Zaman, bir kurşunun silahtan çıkıp bir bedene girene kadar ki geçirdiği süreydi; hızlı, acımasız ve telaşsız... Yavaşlamak, dinlenmeye müsade etmek ve yaşamaya müsade etmek zamana ait olan yetkiler arasında değildi. Zaman telaşsız olsa da içinde çalkaladığı varlık telaşlıydı. Sürekli çarpma hâlinde, sürekli başı dönüyor. Peki ama gerçekten zaman var mıydı? Yoksa zaman denen tanımsız şey insanın kendisine mi aitti? Herkesin zamanı farklı olabilir miydi? Bu adamların zamanı akıyor muydu? Yoksa şehitlik şerbetini içen için mi başlıyordu zaman ya da sonsuzluk...
Askerler eğitim yapıyordu, yaklaşık iki saattir imkanları el verdikçe bütün eğitimleri yapmışlar ve yorgun hâlde çamurlu zemine yatmışlardı.
Dadaş, "Beyler yaşıyorum!" diye bağırdı. Çetin bir eğitimin sonunda kendini iyi bir asker gibi hissetmişti. Boğazına düğümlenen soğuk havayı yuttu ve komutanının başında dikilmesinden mütevellit ayağa kalktı.
"Ko-komutanım." Dedi nefes nefese.
Hava ayazdı, gecenin karanlığı beyazla yüz yüze de gelse güçlü olan taraf, karanlık, yutmuştu her şeyi. Etraf zor seçiliyordu.
Poyraz kahverengi gözlerini bir kurdun gözleri gibi kısmıştı, delici bakışlarının hedefi gözlerini kaçırmadı ve nefeslerini hızlı hızlı alırken şakağından boynuna doğru akan soğuk teri hissetti. Havaya üflediği sıcak nefes bir duman gibi aralarına girerken Poyraz'ın sağ dudağı yukarıya doğru kıvrıldı.
Bu.. bu fazla iyi bir görseldi!
"Yaşıyor musun Dadaş?!"
Soru dudaklarının arasından fazla sert ve hızlı çıkıp Dadaşın yüzüne çarpmıştı. Dadaş dimdikti, gözleri komutanındayken, "Evet komutanım!"Diye bağırdı.
Poyraz burnunu kırıştırıp sesli bir nefes aldı ve askerinin gözlerinin içine dürüstçe bakarak konuştu.
"Bunun seni yaşatacağını farkındasın?"
"Farkındayım komutanım."
Ses çıkmıyordu, nefes sesleri bile yok denecek kadar azalmıştı.
"Yaşıyorsunuz değil mi beyler?!" Diye bağırdı Poyraz daha sert bir sesle.
Gözlerini Dadaş'tan çekti ve askerlerinde dolaştırırken konuşmaya devam etti.
"Damarlarınızın içinde dolaşan sıcak kanı hissediyor musunuz?! Kalbiniz... Hızlı mı atıyor?! Nefesler..."
Derin bir nefes alıp bıraktı.
"Nefesler! Alıp verin, haydi haydi! Yarın bunu yapamayabilirsiniz! Ertesi gün damarlarınızdaki sıcak kan yok olabilir!"
Derin bir nefes daha aldı, elini göğsüne vurdu sertçe.
"Buradaki durabilir!"
Elini kaldırdı, parmağını bayrağa doğrulttu ve bağırdı.
"Ama bayrak gökte dalgalanmaya devam edecek!"
Askerler derin nefesler alırken Poyraz sessizleşmişti, birden elini indirdi ve askerlerine baktı. Susmuştu, bir an susması düşündüğünü işaret ediyordu askere.
Ellerini ovuşturdu, kahverengi gözleri karanlıktan bile daha karanlıktı. Üzerine beyaz çökmüş toprak sesi yutuyordu sanki, herkes sessizdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BORDO HAREKAT
AcciónKızıltepe Karakolu... Ömrünü vatanına adamış, canı pahasına bayrağını dalgalandırmaya yemin etmiş komutan... Poyraz Ali Demirbaş. O pes etmez, pes ettirir! O katil değil, kahraman! O Türk Askeri! Ve onun kurak toprağına dökülen birkaç damla deniz u...