Kahraman Türk'e...
07.02.2016 Mardin/ Kızıltepe
Güneş yavaş yavaş gökten çekilmiş, gökyüzünün mavisi yakan kızılla karışmaya ve baskın kızılın etkisi altına girmeye başlamıştı.
Rengarenk kalplere sahip, ufak dünyaların büyük adamları, çocukların kafasını gökyüzüne çevirip, gökyüzü ışıklarını yaktı, dediği saatler...
Türkiye'nin her tarafı bu saatlerde huzur kokarken Mardin'in dağlarını puslu bir hainlik sarmıştı.
Mezopotamya'nın en yamaç dağında en hain insanlar barınıyordu. Mardin'in bir dağında bir mağara...
Mağaranın kum zemininden toz kaldıran kırk iki numara turuncu mekaplı ayakların sahibinin elinde siyah, cızırtılı bir telsiz var. Elleri geniş. Parmaklarının üstü ve ellerinin üstü kıllarla kaplı. Parmaklarının arasındaki telsiz neredeyse kaybolacak, parmakları ve vücudu kocaman. Masallardaki korkunç dev gibi. Saçları kır, göbeği hafif öne çıkmış; açık yeşil örgüt kıyafetleri toz toprak içinde; yüzü ablak, kaşları uzun ve çatık, gri renkli. Ağzından pislik çıkmasını engelleyen dudakları kurumuş ve çatlamış, kulakları kepçe. Kocaman yüzünde yeni yeni çıkmaya başlamış beyaz tüyler var.
Mağara çevredeki mağaralardan biraz daha geniş, zemini topraklı fakat bir kısmı kırmızı desenlerle bezenmiş eski yeşil Türk halısıyla kapatılmış. Mağaranın tavanı geniş. Girişe siyah, kirli bir perde çekilmiş. Eski Türk halısının üstünde marangoz eli değmemiş çarpık bacaklı, tahta bir masa ve üstünde beyaz birçok kağıt; üzerine siyah mürekkebin karası kadar kirli, hain bilgilerle dolu bir sürü beyaz kağıt. Masanın hemen önünde tahtadan bir sandalye, sandalyenin üzerinde gri bir minder ve minderin üstünde de yeşil bir mont.
Ortam, bir katilin suç mahallinden farksız değil. Zaten yeşil örgüt kıyafeti giymiş adam bir katil. Terör örgütünün ve GKP'nin en acımasız, en kalleş üyelerinden biri.
Çok çocuk kandırdı, çok asker şehit etti, çok ocak yıktı. Ama bölemedi! Ama Vatanı bölemedi!
Bölünmez, bölemezler! Bu vatanı bölemesinler diye toprağını şehit kanıyla ıslatıp birbirine yapıştırdık!
Elindeki siyah telsizin düğmesine bastı, yarım saatten fazladır münakaşa içinde olduğu adamın amaçsız ısrarı onu yormuştu. Neredeyse kırk beş yaşındaydı, artık tek amacı GKP'nin başına geçmek ve kurnaz zekasıyla başlarına bela olan komutanı alt etmek. Dünyada iki şeye sevinecekti, iki günü kutlayacaktı; Poyraz Ali'nin öldüğü günü ve GKP'nin has üyesi olduğu günü. Amacına ulaşmak için herkesi kendi tarafına çekmeye çalışıyordu. Bu yüzden sabırlı olmayı deneyerek karşısındaki adamı, ona göre Güneydoğu'nun en dişli adamını dinlemeliydi. Şeyhmus kod adlı hain kendisini benimserse başa geçmesi daha kolay olabilirdi. Kırk beş yaşındaydı ve artık dağın başında boş işler yapmak ağırına gidiyordu.
"Şeyhmus, GKP için seni öneremem, GKP senin yeteneğini ve operasyon zekanı görürse zaten seçer."
Şeyhmus Botan'dan GKP'ye alınmak için kendisini referans göstermesini istiyordu. Botan ise ısrarla buna karşı çıkıyordu. Yüzünü bir kez bile görmediği adamı çok gizli bir örgüte nasıl önerebilirdi ki?
Botan nefesini dışarı bıraktı ve ayağındaki pis mekapları önemsemeden kırmızı desenli halının üstüne bastı, halının üstünde ki masanın önüne yürüdü ve yanındaki sandalyenin üstündeki montu yere atıp sandalyenin üstüne koca kalçasını yerleştirdi. Uzun ve kalın bacaklarını kaldırdı ve masanın üzerindeki beyaz kağıtları önemsemeden masanın üstüne uzattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BORDO HAREKAT
ActionKızıltepe Karakolu... Ömrünü vatanına adamış, canı pahasına bayrağını dalgalandırmaya yemin etmiş komutan... Poyraz Ali Demirbaş. O pes etmez, pes ettirir! O katil değil, kahraman! O Türk Askeri! Ve onun kurak toprağına dökülen birkaç damla deniz u...