ÇÖL

21.4K 1.2K 328
                                    

Rüzgar soğuk bir tehlike gibi usul usul esiyor, narin bir şekilde haykırıyordu. Uğultu, insanın içinde ürperti tohumunu filizlendiriyordu.

Yeşil montlu adam, mart soğuğuna aldırış etmeden yalçın kayalığın üstünde oturmuştu, kır saçları rüzgarın esintisinden etkileniyor, bir o yana bir bu yana savruluyordu. İçinde sararmaya durmuş yıllanmış kötülük rüzgarın haykırışına eşlik ediyordu; küçük mırıltılar eşliğinde adam şarkı söylüyordu. Ruhu masum insanların ahının yükünü taşımaktan kaçarken bir organdan ibaret olan kalbi ilk kez derinden teklemişti.. Gözlerini kapattığı an düşmanının gözlerini görüyordu. Mavi, berrak gökyüzü.. Ve o gözlerde kaybolmaya, o gözlerin sahibesine sahip olmaya ant içmişti. Ölüm, denizin taşırdığı damlalardan ibarettir; cani adam kadının denizinden düşen damlalarda boğulmayı istiyordu.

Oysa kadının nefreti bir kasırgaydı; dağın başında ülkesini bölmeye yemin etmiş kalleşin yüzüne bakmaz yüzüne tükürürdü!

İşte komik bir hikaye.

Yeşil montlu adam cebinde titreyen telefonla hayal dünyasından dışarıya bir adım attı. Telefonu cebinden çıkardığında beklediği aramanın geldiğini gördü ve kendisine çeki düzen verip seri bir hareketle telefonu açtı.

"Başkan?"

Korktuğunu hissedebiliyordu, bir an altındaki kayanın yerin dibine gireceğini düşündü.

Telefondan çok nadir duyduğu ses yükseldi.

"Çocuklar güneşten beslenir."

Sonra ses kesildi, telefon kapandı. Botan derin bir nefes aldı, ilk emri almıştı. Bunun gerginliği üstündeyken durup dinlenmek veya düşünmek için kendisine zaman tanımadı ve telefonundan hızla birkaç tuşa basıp kulağına götürdü. Dağda yalnız değildi, onun ne yaptığı anlamaya çalışan bir başka adam pür dikkat hareket analizi yapıyordu.

Telefon açılınca boğuk bir sesle konuşmaya başladı.

"Yarın gece adamı Türkiye'ye sokuyoruz."

Karşı taraf zamanın geldiğini anlamış oldu, "Emredersin Botan Başkan." dedi.

Botan telefonu kapattı ve daha fazla oturmadan projenin ilk adımı için hazırlık yapmaya başlamayı amaçlayarak kalktı. Keleşi sırtına astı ve kuzguni gözlerini kısıp kampa doğru yürümeye başladı. Bir yandan rüzgarın uğultusuna eşlik eden korkunç ezgiyi mırıldanmaya başladı.

"Hımm ımmm hıımm ımmm.."

Botan'ın uzaklaştığını gören misafir iki büklüm olduğu yerden çıktı. Yeşil gözlerinin siyahı büyümüş, yüzü karmaşık bir hal almıştı. Kumral, kirli saçlarının arasına ellerini geçirdi ve gizli iletişim aracı olan telefonunu çıkardı, etrafı dikkatlice inceledikten sonra boynuna asılı olan muskanın içimden sim kartını da çıkardı. Hızla telefona yerleştirip ezberinden hiç çıkmayan numarayı tuşladı. İkinci çalışta telefon açılınca ifadesiz tutmaya çalıştığı sesiyle konuştu.

"Yarın akşam Türkiye'ye bir adam sokacaklar."

Sesinde hiç duyulmamış bir ifadesizlik vardı, oysa gizlemekten yorulduğu kocaman özlem canını yakacak cinstendi.

"Ne için? Adamın tarifini verdi mi?"

Misafir derin bir nefes alıp sorunun cevabı için hafızasını iyiyce yokladı.

"Başkan diye biri aradı, duyamadığım bir şeyler söyledi. Botan'ın yüz şeklinden anladığım kadarıyla büyük iş. Bu kadarına ulaşabildim. Dosya arayacağım. Kapatıyorum."

BORDO HAREKATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin