***
Sessizce beni dinlemeye devam etti, "Bana senden bir iz bırak." dedim. İstediği yerime istediği şeyi yazsın istiyordum.
Gözleri parıldayıp koyulaşırken, "Güveniyor musun?" dedi ve çantayı geriye doğru çekti.
Heyecanla, "Çok fazla." dedim ve bunun üzerine üstüme çullanan Poyraz'a baktım. Saçlarımı öpüp ayağa kalktı ve dolabının kapağını açtı, dolaptan bir tişört alıp eski yerine oturdu ve beni kendine çekti.
Bana yapacakları konusunda içime inanılmaz bir heyecan doğmuştu, gözlerinde inanılmaz bir arzu ateşi yanarken nereme ne yazacağını merak ediyordum.
Onun için çok önemli bir şey yazacaktı belki de...
Ya da o yazdığı için anlam kazanacak bir kelime...
Saçlarımı nazikçe okşayıp alnımı öptü, kokumu içine çekip kazağımın eteklerinden tuttu ve usulca yukarı kaydırdı. Bedenim titrerken Poyraz'ın kurduğu hakimiyetin etkisi altında kalmanın verdiği hazzı iliklerime kadar hissettim, burnuma dolan barut kokusu ona o kadar has ki...
Kazağımı çıkardı ve gözlerini gözlerime dikti, kahverengi gözlerinde arzu ateşinin yanında parıldayan şey, huzurdu. Poyraz, fazlasıyla huzur doluydu. Çenemi okşadı ve uzun parmakları bir an da bedenimden aşağıya kaydı. Kalbimin üstüne bıraktığı eli bedenimi ürpertirken, "Burada Poyraz yazıyor." dedi.
Sesindeki tını bedenimde ateşlerin yanmasına sebep olurken sessiz kaldım, boğazım kurumuştu ve yutkunma hissi beni utandırıyordu. O büyüleyici görünüyordu fakat bir dolu kusuru vardı.
"Acıtır mı?" dedi fısıltıyla, gözleri henüz aşağılara kaymamıştı ve sanki hiç kaymayacak gibiydi de.
Acıtıp acıtmayacağını bilmiyordum fakat umrumda değildi, yıllar sonra hala yaşıyor olursam onu unutmayacaktım fakat onu her an kalbimde taşımayı sanki kolaylaştıracaktım, zormuş gibi.
Poyraz bambaşkaydı, yiğit sevmek de yiğitlikmiş.
Elimi tuttu, elim elinin içinde kaybolurken, "Acımaz." dedim. Elini göğsümden çekti ve ilk defa gözleri aşağıya kaydı, o kadar az oyalanmıştı ki gözleri bedenimde bana bakmaktan utandığını düşünmüştüm ya da beni rahatsız etmekten kaçtığını.
Beni biraz daha kendisine çekti ve gözlerime inanılmaz bir duyguyla baktı, orada Poyraz'ın şehvetine şahit oldum. Dudaklarını dudaklarıma değdirdi ve beni yatağa doğru yavaşça iterken belimden sıkıca tuttu. Sırtım yastıkla buluştuğunda Poyraz üzerimdeydi, dudaklarını dudaklarımdan hiç ayırmadı ve oldukça yumuşak bir öpücükle bana kendisini anlattı.
Alnını alnıma yasladı, nefesi bana esintiydi...
"Çok farklısın." dedi, ağırlığını hiçbir anlamda hissetmiyordum. Sanki özenle yalnızca dudaklarımızı birleştirmişti, sonra da alınlarımız birleşmişti. "Kıyılmayacak kadar masum, korkulacak kadar da güçlüsün."
Yüzünü okşarken gülümsedim, onun kapsamı altındaydım fakat daha çok o benim kapsama alanımdaymış gibiydi. Ben onda doğru çekilirken o bana çoktan kapılmıştı. Bana kadın olduğumu anlatıyor, değerli olduğumu hissettiriyordu. Lafta sözde değil, birey olduğumu o kadar farkındaydı ki... Olması gerektiği gibi.
"Korkuyor musun?" dedim cevabı bildiğim halde, neyi kastettiğini elbette anlamıştım fakat ne diyeceğimi bilemiyordum.
Yüzü gülmedi, oysa gülsün diye söylemiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BORDO HAREKAT
ActionKızıltepe Karakolu... Ömrünü vatanına adamış, canı pahasına bayrağını dalgalandırmaya yemin etmiş komutan... Poyraz Ali Demirbaş. O pes etmez, pes ettirir! O katil değil, kahraman! O Türk Askeri! Ve onun kurak toprağına dökülen birkaç damla deniz u...