30 Ağustos Zafer Bayramınız Kutlu Olsun. Zaferi olmayan bayrağın anlamı yoktur, çok şükür zaferlerle dolu tarihimiz. 🇹🇷
İyi okumalar, oy ve yorumlarınızı bekliyorum.
İstanbul
Genç adam siyah ceketinin yakalarını kaldırmış sarı saçlarına düşen yağmur damlalarını umursamadan hızlı hızlı yürüyordu. Bacaklarını saran siyah kot pantolon büsbütün ıslanmıştı, ceketinin altına giydiği siyah tişört ıslanmış ve vücuduna yapışmıştı. Ceketinin önünü kapatmak huyu değildi, ıslanmayı ve üşümeyi seviyordu. Üşüyünce uyuşmuş bütün hücreleri kendine geliyordu.
Cebindeki telefon birkaç kez titredi fakat genç adam bunu da umursamadı ve çocukluğunun geçtiği sokaklara giriş yaptı. Durdu, derin bir nefes alıp etrafı inceledi. Gittiği ilkokul gözlerinin önündeydi, eski bina yıkılmış ve yerine yeni, ihtişamlı bir bina dikilmişti. Hem okul hem de afet toplanma merkezi olmuştu. Gözlerini saniyelik dalgalanan bayrağa dikti fakat hemen sonra gözlerini indirip sokağın içine girdi. Yan yana iki bakkal vardı, birbirlerine düşmanlıktan açmışlardı. Genç adam bu duruma her zaman gülerdi, gülümsedi. Bakkalların karşısındaki taksi durağının çardağında oturan gençler, sarı saçlı adamı görünce ayaklanmıştı. Hepsi durumdan hoşnuttu. Aralarından şişko, motorcu genç gür bir sesle bağırdı.
"Oo, komutan gelmiş!"
Genç adam, komutan, Ahmet mütevazi mahallesinde yağmurun altında ıslanmaktan pek hoşnuttu. Yüzü yaralar ve morluklar içindeydi fakat umursamadı ve ona selam veren gence başını eğerek selam verdi.
Karargahtan çıkan karardan sonra epeyi üzülmüştü, bu yüzden eskiden sürekli gittiği sokak dövüşlerinin pek ünlü olduğu yere gitmişti. Sadece bir dövüş.. Rahatlamaya ihtiyacı vardı.
Duraktan çıkan yaşlı, zayıf adam Ahmet'e doğru bağırdı.
"Yağmurda durma asker, gel bi çayımızı iç."
Ahmet elini göğsüne hafifçe vurdu, "Size afiyet olsun, annem bekler." dedi.
Yaklaşık sekiz ay bir haftadır ailesini göremiyordu. Bunun özlemi içini cayır cayır yakarken bir de üstüne hüzün eklenmişti.
Yaşlı adam Ahmet'e bakarak, "Bekleriz ama, bilesin! Haydi Allah'a emanet." dedi ve ayağa kalkan gençlerden birinin yerine oturdu.
Ahmet, taş yolda yürümeye devam etmeden önce eliyle sarı saçlarını kaldırdı, "Sizde Allah'a emanet." dedi ve tekrar göle dönmek üzere olan sokaklarda yürümeye başladı.
Mahallenin bir tarafı apartmanlar ve yokuşlardan ibaretken diğer tarafı ağaçlıkla başlıyor ve apartmanlarla bitiyordu.
Ahmet, evine yaklaştıkça yüzünde açılan yaralardan pişman olmaya başlamıştı. Zehra Hanım oğlunu böyle görürse delirirdi, Ramazan Bey'i düşünmek bile istemiyordu. Hele kız kardeşi Zümra.. Ahmet derin bir nefes aldı ve apartmanlarının önünde durdu, bu sırada alt komşuları Sevcan camdan yağmuru gözlüyordu. Ahmet'i görünce içinde tarifi imkansız bir mutluluk yeşerdi, yağmuru düşünmeden camı açtı. Bu sırada saçlarını ve kazağını düzeltiyordu. Yirmi üç yaşının sonlarındaydı.
"Ahmet!" diye bağırdı ve beyaz dişlerini göstererek gülümsedi.
Bu hareketi Ahmet'in irkilmesine yetmişti. Sabırlı bir nefes daha aldı ve Sevcan'a baktı. Bu onun lugatında ne var demekti..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BORDO HAREKAT
AcciónKızıltepe Karakolu... Ömrünü vatanına adamış, canı pahasına bayrağını dalgalandırmaya yemin etmiş komutan... Poyraz Ali Demirbaş. O pes etmez, pes ettirir! O katil değil, kahraman! O Türk Askeri! Ve onun kurak toprağına dökülen birkaç damla deniz u...