35

6K 431 53
                                    


Onu bir daha hiç görmeyeceğini düşünürken birden karşısında görmek... Güçlükle yutkundu. O gelseydi ne olacağını defalarca düşünmüştü. Şimdi ise geldiği halde bir şey yapamıyordu. Yerinde öylece kalakalmıştı. Bir süre sonra toparlandı. Ömrü boyunca donmuş bir şekilde ona bakamazdı ya.

"Aral... seni görmeyi hiç beklemiyordum."

Biliyordu. Çünkü sanki hiç geri dönmeyecekmiş gibi gitmişti. Şimdi ise ayakları bir şekilde onu geri getirmişti işte. "Başka bir yerde yaşayamayacağımı anladım."

Ayana başını hafifçe öne eğdi. Bir adam onu çok sevmişti. Hem de kraliçe olmasına rağmen tüm cesaretiyle karşısına çıkmıştı. Yüzünde belli belirsiz bir gülümseme belirmişti. Başını kaldırdığında ise bu gülümsemeden eser yoktu. Sadece başını salladı.

"Taht odasına gidelim. Orada konuşuruz." dedi ılımlı bir tavırla. Özlediği birine sarılamamak kadar kötü bir durum yoktu. Baş parmağı yüzüğüne gitti. Neden Aral ona bu kadar geç kalmıştı ki sanki? Gerçi evliliği tamamen fedakarlıktan ibaretti. Belki bu adam gerçeği bilse beklerdi onu. O kadar zaman beklememiş miydi? Acaba ne düşünüyordu? Evlendiğini biliyor muydu?

"Ben... evlendim." diye mırıldandı birden. Aral ise başını salladı. Kraliçe evlenecekti ve sağır sultan duymayacaktı. Böyle bir ihtimal var mıydı sanki? Tabi ki duymuştu bunu. Ve içten içte kıskanmıştı o adamı.

"Biliyorum kraliçem."

Kraliçe... Bu sıfatı yüzündendi tüm yaşadıkları. En yakın arkadaşını da kaybetmişti işte. Güvenebileceği kaç insan vardı ki sanki şu hayatta? Onları da bir bir kaybediyordu. Yanlarında kimse olmamasına rağmen artık Aral için 'Ayana' değil kraliçeydi.

Yolun kalan kısmı ayak seslerinden başka ses olmadan geçti. Taht odasına gelip kapı kapandığında Ayana iç geçirdi.

"Konuşalım dedim ama ne konuşacağımızı bilmiyorum inan."

Aral başını salladı. Aslında onunla konuşmak istediği çok şey vardı. Fakat bunun ne yeri ne zamanıydı şimdi. "Kraliçem ben... başka yerde yaşayacağımı düşünemiyorum. Biliyorsunuz ki ben hep bu sarayda yaşadım. Başka yerde huzurlu hissetmiyorum."

Biliyordu tabi ki. Uzun zamandır arkadaşlardı. O yüzden bu kadar değerliydi ya işte. Onu nasıl da özlemişti. Onun kollarına sığınıp huzurlu birkaç dakika geçirmek için neler vermezdi ki? Birini içinden bir parça gibi hissedince o gidince o parça da içinden sökülüp atılıyordu sanki.

"Aral..." dedikten sonra bir süre düşündü. Saçlarını kulaklarının arkasına sıkıştırdı. Gözleri Aral'ın gözlerini bulduğunda gülümsedi nazikçe. "Biliyorsun ki sarayda her zaman güvenebileceğim insanlara ihtiyacım var. Sen de benim güvenebileceğim nadir insanlardansın. Bu yüzden dönmene çok sevindim."

Aral'ın yüzünde belli belirsiz bir gülümseme belirdiğinde Ayana birden onun gülümsemesini ne çok istediğini düşündü. İçten gülümseyebilen insanlar ona göre hep samimi olmuşlardı. "Böyle düşünmenize çok sevindim efendim."

Aralarındaki resmiyet canını acıtıyordu ama bir şey diyemiyordu. "Pars bir süre kendi ülkesinde olacak. Burada çok fazla görev alamayacak. Bu nedenle bana yardım edecek birine ihtiyacım var. Yönetimde Belen ve İzgi'ye görev vermeme rağmen gözüm hep arkada kalıyor. Birinin arkamı toplamasına öyle ihtiyacım var ki..."

"Güveninizi boşa çıkarmamak için elimden geleni yapacağım."

Ayana içten bir şekilde gülümsedi. Madem ona sarılamıyordu en güzel gülümsemelerinden biriyle bakabilirdi ona. "Sana nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum. Bugün dinlen ve eski odana yerleş. Yarın yeni bir gün ve bir sürü işimiz var."

Seni Aradım -Tamamlandı-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin