Bir Hafta Önce
Marianne Macdonald kalın, siyah kalem çekili koyu renk gözleri ve koyu kan kırmızısı dudakları ile daima hem hemcinsleri hem de karşı cins tarafından arzulanmış genç bir kadın olmuştu. Onu diğer kızlardan farklı kılan şey, girdiği ortamlarda herhangi bir çıkışta bulunmasa bile kolayca dikkat çekebilme yeteneği, karışık durumlarda mantıklı düşünebilmesi ve en önemlisi, tam bir sivri dilli yılan olmasıydı. İki koluna takılı koyu yeşil Harrods paketlerini kalabalığın gözünün içine sokarak cadde boyunca yürümek ve kendini olduğundan daha "büyük" göstermek ise en büyük hobilerinden, daha doğrusu, kusurlarından biriydi.
Güneş batmak üzere olduğunda saçtığı o inanılmaz derecede parlaklık, gözünü aldığında gözlerini güneş gözlüğüyle kapattı ve yol kenarında onu izleyen yaşlı bir adama sırıtarak yan taraftaki kafeye girdi.
"Claire bugün gelmeyecek, onun için beni çağırdılar," dedi Mary'ye sanki hortlak görmüş gibi bakan Mr Watson'a.
Mr Watson homurdandı ve "Keşke söyleseydin," dedi. "Sırf Miss Moore evinde keyif çatıyor diye terası kapadık."
Mary kaşlarını kaldırarak kafasını salladı, sonraysa üniformasını giymek üzere üstünde 'Personel Harici Girilmez' yazan kapıya doğru ilerledi.
Hogwarts'tan mezun olduktan sonra babası, Mary'ye düşük maaşlı da olsa bir işte çalışmasını tavsiye etmişti. Açıkçası, çalışmak gibi bir fikir Mary'nin müşkülpesent zihnine gelecek son şeylerden biriydi.
İki ay geçmeden, babasının yakın bir arkadaşı olan Mr James Watson'ın işlek bir cadde köşesindeki kafesinde çalışmaya başlamıştı. Şükür ki, Mary ve Marlene önderliğindeki kızların ikna edici –hatta zorlayıcı– reklam ve sponsorluklarıyla kendini tanıtan kafe, artık sabah erken saatlerde bile müşteri dolu oluyordu. Hem bu şekilde Mary, Muggle dünyasına uyum sağlama şansı da buluyordu.
Ama ne yazık ki, aylık 1,000 pound, Mary'nin ihtiyaçlarını karşılamaya yetmiyordu. Normalde tam zamanlı çalışmasına rağmen sabah altıdan akşam ona çalıştığı bile olmuştu, hatta bazenleri tembellik yapan diğer garsonların devriyelerini aldığı bile olurdu. Claire Moore da Mary'ye teklif etmişti, bir günlüğüne yerinde çalışmasını. Buna karşılık Claire, bir günlüğünü Mary'ye verecekti, yani Mary öyle umuyordu.
"Ee, ne yaptınız?" diye sordu esmer bir çıtır olan Carmen isimli garson.
"Hangi konuda?" Mary papyonunu bağlayarak Masa 12'nin siparişlerini tepsiye dizmeye başladı. Bir sufle, iki limonlu kek, üç adet üç top dondurma ve üç de portakallı meyve suyu sipariş etmişlerdi. Mary'nin şu ana kadar edindiği tecrübelere göre suflenin dibinde birazcık çikolata kalacak ve meyve sularının yarısı içilip geri gönderileceklerdi. Tepsiyi dikkatlice eline yerleştirdi ve yürümeye başladı. "Biliyorsun, hayatım öylesine sürprizlerle dolu ki..."
Carmen Martinez koyu saçlarını savuşturarak "Ay, hani vardı ya senin sevgilin bir tane, tatlı olan?" dedi. "İşte onu soruyorum şekerim. Bizim Emma sevgili arıyormuş da, yani sanırım Aria'nın Ally'ye, Ally'nin Anna'ya, Anna'nın da bana söylediğine göre."
Mary gözlerini devirdi ve "John'dan mı bahsediyorsun?" dedi neredeyse bağırarak, öyle ki iki müşteri onlara döndü. "Eğer John'dan bahsediyorsan hemen söyleyeyim şekerim: Ay-rıl-dık."
"Ay!" Carmen topuğu etrafında dönerek kıçını sallaya sallaya uzaklaştı ve Mary'nin arkasından sessizce küfrettiğini neyse ki duymadı.
Bu pazar günü, Mary için oldukça yorucu ve yıpratıcı geçmişti. Eğer yanlış duymadıysa Marlene'in ailesi, bir-iki gün sonra büyük bir aile toplantısı vereceklerdi ve telefonda konuştuklarına göre Marlene, ailesine oldukça önemli bir konuyu açacaktı. Marlene'in dediğine göre Aries, Marlene'e evlilik teklifi etmişti. Marlene ise henüz cevap vermemişti ama telefonda konuşurken sesi mutlu ve heyecanlı geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Marauders Era 2 - Düşüş Zamanı
Hayran KurguLily Evans kendini hep oldukça şanslı bir kız olarak görmüştü. Canından çok sevdiği arkadaşları, mükemmel bir nişanlısı ve (bundan pek emin olmasa bile) onu seven bir ailesi vardı. Kim dahasını isterdi ki? Ama refahları uzun sürmeyecekti. Gölgelerd...