Poyraz ve Dolunay'ın yakınlaştığı sahnelerden rahatsız olacak arkadaşlar için * bu işareti başlangıç ve bitiş noktasına bıraktım. O kısımları es geçebilirsiniz.
İyi okumalar.
Işıklar bir an da mekanı aydınlatmaya başladı, derin bir sessizlik vardı. Sessizliği zedeleyen tek şey Poyraz'ın öfkeli nefesiydi.
"Ne oluyor lan burda?!" diye kükredi hırçın bir sesle ve elini beline attı, beylik tabancasını çıkarırken, "Ahmet kapıya!" diye emir verdi.
Adım atmak için hazırlandı fakat önüne Gülsüm çıktı, yüzünde garip bir gülümseme vardı. Poyraz'ın şaşkınlıkla bakmasını sağlayacak bir tebessüm. Lakin şaşkınlık kısa sürdü, Poyraz Gülsüm'ün kolundan tutup kenara doğru bilinçsizce savurdu.
"Ne oyalanıyorsunuz?" diye sordu ve tekrar Ahmet'e baktı.
"Hareket etmen için ne yapmalıyım?! Bu gülüş ne amına koyayım?"
Ahmet ellerini arkadan bağladı ve tıpkı Gülsüm gibi güldü. Bu gülüş Poyraz'ı iyiyden iyiye sinirlendirirken tetiği çekmeyi ihmal etmedi.
"Karargaha bildirelim." diye söylendi ve gözleriyle etrafı taradı. Bu işte bir gariplik olduğunu anlamıştı, ortalık çok iyi silah kullanabilen insanlarla doluyken mesleği askerlik olan bir kadını kaçırmak... Öyle ki bunu ancak bu insanlardan biri yapabilirdi.
Silahını indirirken, "Mustafa nerde?" diye sordu. Kaşları iyice çatılmışken olayı hızla çözme fırsatı elde etti. Zihninde kesik kesik bilgiler parıldarken ekip arkadaşlarının basit bir plan yapması içini rahatlattı.
Ahmet'in gülüşüne pis pis bakarken, "Bahsettiğiniz gelenek gelin kaçırmak mı? Güzel oyun, nerde gelinim? Gidip alacağım." dedi. İçten içe Mustafa ve Dolunay'ın yalnız kalma durumunu kıskanırken Gülsüm'ün kollarını birleştirmesinden gelinini alma işinin kolay olmayacağını anlamıştı.
"Yolunmuş tavuğa çevirdiniz." diye söylendi ve silahını yerine yerleştirip sandalyeye oturdu. Bacaklarını hafifçe açıp ima dolu bir bakış gönderdi görev arkadaşlarına. "Bu kalmamıştı almadığınız."
Ahmet sırıtırken Berk yüzünü buruşturdu. Hakan'ın tüm derdi Gülsüm olmuşken Şevval Ahmet'in koluna girdi. Diğerleri zevkle olayı izlerken Ahmet konuştu.
"Çok bir şey değil be koçum."
Poyraz ve Dolunay'ı iyi tanıyan arkadaşları isteklerini onların biraz olsun zaman geçirmesinden yana kullanacaklardı.
Şevval sözlüsünün kolundan çıkıp elindeki biletlerle Poyraz'a doğru yürüdü. Biletleri Poyraz'a uzattığında Poyraz'ın kaşları çatıldı. "Bu ne?"
Sorusunu cevaplayan Berk oldu. "Bilet."
Alaylı cevabına öfkeli bir sesle karşılık geldi.
"Vay amına koyim, ben de diyorum ne bu? Kağıt gibi bir şey ama... Allah Allah. Onu mu diyorum ulan, ne bileti?"
Berk sırıtırken ağabeyine karşılık verdi. "Otuz yıllık hayatında bir kez olsun bilet gördüğünü sanmıyorum, sen tatil yapmazsın. Zaten helikopter olmuş sana oturgaçlı getir götür."
Poyraz kardeşini ciddi anlamda sorgularken diğerlerinin gülmesine de şaşırdı. "Çok heyecanlandığında aptallaştığını düşüneceğim ama Mit'te ne işi var diye sorarlar adama."
Berk bozuntuya vermedi. "Kral bu benim kamufle olma şeklim, bir an da aydınlanma yaşamayın diye bütün hepsi."
Poyraz derin bir nefes aldı. "Konumuza dönelim." dedi ve Şevval'e baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BORDO HAREKAT
AksiKızıltepe Karakolu... Ömrünü vatanına adamış, canı pahasına bayrağını dalgalandırmaya yemin etmiş komutan... Poyraz Ali Demirbaş. O pes etmez, pes ettirir! O katil değil, kahraman! O Türk Askeri! Ve onun kurak toprağına dökülen birkaç damla deniz u...