Rüzgar uğultulu bir ses çıkararak Kızıltepe Karakolu'nun etrafını korurken gecenin karanlığına rağmen yeşil üniformalı adamlar içtima alanında, tek sıra halinde; gözleri gökte, kalpleri Allah diye çarpıyor. Hazır oldalar, akılları komutanlarında.
Biraz sonra rüzgarın uğultusunu yarıp geçen bir ses duyuldu, bu helikopterin sesiydi. Asker hafif kıpırdanır gibi oldu, heyecanlıydılar biraz. Aralarından kıdemli olan bir asker öne çıkmış, komutan gelene kadar askerleriyle bekleyecek.
On dakikadan az bir süre içinde helikopter karakola iniş yaptı. İçinden üç tane kahraman inecekti; Ahmet, Dolunay ve Poyraz Ali.
Önce Poyraz yaralı ve bitkin olmasına rağmen helikopterden indi, üzerinde yeni kıyafetleri vardı. Ardından Dolunay Gökgöz indi ve onun da ardından nam-ı diğer yılan.
Karşılarında asker var, hazır bir pozisyondalar. Komutanını bekliyor yiğit delikanlılar. Poyraz üç adım atarken Dolunay ve Ahmet koşar adım diğer askerlerin arasına katıldı.
Komutan üniformasız olmasından rahatsız bir şekilde askerinin önündeydi artık, fakat dert değildi. Onlarla tekrar beraber olmak ona iyi gelmişti, bundan başka ne iyi gelebilirdi ki adama?
"Rahat!" dedi sert bir sesle. Aslında yorgundu, çok yorgundu ama bunu gizleyebilecek kadar da profesyoneldi. Yaraları sarılmış olsa da beyaz bir bez parçasıyla, kanamaya devam ediyordu. Ama adam bunu yok saymayı da bilmişti, hayatta her şeyi yok sayardı vatanı için.
Önce Vatan!
Önce millet!
Karşısındaki yağız delikanlıları görünce gözü gönlü açıldı; bayram yerindeydi, kendi düğünündeydi.
Gülümsedi, ah o gülüşe ne ömürler feda olmalı adam! Ah, yakarsın sen gülüşünle mavi gözlü kadını.
Dolunay'ın gözleri sulanırken hâlâ daha aklındaydı aldığı öpücük; ne yapmıştı adam? Dokunmaya kıyamamıştı. Dudaklarının altında kadının dudaklarını nazik bir şekilde ezerken öpücükleri narindi. Oysa Poyraz narin bir adam değildi.
Gözlerini kaçırmadı, ağlamaklı havasını dağıtan adamın konuşmasıydı.
"Buradayım."
Bu kelime iç rahatlatırdı, güven vardı. O buradaydı. Kim? Poyraz Ali. Nerede? Kızıltepe'de. Güven verirdi, onun olduğu yerde korku yoktu, ona güven vardı.
Askerlerine yürüdü, önünde duran Emre'nin omuzuna iki defa dostça vurdu. Ardından Dadaşın koluna aynı şekilde vurdu. Bir sonraki askerine geçti, Can. Can dimdik duruyor, gözleri dolmuş. Dokunsan bırakacak kendini.
Kim demiş asker ağlamaz diye?
Can'ın bu hali Poyraz'ın şefkatli bir şekilde gülümsemesini sağladı.
Geri çekildi, iki adım kadar geri çekildikten sonra konuştu.
"Beyler, ben buradayım! Buradan da gitmeye niyetim yok!"
Gitmek istemezdi, askerlerini bırakacağına canına kıyardı. Devlet istedikçe Poyraz askerleriyle var olacaktı. Başka türlüsü olamazdı, olması düşünülemezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BORDO HAREKAT
ActionKızıltepe Karakolu... Ömrünü vatanına adamış, canı pahasına bayrağını dalgalandırmaya yemin etmiş komutan... Poyraz Ali Demirbaş. O pes etmez, pes ettirir! O katil değil, kahraman! O Türk Askeri! Ve onun kurak toprağına dökülen birkaç damla deniz u...