"Artık her şeyi içimde saklıyorum, kimseye gitmiyorum."
Delikanlı/ Dostoyevski
XVIII.BÖLÜM: "GÖRÜNENLER VE GÖLGESİNE GÖMÜLENLER"
Şüphe tohumu bir kez düşerse insanın içine, muhakkak onu sulayan şeyler güçlenecek ve filizlenecektir.
Elimde duran pembe renkli kol bandını sıkıca avcumun içine hapsedip boş yola baktım. Demir ayakkabılarına bulaşmış çamur izleriyle geçtiği yollara izler bırakıyor ama bana o yolda hiç yürümediğini söylüyordu. Ortada zihnimin sınırlarının dışında kalan bir şey vardı, rahatsız ediyordu. Kol bandını çantama koyarak eve doğru ilerlerken düşünceli ve dalgındım. Kapıyı açarak eve girdiğimde direkt merdivenleri çıkarak Canan teyzenin yanına uğradım. Bugün onu fizik tedaviye ben götürecektim, yapmadığım bir şey değildi.
"Ben geldim," dedim aralık olan kapıdan içeri girerken. Camın önündeki çiçeklerini suluyordu. Sesimi duyunca elindekini camın kenarına bırakıp, tekerlekli sandalyesiyle bu tu tarafa doğru döndü.
"Ah, hoş geldin canım."
"Hemen üzerini değiştirelim mi?"
"Olur," dedi gülümseyerek. Sonra yüzümde ne gördüğünü az çok tahmin ettiğim sırada anlama ister gibi kaşlarını çattı. "Bir şey mi oldu yavrum?"
"Yok," dedim kelimeyi uzatarak tebessüm etmeye çalışıp. "Trafik vardı ya, biraz sıkıldım." Pek ikna olmasa da kafasını salladı. Bir şeylerden emin olmadan duygularını karmaşıklaştırarak sarsmak istemiyordum.
"Bugün hava güzel. Çıkışta biraz dolaşalım ister misin?"
"Sen istiyorsan dolaşırız, tabi," diyerek gardırobuna doğru yönelip onun için rahat birkaç kıyafet çıkardım. Onun da beğenmesiyle beraber üzerini değiştirip, kirlileri banyoya götürerek kirli sepetine attım. Gelince çamaşır makinesini çalıştırmam gerekiyordu.
Canan teyze tamamen hazır olduğunda aşağı inip evden çıkarak bahçe kapısına doğru ilerlemeye başladık. Geçen günkü taksiciyi çağırmıştım. Biz daha yolu henüz yarılamışken taksinin şoför tarafındaki kapısı açıldığında, içeriden yine aynı adam bize değil de evlere baka baka birkaç adım ileri atmışken tökezledi. Bununla beraber güldü.
"Hey Allah'ım ya, zengin semtinin taşı toprağı bile başka, acıtmıyor ha," derken yere ayakkabısının yere ucuyla bir tekme savurmuştu ki, acıyla inleyerek dizini hafif karnına çekip kaşlarını çattı. "Uff, anam acıtıyormuş." Ayakta seke seke inlerken yüzümde hafif bir gülümseme oluştu. Canan teyze ise sesli bir şekilde gülmüştü. Taksici adam sonunda bizi fark ederek sanki üzerinde ceket var da önünü ilikleyecekmiş gibi ellerini tişörtünün iki yanına attığında, o da bakışlarını kendine indirip tişört giymiş olduğunu anlayınca koştur koştur yanımıza geldi ve Canan teyzenin önünde eğilerek elini zorla tutup kendine çekerek sıktı.
"Ben, saygıdeğer, Hayati Ölürdedönmez efendim. Siz saygıdeğer zengin yolcularımı taşımaktan zevk duyacağım bu sarı civcivin sahibesiyim," diyerek arkasında kalan sarı taksiyi gösterdi. "Nereye götüreyim istersiniz? Bebek? Etiler?" diyerek ellerini havaya kaldırıp kıvırmış gibi kısa bir dans etti. Canan teyze artık çok daha güçlü gülüyordu, öyle ki uzun zaman sonra benimde ağzımdan ilk defa bir kıkırtı çıkmıştı. Gülüşüm kendime nasıl yabancı geldi anlatamam.
"Aman oğlum dur," dedi, hâlâ kendini durdurmamış bir şekilde gülüyordu. "Yaşlı kadınım ben, senin gibi elimi öyle uzatsam belim tutulur kalır." Adam da gülerek eliyle rockçı işareti yaparak salladı.