XV.BÖLÜM: "MANOLYA"

77K 3.7K 380
                                    

Bergen - Sen Affetsen Ben Affetmem

"Kaçtığım bütün savaşların yaralarını taşıyorum ben."

Anlamaktan Yoruldum/ Fernando Pessoa

Anlamaktan Yoruldum/ Fernando Pessoa

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


XV.BÖLÜM: "MANOLYA"

Acı başkadır, başkalaştırır.

Bazen öyle bir an gelir ki, her ne olursa olsun karşısında ifadesiz kalan biri bile derin bir öfkeye kapılıp her şeyi yakıp yıkmak ister. Çünkü bazı acılar yerini bilirken, bazıları bir ömür izini taşır. 

Sabahattin Ali'nin de dediği gibi, "Dümdüz yolda yürürken ayağımıza bir şeye takılır hani. Dönüp, ayağımızı acıtan şey nedir diye bakarız önce... Bilmek, acıdan daha mühimdir bazen."

İzi hiç susmayacak bir yaram vardı. Hani Sisler Bulvarı'nda 'Ölmek değil de öldürülmek dokunur insana, biliyorum,' diyor ya Atilla İlhan. Öyle işte... Yaralanmam elbette çok acıttı canımı ama canımı acıtanın bir zamanlar canım olduğunu bilmek daha çok dokundu. Hayır, artık hayal kırıklığına falan uğramadım. Araf'ın ya da belki de Timur'un, değil hayatımda, hayalimde yer alacak biri olmadığını beni yüzüstü bıraktığı geceden sonra anlamıştım. Ona olan en ufak bir his taşımıyordum içimde. Ta ki şu ana, şimdiye kadar... Onu asla hatırlamamak için nefret bile beslemezken, şimdi ona karşı içimde inanılmaz bir öfke vardı. Öyle kin doluydum ki, şu an karşımda olsa hiç acımadan onu öldürürdüm. 

Ben sanmıştım ki, sen onları fazla seversen onlar da seni fazla severler. Eğer sen onları önemsersen, sen de onların değerlisi olursun. Öyle değilmiş... Fazla sevmek fazla sevilmeyi sağlamıyormuş. Hepsini çok büyük kayıplar vererek öğrendim.

Saatlerce bana bunu yapanlara, ne yapmış olabileceğimi düşünüp durdum. Fazla sevmemin bedeli bu muydu? Kafamı iki yana sallayarak burukça gülümsedim. 

"İnsanlar böyle Esin...Hepsi olmasa da çoğu böyle." 

Kendimi kapattığım odamın içinde ilerleyerek, gardırobumun sürgü kapağının yüzündeki aynanın karşısına geçtim. 

"Bu sondu." Çenemi dikleştirdim. "Bu senin tarafından bıçaklandığım son yaramdı." Yüzümü inceledim, solan bakışlarımı... "Eğer bundan sonra sana bir kez daha beni yaralama fırsatı tanırsam, katil sen değilsin, benim." Dağılan saçlarımı arkaya atarak düzelttim. İntikam almayacağım, bu intikam değil çünkü. Bana bunu yapanlara hesap soracağım, karşılığını vereceğim. Gözüm şifonyerin üzerinde duran ultrason fotoğrafına kaydığında birkaç adım atarak oraya varıp fotoğrafı elime aldım. 

"Yaşamana izin vermediler annecim..." O boşluk ki hiç dolmayacaktı. Şimdi içimi dolduran bu öfke her şeyi yerle bir edebilirdi. Acıyla fotoğrafı yerine koyup başımı dikleştirerek, elimi yüzüme doğru yelpaze gibi sallayıp burnumu çektim ve son kez derin bir nefes alarak kapıyı açtım. Salona doğru ilerlediğimde ikisinin de bıraktığım gibi kaldığını gördüm. İkisi de hızla başını bana doğru çevirdi. Canan teyzenin gözleri ıslaktı, belli ki ağlamıştı. Yüzündeki endişe tohumları bakışlarımdaki acıda filizlenip büyüyebilirdi. Fakat bu kez acıyla değil de, boş bir ifadeyle baktım. 

SİLMESİNLER İZLERİMİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin