir öldürür giderdi.

"Bu tatili hiç böyle düşünmemiştim. Daha çok böyle sizin efsanevi, içinde herşeyi olan dağ evinde hep birlikte eğleniriz diye düşünmüştüm." Karşımdaki ormana bakarak konuşuyordum. En son kafamı eğip, ellerimi dizlerime koyup güldüm. Sinem bana döndü, çok soğuktu suratında bir mimik bile yoktu.

"Evet, ben de öyle." Öksürdü ve devam etti; "En azından abimin öleceğini düşünmüyordum. Hiç beklenmedik bir olay oldu." Sinirlenmiştim, nasıl böyle konuşurdu? "O ölmüş gibi konuşma. Anıl kurtulabilir, hem Burak da yanına gitti". Bakışlarını benden ormana dikti ve nefesini verdi; "Haklısın. Bu arada dudağın kanıyor." Unutmuştum. "Şiş mi peki? Elimi dudağıma götürdüm. "Hayır aksine şişlik yok, sadece kan ordan çenene kadar akmış." Elimi çeneme doğru götürdüm ama hiç kuru kan yada kan elime gelmemişti, Sinem dişlerini gösterecek şekilde güldü. "Hayır şuan yanlış yere dokunuyorsun asıl şurda kan." diyip elimi tutup kanayan yere götürdü.

"Sinem biliyor musun bazen aslında o kadar yakın olmadığımızı düşünüyorum." Sinem yine ormana döndü ve; "Evet hala nasıl arkadaşız anlayabilmiş değilim, doğrusu çok farklı kişileriz. Ben fazla şımarık bir kızım ve alınma ama burdan kurtulduğumuzda seninle konuşabileceğimi sanmıyorum. Sana tek diyebileceğim şey arkadaş olduğumuz zamanlarda sana yaptığım saçma şeyler için özür dilerim." Bu dedikleri canımı acıtmıştı ama belli etmemeliydim. "Hangi saçma şeyler için mesela?" Güldü ama bu sefer kahkaha atıyordu, kafası hafif yukarı kalktı; "Öncelikle seni hiç gitmek istemediğin halde elbise giydirip insanların partisine zorla götürdüğüm için özür dilerim. Abimden hoşlanmanı kendi çıkarlarım için kullanmam için de özür diliyorum. Ayrıca hep olmak istediğim kızdın ve seni kıskanıyordum bunun için de özür dilerim." Gülüşü gitmişti, üzgün bir hal almıştı ve eski anılardan pişmanlık duyuyormuş gibiydi. Onun adına üzülmüştüm.

"Beni mi kıskanıyordun? İyi de sen herkesin gözdesi olan, insanların çok sevdiği zengin kızsın. Herkes seni çok seviyor, beni niye kıskanasın ki? Bunun için bir sebep yok ve o parti konusuna gelince o konuda üzülebilirsin, buna izin veriyorum. Çünkü elbiselerin gerçekten çok rahatsızdı." Güldüm bu son dediğime, o da güldü ve tekrar bana döndü; "Seni kıskandım çünkü erkeklerle arkadaş olabiliyordun, tarzın çok farklıydı. Ben hiçbir zaman cidden senin kadar erkeklerle arkadaş gibi olamadım, hep kızlarlaydım ve  sanırım seni asıl kıskanmamın sebeplerinden biri de abimdi." Son dediğini anlamamıştım. "Ne? Abin ne alaka konuyla? Onu sevmem seni rahatsız mı ediyordu? Bunu bana söyleyebilirdin Sinem." Üzülmüştüm bu duruma. "Hayır onu sevmen beni hiç rahatsız etmiyordu. Sadece bilmiyorum, abimin gözündeki tek kız olmak isterdim, onu paylaşamazdım. Onun seninle ilgilendiğini gördüğümde içim parçalanıyordu, ikinci plandaymış gibi hissediyordum." Ne demek istiyordu anlamış değildim. "Anıl hiçbir zaman benimle ilgilenmedi Sinem, yok yere kıskanmışsın." Sırıttı, zorla gülüyordu belliydi. "Hayır Arya sana hiçbir zaman söylemedim yoksa parçalanırdım, unutulurdum Anıl hep seninle ilgileniyordu. Buna katlanamazdım üzgünüm. Onunla aynı evdeyim ve arkadaşları ne zaman gelse seninle ilgili konuştuklarını kapının arkasından duyabiliyorum Arya." Anıl benden mi hoşlanıyordu? "Benimle ilgili konuştukları derken, ne demek istiyorsun Sinem?" Hala anlamamış olmama sinirlenmiş gibi nefesini verdi. "Beyinsiz misin Arya? Senden hoşlanıyordu işte. Barizdi, sana belli etmemiştim sadece o kadar. Yoksa her Arda, Tuna ve Alp bize geldiğinde Anıl'ın odasının kapısında dikilip keyfimden mi dinliyordum onları? Hep seni konuşuyorlardı, her konuda. Takip ettiğin kişiler, resimde bir erkek varsa kim olduğu, kıyafetlerin. Herşey Arya herşey." Afallamıştım, demek Anıl benden hoşlanıyordu. "Seni üzdüysem özür dilerim diyecek başka bir şeyim yok bu konuda Sinem." Ne diyebilirdim bilmiyordum. İkimiz de başka bir şey demeden dururken nehrin diğer tarafından sesler duyuldu hemen ayağa kalkıp botumdaki bıçağımı çıkardım ve diğer elimede silahı aldım. Aklımdan hep aynı şeyi geçiriyordum "Sorun yok Arya, herşey ayarlandı, tek yapman gereken şu şeye basmak".

Etrafıma baktım ve nehrin karşısında o adamı gördüm. Normalde görsem hiç katil demeyeceğim bir suratla karşılaştım. Uzun ve kaslıydı, siyah kıvırcık saçları, hokka gibi bir burnu vardı. Nehrin diğer tarafında dikilmiş bize bakıyordu. Sinem'i bacağımla dürttüm, bakışlarımı adamdan ayırmak gibi bir niyetim yoktu. "Kalk Sinem sesini çıkarma sakın." Bana dönük bir şekilde kalktı, vücudu hala bana dönüktü fakat bakışları adama kaymıştı yine soğuktu, bıkmış gözüküyordu ve beklemediğim bir şekilde adama bağırdı; "Ne var? Ne istiyorsun bizden?" Cevap alamayınca tamamen adama döndü elinde hiçbir şey yoktu ama adama büyük adımlarla yürüyordu, kararlıydı. "Ne oldu? Abimi öldürdün bize mi geldi sıra?" Güldü ve ellerini açıp etrafında döndü. Ne oluyor anlamamıştım. Dönmesi bittiğinde kafası hafif eğik adama dönmüştü, sağ bacağı sol bacağının hafif önündeydi, sağ eliyle ise bir tutam saçını alıp kulağının arkasına sıkıştırdı ve kararlı gözlerle adama baktı. "Beni öldürsen de umrumda değil artık, bana cevap ver." Sesi sakin çıkmıştı bu sefer, tehdit eder gibiydi. Adam garipsemiş olmalı anlamaya çalışıyor gibi bakıyordu elleri arkasındaydı bir şey tutuyordu. Adam bir bana bir Sinem'e bakıyordu. Gözünde hiçbir korku yoktu haklıydı biz kimdik? Birimiz 1.65 boylarında zayıf bir kız, diğerimiz ise artık sinir krizi geçirmek üzere olan 1.70 boylarında bir kız. Adam yavaşça arkasında olan ellerini açtı, iki elinde de kanlı bıçaklar duruyordu.

Görünce boğazım düğümlendi bir şey diyemedim Sinem bana döndü ve konuştu; "Bence hafiften koşalım çünkü bizi pek ciddiye almadı."

DolunayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin