Cem Adrian - Veda Busesi
Kubat - Kara Ağaç
Bergen - Elimde Fotoğrafın
Barış Manço - Unutamadım
Bölümü okumaya önceki bütün hislerinizi bir kenara bırakarak başlamanızı istiyorum. Hikayeyi en baştan, ilk tanıştıkları andan itibaren olan kısımdan Araf'ın ağzından ve beraberinde ilahi bakış açısıyla okuyacaksınız... Bundan bir önceki bölüme kadar olan zamana kadar neler olduğunu, neler yaşandığını tüm ayrıntılarıyla okumaya hazır mısınız?
Derin bir nefes aldınız mı?
Buraya içinizden geçen bir emoji bırakabilir misiniz?
Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı ihmal etmeyin. 💜
XXII.BÖLÜM: "ARAFTA KALAN GECENİN İZLERİ"
ARAF KESKİN
Başınızı yastığa koyduğunuzda kaburgalarınıza batan nefes, göğsünüze sığmayan yaranın bıçak izidir.
Dikenleriyle sevdiğiniz insanları güzel bir vazoya koysanız bile, o taşı kırar yine elinize batar.
Esin...kalbim.
Bir bahar akşamında yağmur damlalarını kıvrımlarında saklayan dalgalı saçları göğsüme bir kor gibi düştüğünde, o utangaç bir şekilde kaçırdığı yeşil gözleri çoktan zihnime kazınmıştı. Alel acele odadan çıkıp giderkenki telaşı bile büyük boşlukları dolduracak mahiyetteydi. Beni biraz önceki kavgayla biten toplantının sinirlerimi bozan tüm yanlarından sıyırmış, ruhumun en ince yanlarına dolmuştu. Aynı gün, sadece on on beş dakika sonra, ikinci bir kere asansörde karşı karşıya geldiğimizde kaşlarının altından çekingence bana diktiği gözlerinin artık telafisi olamazdı. Asansör kabininin en köşesinde elini kolunu nereye koyacağını bilemezce dikilirken, rahatsız olmasın diye daha fazla bakamadığım o yüzü kafamı çevirdiğim anda yeniden aklıma düştüğünde kendime engel olamayıp dönüp ona bir kez daha bakmıştım. Açılan asansör kapısıyla, her ne kadar gerilmiş ve utanmış olsa da hâlâ nazikti. Ona başımla açılan kapıyı işaret ettiğimde kaçarcasına çıkmış ve hızlı adımlarla ilerlemişti.
O akşam saat oldukça geçti ve hava da yağmurluydu. Yine de kendi ayaklarının üzerinde durmayı bilen tavrını takınmıştı, sonuna kadar kendi başının çaresine bakmayı tercih ettiği gözlerinden okunuyordu. İki kere ısrar ettiğim güvenliğin evine bırakması teklifimi reddetmişti. Haklıydı da. O gün içten içe bunu reddetmesini istediğimi hatırlıyorum. Yüzüne baktığımda onu göğsüme sığdırabilmeyi istemiştim çünkü. O ışıl ışıl bakan gözlerinin ardında yıldızları kirpik uçlarına düşürecek yaşlar taşıyordu. Öyle bir bakıyordu ki, içime batmıştı. Onu eve bırakmayı teklif ettiğimde, bu kez daha çok ezilmiş bir şekilde kendini geri çekmişti. Ona zarar verecek herhangi bir şey taşımadığımı gösterip, isterse bir silah verip gidene kadar elinde tutabileceğini söylediğimde korkarak arabaya binmişti. Bu beni güldürmüştü.