Merhaba sevgili okurlarım; bu bölüm hepinize ithaf edilmiştir. Hem ben hem de Poyraz yeni yaşına girdi bugün, bu yüzden sizi iki kat mutlu etmek istedim ve sizi keyiflendirecek bir bölüm yazdım. Hatalarım varsa affola.
Keyifli okumalar.
**
Günün ışıkları gecenin karanlığını boğarken pencereden sızan soğuk Poyraz'ın odasına tesir etmişti.
Adamın gözleri açıktı; karanlığın üstüne çöken aydınlığı oturduğu sandalyeden izlerken üzerine giydiği yeşil tişörtün sırılsıklam olmasını umursamadı, terlemişti ve soğuk Poyraz'a vurdukça irkilmesine sebep oluyordu.
Hissetmek iyidir, yaşatır.
Adam kabusun etkisi altındaydı, kulağında yankılanan sesler başını döndürüyordu ama o gözlerini tekrar kapatma cesaretini bulamıyordu.
Kapatırsa hiç görmediği o görüntüleri tekrar tekrar görecekti. Hiç bilmediği yüzleri, çok bildiği acıyla harmanlayacaktı. Tekrar tekrar, durmadan devam edecekti.
Acıyordu, adamın ruhu da bedeni de acıyordu.
Kapısı hızla çalınca ayağa kalktı ve kapıya dönerken, "Gel!" dedi sert bir sesle.
Saat henüz beşe vurmamışken kapısına dikilen kimdi? Ahmet olsaydı kapısını çalmazdı. Bir sorun vardı, temkinli bir şekilde açılan kapıya baktı. Can'ın yüzünden sorun olmadığını anlamıştı, gözleri Can'ın üstündeyken Can selam verdi ve ardından sıkılmış bir ifadeyle konuştu.
"Komutanım, telefonda bir parazit var. Sizinle konuşmak istiyor."
Poyraz'ın kaşları çatılmıştı, "Tamam." dedi ve kapıya doğru yürürken boğazından yükselen ateşi umursamadı.
Yine, yeniden uykuları kaçıyordu. Zaman yaklaştıkça Poyraz tekrar tekrar aynı kabusları görüyordu.
Kapıdan çıktı ve beyaz fayanslara sert adımlarla basarken midesinde hissettiği kusma ihtiyacını yutkunarak geçirdi. Merdivenleri üçlü beşli indi ve sonunda telsiz odasına ulaştığında sabırlı bir nefes alıp içeriye girdi. Telefon beklemedeydi, Poyraz yavaşça sandalyeyi geri çekti ve çıkan sesi umursamadan oturdu. Rahattı, telefonu eline alırken tuşa bastı ve telefon bekleme modundan çıktı. Kulağına yaklaştırdığı telefondan duyduğu nefes sesleri onu rahatsız ederken maziye gömmeyi başaramadığı anılarını hissediyordu.
Bacaklarını açarak oturmuştu, sol eli masadaydı. Uzun parmaklarıyla masada sabırsız bir ritim tuttururken sert ve soğuk bir sesle, "Kimsin?" dedi.
Bu umrunda değilmiş gibi, biraz bıkmıştı. Askerlikten mi? Hayır, hayattan.
"Mr. Demirbaş benden başka düşmanlarında mı seni arıyor yoksa buradan?" Diye sordu telefondan yükselen aksanlı sesin sahibi.
Rafael... Lanet Rafael!
Poyraz ona hazırladığı planların onayı için beklemek istemiyordu, bu yüzden bugüne iki bilet ayırtmıştı.
"Son kelimelerini boşa harcıyorsun Rafael."
Rafael parmaklarının arasında tüten sigaradan derin bir soluk aldı, dumanı keyifle üflerken havada süzülüşü dans eden bir kadını anımsattı ona.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BORDO HAREKAT
ActionKızıltepe Karakolu... Ömrünü vatanına adamış, canı pahasına bayrağını dalgalandırmaya yemin etmiş komutan... Poyraz Ali Demirbaş. O pes etmez, pes ettirir! O katil değil, kahraman! O Türk Askeri! Ve onun kurak toprağına dökülen birkaç damla deniz u...