Kelime Sayısı:1038
20 Bölüm
Oktavya Savaşı II
Kadran'ın Surların Üzerine Savaşı
Kadran surların üzerinde şehrin bir kısmını görebiliyordu. Arslan ve Saber ne yaptığını görebiliyordu. Kendi ekibi surların üzerinde ki topları çevirmekle meşguldü. Askerler ona doğru koşarken kılıcını savurdu, gelen askerler sağa sola yığılıyor çoğu surların üzerinden yere düşüp acınası hal alıyordu. Kalenin önüne çoktan geçmiş saraya diğer taraftan ulaşmaya çalışıyordu. Bu savaşta herkes elinden gelmeyeni de yapmak zorundaydı ancak o şekilde savaş kazanılabilirdi. İçeride ki takım içeriye dağılmış ve Oktavya ordusu ile baş başa kalmışlardı. Kadran geçtiği yerlerde ki topların büyük kısmını imha ederek ilerliyordu. Surların diğer tarafı dolmak üzereydi, arkada bir şey bırakmıyordu. Kadran her iki taraftan da sıkıştırmak istiyorlardı.
Her iki tarafa da güçlü hortum saldırısı gönderdi, surların bir kısmı yıkılmıştı ama surları yıkmayacak şiddetinde gönderdi bu sefer. Hortumlar kısa sürede büyüdü ve kendi etrafında ki her şeyi içine almaya başladı, içinde ki hava akımı normal birisinin yaşamasına izin vermeyecek durumdaydı. Kadran onları hortum ile oyalarken aşağıda ki savaşta zor duruma düşen General Aybüke'nin olduğu yere karanlık saldırısı düzenledi yere çarpan saldırı bir anda orayı karanlığa boğmuş ve ardından yukarıya çıktığında gelen dalga saldırısını Aybüke' in arkasında ki askerleri kesip biçmişti. Aybüke'nin bakışları surlara doğru dikti, Kadran ona hiç bakmadı vakit yoktu sarayın diğer tarafından ulaşmalıydı. Bir yandan surların üzerinde Saber ve diğerleri vardı. Rhidger henüz kapıyı kesmemişti.
Arslan'ın savaşı
Arslan alanı iyice açılmıştı, etrafında ki askerleri geri çekiliyorlardı fakat Arslan giderek gücü azalıyordu, aslan adamlar ve aslanlar etrafı sarmışlardı. Bütün sokakları tutmuşlardı, Arslan oldukça sıkışmasına rağmen onlar sayesinde nefes almıştı. Binanın üzerinden Kadın kendisini gösterdi. Arslan yüzünü ona döndüğünde koluna ok saplandı, ardından ayağına sonra oklar gelmeye başladığında kafasına isabet etmek üzere olan oku eli ile yakalayıp yere attı. Kadın binanın üzerinden atlayıp karşısına çıktı. Kadın ''Sonunda yeni bir düello için bir araya geldik'' dedi. Arslan hiç sesini çıkarmadı, kadın uzaktan yürümeye devam ederken ''Beni görmezden mi geliyorsun seni aşağılık herif!'' dedi. Arslan ''Ölmüş olman gerekiyordu Andropekia, Düşünüyorum'' dedi. Ann ''Kurtulmayı başardım, şanslıydım ve şanlı insanlarla karşılaştım beni bilirsin Arslan hep şanlıydım bugün seni öldüreceğim şans yine benim yanımda.'' Dedi.
Arslan duyduklarına kafanı salladı, ''Geçen seferde beni öldürmeye çalışıyordun ama neredeyse ölmüştün. Ann'' dedi. Andropekia ''Halen yaşıyorum geçen seferde kendine güvencem yoktu bu sefer karşısına oldukça sağlam şekilde çıktım, sonuna kadar hazırlandım sana burayı mezar yapacağım.'' Dedi. O sırada oklar yeniden gelmiş ve göğsüne saklanmıştı oldukça hızlıydılar ve geldiklerini görmemişti. Son derece hızlıydı onları görememişti. Görmediği okları atabilen dünyada kaç kişi vardı, hatırlamaya çalıştı bilinen en iyi okçular öldürülmüş veya eceli ile ölmüştü, Irdenser dışında hızlı ok atan yoktu. Arslan göğsünde ki okları hızlıca çıkartırken yüzünü buruşturdu. Arslan ''Bu kadar hızlı ok atan yenilerden nasıl olabilir? Veya oklar görünmezdi'' diye mırıldandı. Ann başını yana eğip ''oh şimdiden düşünmeye başladın demek'' dedi. Arslan ıslığını çaldı ve karanlık binaların üzerinde ortaya çıktı, aslan adamlar binaların üzerinde çıkmaya başlamıştı. Etrafta binaların üzerinde krallık askerleri öldürmek için damdan dama sıçrıyorlardı. Arkasından gelen oklar sırtına saplanmış birkaç tanesini çıkartarak yere atmıştı. O sırada Ann hızlı saldırı yapıp tam göğsüne vurduğu gibi Arslan yuvarlanmış ve eve çarpmıştı, duman bulutu evden yükselirken. Ann eline baktı çoktan ısınmıştı, tek yumruk atmasına rağmen attığı yumruk elini ısıtmaya yetmişti.
Birkaç adım attı, içeriden Arslan çıktı. Dumanların arasından çıkarken kendi vuruşunu yaptığını öğrendi. Arslan Ann artık kendisini tanıdığını anlamıştı ama tam olarak ne kadar tanıdığını henüz çözememişti. Eğer kendisini tam olarak tanıydıysa yenilgi kaçınılmaz olarak gelecekti bu iyimser yönü idi. Kötümser yönü ise Oktavya'ya gömülecek olmasıydı. Hayatında ikinci ve son yenilgisi olacaktı. Arslan pençesini çıkardı ve ileriye doğru atıldı, çok hızlı hareket ediyordu. Ann başı yerde idi o geldiğinde başını kaldırdı ve kenara çekildi. Arslan saldırısı boşa yaparken Ann onun kaburga kemiklerine yumruğu attığı gibi havalandırdı ve diğer evin içine girdi. Ev o girince üzerine çöktü. Ann saldırı sonrasında kolunu tuttu, kaskatı kesilmişti, kolu ve bileği çok sıcaktı neredeyse kolunu kırmak üzereydi. Arslan tekniği ve gücü bedenine ağır geliyordu, dövüşü bitirmek istiyordu.
Dayanıklılığı asla onun gibi değildi. Nedenini anlayamadığı bir biçimde tanıdığı kötülerin çok ağır dayaklar yemesine rağmen inatla ayağa kalması ve dövüşmesi idi. Bedenleri çelik gibi sertti, oklar kırılan kemikler onların umurlarında olmuyordu. Ann bakışlarını surların üzerine diktiğinde surların her iki tarafında ki hortum surların üzerinde ki askerleri paramparça etmişti şehrin bir bölümüne et yağıyorken karşısında Kadran'ı gördü, simsiyah bedeni ve elinde mavi kılıcı vardı. Arslan yığınların arasında onun yanına gitti ve moloz yığınlarını kaldırarak Arslan'a yardım ediyordu. Ann
''Sen Kadran olmalısın, Borla'nın eğitimine maruz kalan Walteph kolunu kesmesine rağmen ölmeyen, Pandolin Corta dan ölümcül yara almasına rağmen onu yenmeyi başaran Palmon senden güçlü ve seni zehirlemesine karşın hayatta kalan yaşayan efsane. Her zaman her koşulda hayatta kalmayı başarabiliyorsun'' dedi ve devam etti. ''Doğrusu insanların hatta benim bile senden korkmama sebep oluyorsun. Ölmüyorsun'' diye bitirdi. Kadran ona cevap vermedi ve Arslan'ı olduğu yerden çıkardı. Arslan onu gördüğünde ''Bu benim dövüşüm budala'' dedi. Kadran ''Zavallı amcam sadece dayak diyorsun şu an bu dövüş değil. Düşmanın ne yaparsa yapsın fazla düşünme zekice hareket et. Benim tanıdığım Arslan rakibini kahkahalar atarak hor görerek yener'' dedi. Arslan ''Senin dediğin gibi değil bu sefer. Karşımda benim tekniklerini ve gücümü kullanan birisi var. Sen kendi kendini yenebilir misin?'' Dedi. Kadran sırıttı.
''X Kadran'ı yendim Arslan o da benim tekniğimi kullanıyordu hatta bana benzesin diye kolunu bile kestirmişti.'' Dedi. Kadran ''İyi savaşçı rakibini yener çok iyi savaşçı gerektiğinde kendisini yenebilen savaşçıdır.'' Dedikten sonra ''Ben inanıyorum ki sen çok iyi savaşçısın zaman alır ama sonunda kazanırsın'' dedi. Arslan üstünü silkelerdi Kadran onun kolunu bırakmıştı. Kadran oradan ayrılırken Ann ''Benimle dövüşeceğini zannetmiştim'' dedi. Kadran kahkaha attı. ''Ben sana epey fazla gelirim. Olursa Arslan'ı öldürürsen arkana bakmadan kaç zira karşılaşırsak seni öldürmekten beter ederim.'' Sözünü bitirdikten sonra oradan ayrıldı. Ann üzerinde baskısını kurmuştu, artık istediğini kadar rahat edemeyeceğini biliyordu. Karşıda ki rakibi kim olursa olsun psikolojik üstünlük kurma sanatını Borla'dan öğrenmişti. Arslan ileriye atıldı, Ann beklemiyordu ve yüzüne Arslan'ın pençesini yetiğinde yüzü parçalara ayrılmıştı. Ann geri çekilip yüzünü tuttu, elini kırmızıya boyamıştı. ''Olamaz!'' diye bağırdı. Arslan kahkaha atıp ''Zaten güzel değildir şimdi iyice berbat oldun ahmak hahaha'' dedi. Ann yüzünde ki kanı koluna silip ''Sana bunu ödeteceğim'' dedi sinirlenerek.
Ann harekete geçip Arslan'ın çenesinin altından vuruş yaptı. Arslan onun yumruğunu durdurmuştu, pençesini kullanacağı sırada Ann onun kolundan yakalayıp yere çaldı ve gücünü kullanıp onun yeri yarmasını izledi. Arslan ayağa kalkamadan Ann onun göğsüne vurup biraz daha gömdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaşayan Efsane III
FantasyOnlar kötülüğün ete kemiğe bürünmüş haliydi. İntikam hissi ile yanıp tutuşan kötülüğün son temsilcileri kötülüğün ancak topyekun savaşa girerek ayakta kalacağını inanıyorlardı. Geriye kaybedecekleri hiç bir şey yoktu ama iyiler öyle miydi? Hayatta k...