Epilog

484 25 3
                                    

Ekim 1981

Godric's Hollow, Clevedon - Akşam Saat 08.59

"Evet, Harry, bu konuyla ilgili düşüncelerin nelerdir?"

"Ba-baaaaa!"

James Potter aniden gülümsedi.

Turuncu duvar kâğıdı kaplamalı duvarda daha ilk taşındıkları günden itibaren asılı duran guguklu duvar saati, Harry'nin yatma zamanının geldiğini belirtircesine ötmeye başladığı zaman Harry birazcık huzursuz oldu sanki. Annesinden aldığı iri, yeşil gözleri şöyle bir kısıldı ve bir şey diyecek mi diye babasına baktı, kendinden hayli bir uzun boylu olan.

"Bana öyle bakma," diye kahkaha attıktan sonra ellerini beline koydu James. "Bugün uyumanı istiyorum, tamam mı Harry? Anneni üzmek ve gün doğumuna kadar ağlamak yerine bir seferliğine olsun, uyu. Bak -"

James, asa elini kaldırıp mutfağı ufak bir parıltıyla işaret ettiğinde bebek pür dikkat kesildi ve babasının göstermekte olduğu yere gözlerini dikti.

James, Harry'nin geniş alnından bir tutam koyu renk saçı geriye itti ve "Bugün bizim evlilik yıl dönümümüz," diye mırıldandı. "Unutmamam bir mucize, biliyor musun? Bu tip şeyleri hep unuturum."

Gerçekten de unuturdu ama James. Hogwarts'taki beşinci yıllarında arkadaşlarının ona sürpriz yaptığı doğum günü partisi aklına geldi ve kısa bir süreliğine sokak lambalarının titreşmesine doğru daldı, onların birer maytap olduğunu düşünerek. Büyük ihtimalle bu gece elektrikler kesilecekti. Lily'ye söyleseydi iyi olurdu...

"Yemek siparişi az sonra burada olur," dedi Harry'ye dönerek. "Annenin en sevdiği yemeği, az pişmiş bifteği sipariş ettim. Aslında bunu yamamam gerekirdi ve sanırım bu yüzden tüm hıncını benden çıkaracak. Sonra... tatlı yaptım ve dolapta açılmamış, en iyisinden bir kırmızı şarap şişesi var. Ama sana yok."

Harry, babasının ses tonlamasına karşılık dediklerini anlamış gibi ufak bir ses çıkardı.

James asasının ucundaki gittikçe yok olan ışığa baktı.

"Annen senin yaşıtlarınla oynaman gerektiğini düşünüyor, belki sana küçük bir kardeş gelebilir," dedi James Harry'nin küçük, ışıldayan bulut için ellerini kaldırmasını ve kahkaha atmasını izlerken. "Bir ara Neville'ı ya da şu ikizler Freya ile Eleanor'u-"

Bir nevi ev hapsinde oldukları, aklına sanki üç yılmış gibi geçen bir süre sonra geldi.

"Neyse," dedi yerinde doğrulmadan hemen önce. James, asasını koltuğun üstüne bıraktı ve ayağa kalktı, gerindi. Harry'nin yüzünü okşadı ve onu kucağına alarak, Lily'nin yaklaşan ayak sesleri üzerine mutfağın kapısını hızla kapattı. "Buna da şükür. En azından hayatta ve sağlıklıyız -heyyy, hayatım!"

Lily James'in kucağından artık gittikçe mızlanmaya başlamış Harry'yi aldı ve onu kucağında sallayarak, "James," diye soludu yavaş yavaş. "Dış kapının önüne şeker falan koy da çocuklar alsın, ev her ne kadar 'görünmez' olsa da Bathilda'nın yeğeninin uğrama ihtimali yüksek, tüm evin yumurtayla kaplanmasına göz yumamam..."

"Tamam, tatlım."

"Ha bir de-" üçüncü basamağı tırmanırken boynunu çevirdi ve "bu gece elektriklerin kesilme ihtimali varmış," dedi nefes nefese. Harry'yi sallarken ciğerlerine baskı yaptığını söylemişti bir seferinde Lily, ama James bir doktora görünmesi taraftarıydı. Ne de olsa Lily'nin annesinin ilk şikâyetleri de bu sözler olmuştu, "...Bayankuş'u gönder de Pazar postasını alsın sabaha yakın; bir hafta oldu neler oluyor bilmiyoruz..."

"Tamam, canım." James otuz iki diş gülümsediği zaman Lily hafifçe gözlerini kırpıştırdı.

"Sen bir şeyler saklıyorsun," dedi en üst basamaya çıktığı zaman.

"Az sonra aşağı inersin, değil mi?"

"James, söylemiştim, bu gece geçe kalmıyoruz." Lily'nin sesi arka odalardan geliyordu.

"Hadi ama!" Gülümsemeye ve konuşmaya devam etmekten kapının klik edişini duymadı. "Bir gece daha -Lily, sana bir sürprizim var!"

"Ben de seni seviyorum!" diye cevap geldi.

Omuz silkti James.

Saat dokuzu yedi geçiyordu, merdiven tırabzanlarından bir tur geriye dönüp katiliyle göz göze geldiği zaman. Ne gördüğünü kavraması, her zamanki gibi gereğinden fazla sürdü. Sürmeseydi de yine aynı sonuca mı ulaşırdı, yoksa en azından birkaç saniye daha mı kazanırdı, bilmiyordu. Ama en azından -en azından kızıl gözlü canavar hayatını sonlandırmadan önce beş, en fazla altı saniyesi vardı ve James gibi anı yaşayan ve zamanın değerini bilmeyen bir kişi bu değerli zamanını hiç olmadığı kadar değerli bir şey için harcayabilirdi.

"Lily," diye haykırdı.


Birkaç saat sonra, karanlıklar içinde gizlenen bir adam, içeri girdi ve yavaş adımlarla merdivenlerden çıktı.

İnkar etmek artık işe yaramıyordu.

Giriş katındaki adamı ve beşikteki bebeği görmezden gelerek, genç kadının cansız bedenini kolları arasına aldı ve ağladı, ağladı, her şeyi için, hayatın adaletsizliği için ağladı.

Başaramamıştı.

Marauders Era 2 - Düşüş ZamanıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin