medya: Mard Macdonald
"Mantıklı ol!"
Küçük gölcüğün etrafındaki tatlı yaz rüzgârında hışırdayan çalılıkların üstünde belki de kendi dillerinde serenat yapıp şarkılar söyleyen Ağustos böceklerinin sesi Lily'ye huzur veriyordu. Hava çok güzeldi; çevresinde sekiz gencin büyük kayaların üzerinde oturup çubuklarının uçlarına takılmış marşmelovlarını kızarttıkları göz alıcı ateş ise sıcacık, belki de temmuz ayının son gecesi için biraz fazla sıcaktı.
"Ben gayet mantıklı konuşuyorum. Asıl sen mantıklı ol."
Ateşin çevresindeki dostlarının yüzlerinde dolaştırdı gözlerini Lily. Arkadaşları, sevdikleri, korumak istedikleri; hayatlarını daha güzel bir hâle getirmek için çabalayan arkadaşlar, dostlar, yakınlar... Birlikte geçirdikleri yedi yılın her bir günü dostluk bağları daha da bir güçlenmiş, güçlendikçe sapasağlam ve dünyadaki hiçbir gücün koparamayacağı bir seviyeye gelmişti. Sevgi, saygı, sadakat, dürüstlük ve belki de en önemlisi güven, bir dostluğu ayakta tutmak için gereken beş temel kavramdı.
"Cesaretin var mı, ha?"
Marlene McKinnon'ın bitmek tükenmek bilmeyen enerjisini, heyecanını ve hızlı, savurgan hayatını dengeleyen uyumlu, sakin ve önüne gelse Lord Voldemort'a 'Burunsuz vampir kılıklı keltoş' diyecek kadar gözükara olan Dorcas Meadowes. Lily'nin gözleri diğer tarafa döndü: Mary Macdonald'ın iğneleyici tavırlarını, aslında çikolatalı kek kadar yumuşacık olan kalbine rağmen sonsuz uzay matematiği teorileri barındıran beynindeki kıvrak mantığını ve duygusuz hareketlerini kendisinin nezaketi, iyimserliği ve etrafındakileri de kendine benzeten neşesiyle dengeleyen Alice Fortescue. Arkalarında bıraktıkları yedi yıl Lily'nin gözlerinin önünden film şeridi gibi geçti.
Alice ve Frank birbirleriyle şakalaşmaya, kahkahalar atmaya, gülüşmeye başladılar. "Burnunun yanında yavru köpek patisi şeklinde bir leke var, inanamıyorum, baksana şunun tatlılığına Mary..."
Lily'nin bakış açısına göre insanları gerçekten tanımak zaman isterdi. Birine inanmak; ona güvenmek; kendini açmak ve onunla duygularını, hislerini paylaşmak; ilerleyen zamanlarda sırları sır olmaktan çıkarmak ve dostunun iyi kötü fark etmez, daima yanında bulunmak ve bunu kendiniz için değil, onun iyiliğine yapmanız ve özveri göstermeniz için aradan belli bir zaman geçmesi gerekirdi. Lily arkadaşlarını tanıyordu, her ne kadar onların düşüncelerini okuyamasa bile. Biliyordu sadece. Onların arkadaşları olduklarını biliyordu. Fakat sadece tek bir konuda dönüp dolaşıp aynı yerde kalakalıyordu: Bir insanı görüşlerinden; size karşı olan davranışlarından, hislerinden ve düşüncelerinden mi yoksa kitabı kapağa, insanları da taktıkları çeşitli maskeler ve dış görünüşlerine göre mi yargılar, sever, kısaca tanırdınız? İnsanların düşüncelerini okuyamadığımıza göre...
Öyleyse bu dünyadaki hiç kimseyi tanımıyoruz.
İşte tam burada bir ilişkideki güvenden sonra gelen belki de en önemli kavram çıkıyordu sahneye: Dürüstlük.
"Bu dediğin yargı astrofizik kurallarına aykırı Dorcas!"
"Aman aman, sanki senin kafana düştü o elma."
Mary aldığı cevap karşısında somurttu.
Çalılıkların ardından çıtırtılar duyulduğu zaman ise, az önce söylediklerine karşıt düşecek şekilde korkup bunu belirten ufak bir ses çıkaran kişi, Dorcas oldu.
"Yaa, kimmiş korkan?" dedi Mary, koyu kırmızı dudaklarını açarak. "Sonra da bana diyorsun değil mi, cesaretin var mı diye?"
"Sen niye Slytherin olmadın ki?" diye bağırdı Dorcas yarı alaycı, yarı tırsak bir sesle. "'Şu Blackburn Kızı'yla çok iyi anlaşırdın. Seçmen Şapka'ya dava açacağım, sonra da aldığım tazminat ile de Cádiz'de bir kır evi alacağım!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Marauders Era 2 - Düşüş Zamanı
FanficLily Evans kendini hep oldukça şanslı bir kız olarak görmüştü. Canından çok sevdiği arkadaşları, mükemmel bir nişanlısı ve (bundan pek emin olmasa bile) onu seven bir ailesi vardı. Kim dahasını isterdi ki? Ama refahları uzun sürmeyecekti. Gölgelerd...