Haziran 1981
Günleri oldukça monoton geçiyordu; sıradan, sıkıcı ve bomboş. Gece boyunca Harry'nin gerek hastalığından gerek gazından en az bir kere uyanırdı Lily ve tamamen robotsu tavırlarla James'i dürtükler, yataktan iner ve süratle yan odaya yol alırdı.
Sabah James Harry ile ilgilenirken yarım saat boyunca kestirir, ardından sıcak bir duş alır ve gecelikleri yerine günlük kıyafetlerini giyip saat on gibi salona inerdi. James'in büyük ihtimalle Harry'nin mamasını yedirmiş ve onunla oyunlar oynuyor olması gerekirdi. Lily ona teşekkür edecek ve bebeği kucağına alıp onu emzirecekti; bu sırada baş ağrısı başlayacaktı ve aklına ilaçlarını almak gelecekti. Bunu hiçbir zaman unutmayan James ise ona mutfaktan sarı hapları getirecek, Lily 'deli haplarını' gizlice yastık altına sıkıştıracak, James o sırada gazete okuyacak, Lily ise can kulağıyla onun anlattıklarını dinleyecekti.
Yarım saat için bahçedeki hamağa çıkarlardı. Lily beyaz sandalyeye oturup kitap okuyacak ve James ise Harry'ye laf atarak onunla oyunlar oynayacak ve Harry ise bu sırada annesini izleyecekti. Daha sonra annesinin paçasına yapışıp mızmızlanabilir; annesinin kitabını yere fırlatabilir veya ağlayabilirdi ve Lily de Harry'nin uykusunun geldiğini anlayıp James'e yemeği ısıtmasını söyledikten sonra yukarı kata çıkardı.
Asıl nefes alabildikleri zaman, Harry uyuduktan sonra onlara cennetten inen üç saatti.
"...Ve geçmişte bıraktıklarının yükünü omuzlarından, artık daha fazlasını kaldıramayacağını anladığında bıraktı ve ardına dahi bakmadan koşmaya başladı. Koştu, koştu –ya da kaçtı; artık bilemiyordu... İnce bir buz tabakasında koşuyordu; tıpkı her zaman tasvir etmeyi sevdiği gibi, kırılgan ve hassas ve hain bir buz tabakası... Güzel olmuş bu paragraf, Lils! Özellikle giriş kısmını beğendim." James Potter, Lily'nin daktilosundan çekip çıkardığı kâğıt parçasını da ters çevirerek diğerlerinin üstüne koydu ve ellerini çenesinin altında birleştirerek Lily'ye gülümsedi.
"Gerçekten mi?" dedi Lily başını kaldırıp. "Müfettiş Dalton'ı öldürdüğümden beri kitabın kendine gelemediğini düşünüyorum hep. Sanki o zamandan beri bir şeyler eksik ne bileyim; belki o aksiyonlu ve psikolojik gerilimli dinamiği dengede tutan karakterdi. Ne de olsa Moriarty'nin içinde az da olsa bir iyilik olduğunu anlatma amacıyla yarattım onu; Moriarty'nin aynasıydı Atticus Dalton ve şimdi ise Charles Moriarty tamamen kendi karanlığında boğulmuş durumda..." Lily ansızın ürperdi ve her yerinde Concordia Malfoy'un pis pençe izlerinin bulunduğu geçmişinden sıyrılıverdi. "Ee, soru yok mu? Hadi ama –böyle şeylerde hep bir soru cevap kısmı olur!"
"Dalton'ı neden öldürdün ki?!" diye parladı James isyankâr bir sesle. "Tam da onu sevmeye başladığım noktada sen gittin deştin adamı on iki mızrakla –göndermeyi anlamadığımı sanma sakın..."
"...ama Dalton'ın gerçekten kurban edilmesi gerekiyordu çünkü kitabın sonunda Moriarty zaten ölecekti ve karanlığın hâkim olabilmesi için aydınlığın yok olması gerekirdi. Her neyse, soruna geri dönelim. Bu bir hiledir, James. Okuyucunun bir karakteri sevmesini sağlarsın. Ve sonra da onu öldürürsün." Lily gülümsedi ve James'in yanında iyice kıvrılıp gözlerini kırpıştırarak adamın elindeki kâğıda baktı tekrar. "Bu, karakterin ve yazarın daha çok konuşulmasını sağlar; anla işte."
"Evet, kesinlikle Lily –eğer adının katile çıkmasını istiyorsan. Kitabın başından beri bizimle tanıştırdığın ve hayatta kalan karakterlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmez!"
"Herkes bir katil değil mi zaten?"
Lily bunu söyledikten sonra ayağa kalkıp mutfağa ilerledi ve James ise arkasından bakakaldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Marauders Era 2 - Düşüş Zamanı
Fiksi PenggemarLily Evans kendini hep oldukça şanslı bir kız olarak görmüştü. Canından çok sevdiği arkadaşları, mükemmel bir nişanlısı ve (bundan pek emin olmasa bile) onu seven bir ailesi vardı. Kim dahasını isterdi ki? Ama refahları uzun sürmeyecekti. Gölgelerd...