XI. Yalçın

22 0 0
                                    


Hiç olmadığımız kadar hızlı koşuyorduk nehrin diğer tarafına geçip Burak'la Anıl'ı bulmalıydık adam nehrin bizim olduğumuz tarafındaydı. Koşuyorduk, Sinem'i üstünden tutup çektim ve nehire doğru koştuk Sinem nehirdeyken tökezledi ama zaman kaybedemezdik yine üstünden çektim ve koştuk hafif bir yükseklik vardı fakat hiçbir şey düşünmeden tökezlemeden çıkıyorduk, ellerimizi de kullanıyorduk. Ne kadar uzun süredir koştuğumuzu hatırlamıyorduk, bitmiştik ama koşmaya devam ediyorduk. Yolun diğer tarafındaki ağaçların ordan koşuyorduk.

Tam o sırada ağaçların içinden biri fırladı ve çarpışıp kara yapıştık. Sinem arkamda şok geçirmiş bir şekilde bağırıyordu. Kimle çarpıştığıma baktığımda ayağa kalmış ve beni de ellerimi tutup kaldırmış, sarsan bir Burak gördüm. Yüzünün sağ tarafı kanla kaplıydı bağırıyordu; "Çabuk kulübeye dönüyoruz. Nerede o? Arya onunla mı karşılaştınız?" Hala sarsıyordu cevap veremiyordum, gözüm arkada bize doğru koşan adama takıldı uzaktaydı ama yetişebilirdi Sinem konuştu; "Burak arkamızda! Arya'yı da al ve koşalım".

Sinem'in konuşmasıyla Burak önce Sinem'e sonra arkasına baktı ve hemen beni kucağına alıp koşmaya başladılar. Zaman kavramını yitirmiştim ne kadar koştuklarını hatırlamıyordum en son kulübeye gelmiştik koltukta yatıyordum, Burak bize soru soruyordu, Sinem de herşeyi anlatıyordu. En son Burak; "Suratını cidden görebildiniz mi?" Kafamı salladım. Konuşma sırası Sinem'deydi; "Adamın suratını bile anlattım işte çok büyük gözükmüyordu adam bile denemezdi sen nasıl görmedin? Durumuna bakılırsa en yakından senin görmüş olman gerekirdi". Haklıydı. Yüzü kan içindeydi, hiç beklemeden cevapladı; "Kar maskesi denen bir şey var Sinemciğim.  Benimle boğuşurken yüzünde o vardı. Şuan anlamlı geldi mi sana?" Güldüm. Sinem'le yavaş yavaş ve karşısında aptal varmış gibi konuşuyordu. Sinem sinirlenmişti. "İyi tamam herneyse abim nerde sorabilir miyim Burakcığım?" İkisinin birbiriyle böyle konuşmasını izlemek aşırı eğlenceliydi. "Bilmiyorum Sinem, biraz daha bakınırız kıymetli abin için". Anıl'ı bende merak ediyordum, umarım bir şeyi yoktu. Kapı zorlandı ve konu kapandı. Hepimiz kapıya baktık ve o adamı gördük. Ben ayaklanırken Burak anlamaz bir şekilde bir bize bir o adama bakıp duruyordu. "Ne oldu size? O benim arkadaşım Yalçın.

Arkadaşı mı? İşte bu imkansızdı. Katil oydu bunu biliyorduk. "Burak bizim bahsettiğimiz adam buydu dikkat et". Burak afalladı, onu ilk defa böyle görüyordum adının Yalçın olduğunu öğrendiğim şahıs kapıdan içeri adımını attı ve güldü. Burak ilk defa bu kadar ciddiydi, Yalçın'ın üstüne bildiğimiz uçtu ve ikisi de yere düştü. Burak, Yalçın'ın yüzünü tanınamaz hale getirene kadar yumrukladı, bağırıyordu.

"Gerçekten sen değildin değil mi? Bunları yapan, kardeşimi öldüren? Sen değildin değil mi?" Ağlıyormuş gibi gözüküyordu, Yalçın yerde serili halde güldü ve dişleri kan içindeydi.

"Bendim". Burak geriledi, inanmak istemiyordu habire yutkunuyordu.

"Kardeşimi niye öldürdün?" Pür dikkat onları dinliyordum.

"Benim kardeşim neden intihar etti Burak?" Onunda mı kardeşi vardı? Burak konuşmuyordu.

"Neden?" dizlerinin üstüne kalkmaya başlamıştı, öfkeliydi. Burak bir şey demiyordu, neden konuşmuyordu?

"Kardeşin yüzündendi Burak." Burak öfkeyle Yalçın'a baktı.

"Böyle bir şey için Gece'yi suçlayamazsın." Yalçın güldü, sahte bir gülüştü.

"Suçlarım. Suçluyorum da. Eğer Gece'ye uymasaydı, o partiye gitmeselerdi, o kız camdan düşüp ölmezdi." Ne partisi ne camdan düşmesi? Ne diyorlardı yetişemiyordum.

"Eğer Sezgi hoşlandığı çocuk için partiye gidip sarhoş olmasaydı, camdan düşüp ölmezdi, olayları çarptırma. Konular epey karışık ama bu onu öldürmek için bir sebep olamazdı." Yalçın ciddileşmişti, kaşları çatılmıştı. Kulübenin arka kapısına doğru koştuk, Burak da arkamızdaydı, bulduğu her sandalyeyi, masayı Yalçın'ın üstüne ittiriyor bize zaman kazandırmaya çalışıyordu. Kapıya yaklaştığımızda hızımı alamayıp kapıya omzumu çarptım ve kulpu zorladım. Kapı açıldı ve ilk ben kapıdan çıkmıştım, camdan aşağıya indiğimiz ağaç sağımızda kalıyordu ve ağaca baktığımda, gördüğümle şok geçirdim. Çığlık attım ve Sinem ne olduğuna bakmak için yanıma gelirken onu çok sert bir şekilde ittim. Burak yanıma geldi ve belimden tutup ağaca doğru koşmamı engelledi. Ağlıyordum. Ağacın dalında Anıl bacaklarından ters bir şekilde asılmış duruyordu. Üstü yoktu, siyah pantalonu vardı ve boynu kesikti. Vücudunda boylu boyunca yarık vardı kar kan kırmızısı bir renk almıştı. Dayanamıyordum, yere dizlerim üstüne çökmüş ağlıyordum. Katlanamıyordum, Burak benimle birlikte yere çömelmişti, beni bırakmıyordu buna minnettardım.

"Arya geliyor bizim de sonumuz öyle olsun istemeyiz." istiyordum ,onunla yüzleşmek istiyordum ama şansım yoktu, Sinem de perişandı ve abisinin öldüğünü tahmin ediyordu. Buna hazırdı ağlamıyordu, gözlerini dikmiş bakıyordu. En son bir anda Burak beni ayağa kaldırdı ve sarsıp bağırdı; "Arya Sinem'i de al çabuk git burdan. Karda gidebildiğince git, dağdan aşağı inebildiğin kadar in yardım çağır ne yaparsan yap, git." Gitmeyecektim ama ona söyleyemezdim.

"Tamam" diyip Sinem'i de tutup koştum, çok uzak olmasa da bir ağacın arkasına ittim Sinem'i bende onunla birlikte uzaktan Burak ve Mert'i izledim. Yalçın'ın elinde bıçak vardı Burak eli boş bir şekilde yumruklarını savuruyordu. Bir şey yapmalıydım, artık böyle duramazdım Anıl'ı gördükten sonra bunu yapamazdım. Her ne kadar güçsüz, çelimsiz, zayıf bir kız olsam da içimde patlamak üzere olan bir öfke vardı ve kendimi ilk defa işe yarar hissediyordum. Burak orda tek başına yumruk atmaya çalışarak bir şey yapamazdı, ölürdü.

Botuma koyduğum bıçağı çıkardım ve arkası bana dönük olan Yalçın'a doğru yavaş ama emin adımlarla gittim. Bıçağı elimde sıktığımı farkında değildim, yaklaştıkça durup baktığımda bıçağın elimi kestiğini ve elimin kanlar içinde olduğunu gördüm. Hiç önemli değildi, canım acımıyordu, hissetmiyordum. Tekrar büyük ve emin adımlarla onlara doğru ilerledim. Yalçın, Burak'ın koluna bıçak saplamaya çalışmıştı daha fazla beklemeden bıçağı tuttum, tereddüt etmeden omzuna sapladım ve çıkardım. Yalçın yere düşmüştü ve Burak bana dik dik bakıyordu.

DolunayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin