sixty six

2.3K 215 22
                                    

Tam iki saattir neredeyse aralıksız şekilde piyanonun başından kalkmayan dalgalı saçlı çocuğa bir bakış attım.

"Sang, biraz sakin olur musun artık?"

Altı bin üç yüzüncü kez çaldığı besteyi yeniden tekrarlamaya başlamadan önce

"Kesinlikle sakin falan olamam. Resmen kapanışı biz yapacakmışız. Buna inanabiliyor musun? Bütün öğrenciler, bütün öğretmenler ve bütün misafirler. Hepsi bizi izleyecek. Aaah delireceğim."

Saçlarına geçirdiği ellerini başından çekip yeniden tuşların üzerine koydu ve gözleri ile nota kağıdını adeta yutmaya devam etti.

Derin bir iç geçirdim ve elimdeki kızarmış fıstıkları yemeye devam ettim.

Eun ve Cho Hee yaklaşık yarım saat önce "hazırlanmaya gidiyoruz" deyip odayı terk etmişlerdi.

Evet ne yapacaklarını hala bilmiyorduk. Bu her ne kadar tuhaf olsada ne Sang'ı ne de beni rahatsız eden bir durum değildi.

Tabii ben merak etmiyor da değildim. Çünkü Cho Hee, onun hangi eşsiz yanı ile karşıma çıkacağını düşünmek içimi kıpır kıpır yapıyordu.

Bir kızarmış fıstığı daha karnıma yolladıktan sonra yine Sang'a döndüm.

"Bahse girerim artık gözlerin kapalı çalabilirsin."

Bana ''dalga geçmeyi kes" bakışı atıp kağıtlarına geri döndü.

"Ciddiyim."

"Öyleyse bile bunu yapmak istemiyorum. Dostum, çok ger-gi-nim."

"Derin derin nefes al ve zihninde prova et. İyi gelecektir."

Bu sefer gözleri alev almıştı. Yerinden kalkıp keskin bakışları ile üzerime doğru yürümeye başladı.

Yerinden kalktı.

Evet başardım!

"GERÇEKTEN ÇOK KOMİK!"

Sırtımı ve omuzlarımı kum torbası gibi yumruklarken ben gülmekten kendimi alamıyordum.

Yorulduktan sonra durdu ve kendini önümdeki koltuğa bıraktı.

"Hani sen de gergindin?"

"Bilmiyorum. Şuan hiçbir şey hissetmiyorum."

"Belli. Elindeki yemiş tabağıyla haftasonu dizisini izleyen nineler gibisin."

Ayağımla bacağına vurduktan sonra imalı şekilde konuştum.

"Tavsiye ederim."

"İstemez."

deyip başını ters yöne çevirdi.

İki saniye geçmemişti ki yanıma süzülüp tabağımın içini avuçladı. Saatlerdir açmış gibi yiyordu. Gerçi, öyleydi de. Ama bunun stresinin bir vuruşu olduğunu bildiğimden son tanelerimi alıp tabağı ona verdim.

Avcumdaki fıstıkları ağzıma yolladım. Bu sırada kulüp kapısı açıldı ve Cho Hee içeri girdi.

Ayak bileklerine dek uzanan bembeyaz bir elbise giymişti. Kolları dar şekilde başlayıp ardından uzunca açılan tüllerdi.

Belinde ufak bir fiyonk vardı ve parmaklarında küçük takılar.

Sol elinin yüzük parmağında bir geçici dövme de fark etmiştim. Kıvrılmış bir güle benziyordu.

Saçlarının iki uçtan ufak bir tutamını toplamış, geri kalanını serbest bırakmıştı.

Öyle güzel ve zarif görünüyordu ki. Sanki saflık ve naiflikten oluşmuş, sevimlilik ile bezenmişti.

Yavaşça kapıyı aralayıp içeriye girdiğinde onu bu halde görüp neye uğradığımı şaşırdım ve ağzımdaki fıstık taneleri yollarını kaybettiler.

Boğulur gibi öksürürsen Sang sırtıma bir tane geçirerek beni kurtardı.

"Sakin ol dostum."

Deli gibi utanmıştım.

Ama bu benim suçum değildi ki. Hiç beklemediğim bir anda nutkum tutulmuştu.

Yanlış anlamaması için Cho Hee'ye döndüm. Ah, fazla parlak. Gözlerim yanıyor.

Tam bir şey söyleyecektim ki hüzünlü sesini duydum.

"Çok.. mu kötü olmuşum?"

NE?!!

"Hayır!"

diye bağırdım. Yerimden kalktım ve biraz ona yaklaşarak pişman bir halde

"Ben bir anda öksürdüm çünkü.."

Söylemem gerek yoksa yanlış anlayacak ve çok üzülecek.

"..çünkü çok güzel olmuşsun."

Gözlerine bakarak gülümsedim.

"Ve ben şaşkınlığımdan dolayı boğulur gibi oldum."

Elimi enseme götürdüğümde yanaklarım kızarmıştı.

"Eh.. özür dilerim. Ve lütfen yanlış anlama. Gerçekten muhteşem görünüyorsun Cho Hee."

Son cümlemi hafifçe söyleyip yüzüne baktım.

Bakışlarımı ona döndürdüğümü fark edince gözlerini kaçırdı. Yanakları al al olmuş, kolları telaşla birbirine dolanmıştı.

"Hayır yanlış anlamadım. Yanlış anlamadım."

Rahatlamıştım.

Koltuğuma doğru geri dönmek üzere kendimi çevirirken çok, çok kısık bir fısıltı duydum.

"Çok naziksin, Jungkook-ah. Teşekkür ederim."









sorun değil ; jjkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin