"Mahala ARONSKY'nin tutukluk döneminde yapılan sorgulamalar esnasında alınan ifade tutanaklarından derlenmiştir."
Sınırdan geçtikten sonra, yaşadığım sarsıntıyı da göz önünde bulundurursak ne kadar süredir Brostta olduğumu tam olarak bilmemek ile birlikte, hatırladığım kadarı ile Azra'nın evinde geçirdiğim on beşinci güne girdim. Azra'nın evinde geçirdiğim süre zarfında bayağı dinlenip, iyi bir şekilde beslenerek, kilo bile almayı başardım. Azra, güzelliğinin yanı sıra, gerçekten misafirine çok iyi bakan bir ev sahibesi olarak görevini tam anlamı ile yerine getiriyordu.
Başlarda Azra, evden dışarıya çıkmamın benim için ciddi bir tehlike oluşturacağını söylese de ilerleyen günlerde, evin bulunduğu o uçsuz bucaksız yalnız bölgeyi idrak etmem ile birlikte, evin bahçesine çıkarak kısa yürüyüşler yapmaya başladım ve Azra'nın meyve ve sebze yetiştirdiği bahçede ona yardım ederek vakit geçirmeye çalıştım. Azra bahçesinde uzun zamandır görmediğim, hatta adını dahi ilk kez duyduğum, gerçekten çok kaliteli sebze ve meyveler yetiştiriyordu. Egonya'da geçirdiğim son iki yıl içerisinde gıda kalitesinde ciddi bir düşüş olup, yediğimiz meyve ve sebze çeşitleri sınırlanınca, yediğim hiçbir yemekten zevk almamaya başlamıştım.
İneğin memesinden sağılan sütün hiçbir işlem görmeden doğrudan sofraya geldiği bu evde, süt bardağını ağzıma götürüp tadına bakarken yaşadığım haz ile Egonyada bize paketlerle dağıtılan ve adına süt denilen o içeceğin gerçekten ne olduğunu sorguluyordum.
Egonyada halka ücretsiz olarak dağıtılan ve ülkenin kendi üretim tesislerinde üretilen sütün yağ oranı kademeli olarak düşürülerek, içerisine daha fazla su ve koruyucu madde karıştırılmaya başlandığını hatırlıyorum. Bazı dedikodulara göre son zamanlarda saf inek sütü denilerek dağıtılan sütün içerisine belirli miktarlarda soya sütünün de karıştırıldığı hatta süt tozundan üretildiği söyleniyordu. Tabii ki gerçek inek sütüne ulaşım yasak değildi. Ancak sadece o süte verebilecek para-krediyi bulabilecek insanlar için.
Bahçeden kendi ellerimle topladığım elmalar belki Egonyada marketlerde satılan elmalara göre daha soluk ve küçüktü, ancak dalından kopardığım elmaların bir tanesini yemek için bile, Egonyanın o marketlerinde satılan elmaların yüz tanesinden vazgeçilebilirdi.
Akşamları yemekten sonra masada oturup kahve içmeye de başladım. Garim'in belirli aralıklarla getirdiği erzak çantasının içinden çıkan o nefis çekirdekleri kırıp su ile kaynatarak yaptığımız kahve ile hayatımda ilk kez karşılaşıyordum. İlk denememde ağzımda bıraktığı o acı tat beni biraz şaşırtsa da şimdi her gün akşam yemeğinden sonraki kahve faslının gelmesini sabırsızlıkla bekler oldum.
Egonya'da kahve yoktu. Dedikodular sayesinde duyduğuma göre merkezi yönetimin üst kademelerinde ve zengin bölgelerinde zevk amaçlı olarak içilen ve kahve denilen bir içecekten bahsedilir, ancak hiç kimse o kahveyi ne içebilir ne de görebilirdi. Ancak burada içtiğim kahve sayesinde anladığım bir şey vardı ki o da bu kahve denilen içeceği bir defa içen insanlar hiç gözünü kırpmadan sırf kahve içebilmek için aklınızın alamayacağı kadar büyük savaşlara girebilirlerdi.
Egonya'da kahve yoktu fakat merkezi yönetim kahvenin yerini tutabilecek olan alkol kullanımını serbest bırakmıştı. Hatta insanların alkola kolayca erişebilmesi için çok düşük kalitedeki yüksek alkol oranlı ürünler serbest dağıtılırdı.
Alkollü içecekler merkezi yönetimin kitleleri kontrol altında tutabilmek için kullandığı bir yöntem olarak kullanılmaktaydı. Merkezi yönetim tarafından belirtilen işlere yerleştirilen alt işçi grupları, zaman ilerledikçe kademeli olarak arttırılan ve "İlk Güne" oranla normal şartların neredeyse iki katı oranında bir yoğunlukta çalışmak zorunda bırakılırlardı. Günlük çalışma sürelerini tamamlayan bu işçiler paydos sonrası, ya o günün verdiği yorgunluk ile direk olarak uykuya dalar ya da sosyalleşme adı altında televizyonlarında devamlı propaganda yayınları yapılan ve adına bar denilen sosyalleşme merkezlerine giderlerdi. Bu merkezlerde, yönetim tekelinde üretilen, düşük kaliteli, tadı mazota benzeyen alkollü içkiler, işçilere ücretsiz olarak dağıtılır, işçilerin bir taraftan bu mazotu içerken bir taraftan da kendi aralarında sohbet edebilmesi sağlanırdı. Hızlı bir şekilde vücut üzerinde etkisini gösteren alkol, işçilerin beynindeki mantık mekanizmasını devre dışı bırakır, böylece kısa süre içerisinde yapılan sohbetler saçmalaşmaya başlardı. Alkolün etkisi ile evine dönerek uykuya dalan işçi, her sabah dinç bir şekilde görevinin başına döner, ancak mazotun yarattığı bağımlılık nedeni ile her akşam o mazotu tekrar içebilmek için barın yolunu tutardı. Böylece alkol sayesinde beyni uyuşturulan işçilerin, iş dışında başka bir düşünmesi engellenir, izlemek ya da okumak gibi insanların bilinçlenmesini sağlayabilecek her türlü aktiviteden uzak kalınması sağlanırdı.
Toplum üzerinde uygulanan bu gizli kitle kontrol silahları sadece alkol ile sınırlı değildi. İstihdam fazlası alt kademe işçiler ise yine yönetim tarafından kurulan ve kafe olarak adlandırılan alanlarda zamanlarını geçirirlerdi. Çocuk yaşta zekâ seviyelerinin düşük olduğu tespit edilen çocuklar için hazırlanan ve bu çocukların zekâlarının gelişimi için oynatılan, bir masa etrafında birkaç el hareketi ile oynanabilen basit oyunların bu kafelerde olgun insanlar tarafından oynanması el altından teşvik edilir, bu sayede işsiz kesimin hem ucuz yollu vakit geçirebilmeleri için basit bir ortam yaratılır, hem de merkezi yönetimin tabiri ile üstlerine vazife olmayan işlere karışması engellenirdi.
Son zamanlarda kafelerde artan insan sayısı mevcut sistemin devamlılığını tehlikeye atmaya başlayınca, Merkezi Yönetim işsizlerin kontrol altında tutulabilmesi için yeni yöntem hayata geçirdi. Bu yeni yöntem, uygulanması bir yönden merkezi yönetimin kontrol mekanizmasına ters düşse de aslında tam anlamı ile merkezi yönetimin isteklerini karşılayabilecek yeni bir eğitim sistemiydi.
Hayata geçirilen yeni yol haritasına göre bütün şehirlerde küçük çapta üniversiteler kurulacaktı. Bu üniversiteler alışılagelmiş yapıdan farklı olarak bir kampüs içerisinde değil, daha çok bir yüksekokul ya da lise tarzında bir binaya sahip olan, sosyalleşme ve hareket alanları kısıtlı yapılardan oluşacaktı. Normal bir üniversitenin nüfusu dikkate alındığında bu okullardaki metrekare başına düşen öğrenci sayısı beş hatta on kat daha fazla idi. Bu okullarda her türlü meslek dallarında eğitim verilecek, ancak öğrencilerin aldıkları eğitim esnasında düşünme ve kendi başlarına karar verebilme yeteneklerinin köreltilmesine özellikle dikkat edilecekti. Eğitimler esnasında merkezi yönetim tarafından belirlenen ideoloji yapı devamlı olarak öğrencilere aşılanacak, bu üniversitelerden mezun olan kişiler ise sonuç olarak sadece belirli bir makineyi kullanabilen operatörlere dönüştürülecekti.
Böylece hem ülkenin ihtiyacı olan kaliteli işgücü açığı ortadan kaldırılacak hem de karar alma yeteneği gelişmeyen bu insanların mevcut sisteme karşı gelmeleri önlenecekti.
Azra ile her yemek sonrası kahvelerimizi yudumlarken bu ve buna benzer konular üzerine yaptığımız sohbetlerin sadece ikimiz arasına sıkışması ve bize dayatılmaya çalışılan bu düzene karşı bu kadar aciz kalmamız bir taraftan moralimizi bozarken bir taraftan da içimizde kontrol altına alınamayan bir nefret oluşmasına neden olurdu. Her akşam dozunu arttırarak yaptığımız bu sohbetler son zamanlarda sabaha kadar sürmeye başlayınca, Azra'nın elinde bulunan kahve stoklarının neredeyse tamamının bitmesine neden oldu.
Kahve bahanesi ile saatlerce yaptığımız konuşmalar bizi, davamız için bir adım bile ileriye götürmese de son zamanlarda ilerisi için gerekli olan yol haritası hakkında kafamızda bir şeylerin şekillenmesine neden oldu.
Bir taraftan sohbetleri ile beni fazlası ile mutlu eden bir taraftan da güzelliği ile aklımı başımdan almaya başlayan Azra'nın bana söylemediği, söylemek istemediği çok fazla şey vardı. Her ne kadar aynı düşüncelere sahip olsak da benim içinde bulunduğum saf ve iyi niyetli ortama göre kendisinin daha umutsuz ve umursamaz bir yapıda olduğu yüzünden belliydi.
Azra'nın bana söylemediği bazı şeylerin olduğunun farkında olduğumu ve bu durumun beni zaman zaman rahatsız ettiğini kendisine ara ara belli etsem de mizacından hiçbir taviz vermeden devamlı olarak benden gelen soru bombardımanını bir şekilde savuşturan Azra, devamlı olarak konuyu değiştirecek yeni yollar buluyordu. Azra hayatımda karşılaştığım en kaliteli profesyonellerden biriydi ve benimle olan ilişkilerinde tam bir profesyonel olarak davranmaya özen gösteriyordu.
Azra'nın evinden ayrılmama az bir süre kala kafamdaki yol haritasını tam olarak oluşturdum, ancak Azranın bana olan profesyonel ve ketum yaklaşımı nedeni ile biraz temkinli davranarak bu haritayı ana hatları ile paylaşmaktan kaçındım. Gelecekteki asıl sorunumun ise Akilahın kafasındaki yol haritası ile benim kafamdaki yol haritasının çakışıp çakışmadığının olduğunu o zamanlarda az çok idrak edebiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP DEVRİM
Mystery / ThrillerKayıp Devrim, olmayan bir dünyada, olmayan bir ülkenin hikayesidir. Anarşinin son bulması için siyasi rejim değiştirilerek 6 parçaya bölünen Egonya, yepyeni bir lider ile içinde bulunduğu diktatörlük rejiminden kurtulabilecek midir? Yoksa ülkeyi kur...