Yağmur damlalarını usul usul insanların üzerine bırakırken kara bulutlar Mardin dağlarının üstüne çökmüştü.
Yağmura rağmen kendi çaplarında 'eğitim' yapan kansızların başında Berk Diego duruyor, arada bazılarını yapamıyor gerekçesiyle azarlıyordu. İçindeki nefreti belli etmemek için büyük bir çaba harcadığı aşikardı.
Silahını yere bırakıp kendisi de yere oturdu ve dikkatle karşısındaki üçlüye baktı. Cemil, Rafael ve Jin harıl harıl konuşurken arada Berk'e bakıyorlardı. Şüphe çektiğini bilse de bakmalarında başka bir sebebin olup olmadığını düşünüyordu. Kaşlarını çattı, gözleri Jin'in üstündeyken ayağa kalktı, silahını aldı ve onlara doğru yürümeye başladı. Bugün, ölecek olsada her şeyi öğrenmekti amacı. Güneş altında yanan esmer teni ve uzayan sakallarına razı olmuştu, her şeye razı olurdu.
Üçlünün yanında durunca korkusuzca konuştu.
"Hayırdır hevaller?"
Rafael kısa bir bakış atıp gruptan ayrılırken hain planına kıs kıs gülüyordu. Jin gözlerinde ki öfkeyi gizlemeyi başarmış bir şekilde Berk'e yaklaştı ve yanağına ufak bir öpücük kondurdu. Elini Berk'in omzuna yerleştirdi ve kulağına yükselerek konuştu.
"Sana, benimle olmayı teklif ettiğimi biliyorsun. Sadık bir adamsın, istediğini yapmalısın."
Berk bir adım geri çekilip kadının gözlerine sert bir şekilde baktı. Canını sıkıyordu, bir şey söylemedi ve Cemil'e döndü, "Heval." dedi.
Cemil silahını eliyle tutarken diğer elini Berk'in koluna soktu ve yürütmeye başladı. Yürürken de bozuk ağzını umursamadan konuşuyordu.
"Yarın Botan Ankara'ya sevk ediliyormuş. Helikopterle gidecekler. Helikopteri vuracağız ikimiz."
Berk'in çatık kaşları düzeldi fakat tekrar yalandan kaşlarını çattı.
"Botan?" Dedi ve ardından ekledi. "Neden yakalandığı gün sevk edilmemiş?"
Cemil mağaraya girecekken mağaranın önünde durdu ve Berk'e baktı.
"Diego," dedi ve elini omzuna koydu. "Onu sorgulamak için buraya bir ekip gelmiş. Azılı bir terörist devletin gözünde. Neyse, sen ve ben yarın erkenden çıkıyoruz."
Berk Diego kafasını salladı ve içinden gülümserken dışından yüzünü ifadesiz tuttu. Bu durumu ağabeyine haber verirse Türk Devleti'nin de güvenini kazanacaktı. Bu durumda ağabeyinin istediği belgeleri bulup, GKP'nin üyelerini deşifre edip bu cehennemden kurtulabilirdi. Sonra, ilk işi annesiydi. Çok özlemişti, Mitçi olmaya karar verdiğinde annesinin ne kadar üzüldüğünü ve kırıldığını hatırlıyordu. Babası da kırgındı. İngiltere için bir şeyler yapmasını istiyordu. Ama o ağabeyini tanımıştı, ağabeyinin uğruna öleceği bayrağı kalpten sahiplenmişti. İyi biliyordu, başka hangi ülkede bayrağa can veriliyor ki?
Cemil'in mağaraya girmesiyle Berk Botan'ın mağarasına doğru yürümeye başladı. İçi içine sığmıyordu. İki yıldır dağda olan adamın taraf değiştirmesinden korkuyorlardı ama Berk öyle bir şey yapmayacaktı. Vatan sevgisini çok iyi kavramıştı, değişik bir şekilde tam bir Türk olma arzusuyla yanıyordu ve biliyordu ki kendini ancak böyle Türk hissedecekti.
Mağaraya girince etrafı kolaçan etti ve telefonunu çıkardı. Dışarıda yağan yağmurun sesi ilk defa fazlasıyla huzur veriyordu. Telefonda numara yoktu, ağabeyinin numarasını tuşladı ve arama tuşuna basıp telefonu kulağına tuttu. İlk çalışta telefon açılmıştı, saat sabahın beşiyken. Içtima bildiği kadarıyla altıda başlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BORDO HAREKAT
AcciónKızıltepe Karakolu... Ömrünü vatanına adamış, canı pahasına bayrağını dalgalandırmaya yemin etmiş komutan... Poyraz Ali Demirbaş. O pes etmez, pes ettirir! O katil değil, kahraman! O Türk Askeri! Ve onun kurak toprağına dökülen birkaç damla deniz u...