twenty six

4.3K 382 16
                                    

Dün akşam saat 10'da yattım. İnanılır gibi değil. Sabah uyandığımda gözlerimin altı şişmişti. Demek ki uykusuzluktan olduğu kadar fazla uykudan da şişiyorlar. Böylesini ilk kez deneyimliyorum.

Listeye uygun bir kahvaltı yaptıktan sonra hızlı adımlarla okula doğru yürüdüm. Müdürden izin kağıdı aldıktan sonra spor salonuna gittim.

Finallere hazırlandığımızdan dolayı derslere girmiyoruz. İzin kağıdı ise sisteme geçilmemesi için bir formalite.

Okullar kendi çıkarlarını sağlamak için her şeyi yapar.

Koçumuza kağıdı verdikten sonra üzerimi değiştirmek için soyunma odasına gittim. Siyah eşofmanım ve içime beyaz tişörtümü giydikten sonra çantamı düzenlemeye başladım.

Soyunma odası spor salonunun dışında bir yerde, tabii bizim için. Ders görmeye gelenler ise spor salonunun içindeki ufak odaları kullanıyorlar.

Her neyse işlerimi tamamladığıma kanaat getirdikten sonra spor salonuna doğru ilerledim. Kapıya az kalmıştı ki kantin çıkışından Cho Hee'nin geldiğini gördüm.

Kalbimin ritmi bir anda değişti.


"Hey, Jungkook-ah!"

Elindeki meyve suyu ile koşarak yanıma geldi.

"Antremana mı?"

Gülümseyerek cevap verdim.

"Evet."

"Son bir hafta ha! Zaman gerçekten çok hızlı. Ben tüm kalbimle en iyisini yapacağınıza inanıyorum. Sıkı çalışmanızın karşılığını mutlaka alacaksınız."

"Umarım söylediğin gibi olur."

"Ah bu arada, şimdi aklıma geldi. Dün asla tahmin edemeyeceğin bir şey oldu."

Soran gözlerle ona baktım.

"Festivalle ilgili bir şey mi?"

Başını hayır anlamında salladıktan sonra konuşmaya başladı.

"Hyung Seon'un dosyalarını götürmek için müdür yardımcısının yanına gitmiştim. Bana sınıfımda etkin öğrenci olup olmadığını sordu. Cevap olarak senin takımda olduğunu söyledim. Bilgisayarından profiline baktıktan sonra yüzü gülmeye başladı. Çalışkan bir çocuğa benziyor dedi. Ben de onayladım. Bu kıyağımı unutma."

diyerek göz kırptı.

Yüzüme kan sıçramıştı sanırım. Sadece hafifçe tebessüm edebildim.

"Bekle henüz bitmedi. Burası giriş kısım. Ana konumuza gelirsek benden takımın tezahürat başkanı olmamı istedi. Düşünebiliyor musun tezahürat başkanı! Öyle şaşırdım ki."

Gözlerim kocaman açılmıştı.

"Kabul ettin mi peki?"

"Tabii ki de ettim."

Bu gerçekten de tahmin edebileceğim bir şey değildi. Şu an bile acaba şaka mı yapıyor diye düşünüyordum.

"Eee ne düşünüyorsun peki? Sence yapabilir miyim?"

Kendimi şaşkın dünyamdan çıkartıp ona baktım.

"Kesinlikle yapabilirsin Cho Hee. Ekibinde kimler olacak bilmiyorum ama onlar da sana ellerinden geldiğince destek vereceklerdir. Ayrıca takımım ve ben de bundan çok memnun olacağız. Emin olabilirsin."

Yanakları kızarmıştı. Elleriyle oynayarak konuştu.

"Teşekkür ederim. Her şey söylediğin gibi olursa çok mutlu olurum."

Gülümseyerek karşılık verdim.

"Öyle olacak."

"B-ben seni çok tuttum. Hem kendim de derse geç kalacağım. Sonra görüşürüz, tamam?"

Onaylayarak konuştum.

"Görüşürüz."

El sallayarak derslik girişine doğru ilerledi. Gözden kaybolduktan sonra söylediklerini düşündüm.

Demek tezahürat başkanı olacak ha, bu akıl almaz bir şeydi. Acaba nasıl bir şarkı bulacaklardı ya da kıyafetleri. Saç stilleri de farklı olur sanırım.

Hey bir dakika bir dakika. Tezahürat olarak takımın ismi söylenir değil mi?  Ve okulun ismi. Atak yapıldığı zamansa topu tutan kişinin ismi.

Bu ben potaya doğru ilerlersem ya da sayı yaparsam ya da herhangi bir atışı durdurursam Cho Hee adımı söyleyecek demek oluyor, değil mi?

Böyle bir şey şu an gözümün önüne getirmeye çalışıyorum da, ah cidden. Final maçına tüm gücümle çalışıp topu asla elimden bırakmamalıyım.

İsmim Cho Hee'nin dudaklarından döküldüğü zaman farklı bir anlam kazanıyor ve ben bu anlamı daha fazla hissetmek istiyorum.

sorun değil ; jjkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin