Gripin - Neden Bu Elveda?
Umut Kaya - Gül Güzeli
"...insanlar yargılanmamak için yargılamaya koşarlar."
Düşüş, Albert Camus
XXV.BÖLÜM: "BİLİNMEYEN SONLARIN BAŞLANGICI"
Kusursuz bir sessizliğin bekçiliğini yapan karanlık göz kapaklarımın ta kendisiydi. Dudaklarımda hiç bilmediğim bir ninniyle uykuya dalan sözcükler yatıyordu. Uyananın sadece zihnim mi olduğunu anlayamadığım saniyelerde gözlerimi açmaya çalıştığımda birbirine yapışan göz kapaklarımı ayırmakta zorlanarak yüzümü ekşittim. Kirpiklerimi bile taşıyamayacakmış gibi bir anda ağırlaşmıştı. Büyüsü bozulan sessizlik henüz algılayamadığım seslerle dolarken etrafımda hareketlilik olduğunu hissettim.
"Beni duyuyor musunuz?" Kalın, tok erkek sesi algı perdesini geçerek zihnime taşarken kırıntısını hissettiğim son gücümle gözlerimi aralamaya çalıştığımda henüz minik aralıktan kirpiklerimin belli belirsiz gölgesini gördüm. Konuşabilmek için ağzımı açmak istediğimde dudaklarımı birbirine yapıştıran bir kuruluk hakimdi. Başımı çevirmek isteyerek oynattığımda bu küçücük hareketimle derin bir acı duyarak inledim. Kirpiklerim biraz daha aralandığında karanlıkla iç içe geçmiş bir ışık gözüme düştü.
"Beni duyuyor musunuz?" dedi bir kez daha aynı ses. Göz bebeklerimin önündeki puslu bakış birkaç saniye sürerken irislerim yuvasında dönerek sesin geldiği tarafı bulduğunda, üzerime doğru eğilmiş beyaz önlüklü adamla göz göze geldim. Halsizce gözlerimi kapatarak onu onayladığımda zihnim karanlıktı. Etrafta başka kişilerin de olduğunu hissedebiliyordum, hatta zihnimin ayrıştıramadığı bir şeyler söylüyorlardı. Fakat herhangi bir şekilde dönüp bakacak gücü taşımıyordum. Tepemde dikilen adam gözümün içine içine bakarken her şey karmakarışıktı.
"Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?" Gözlerimdeki ağırlığı taşıyamadan kapatıp açarken dilimi güçlükle dudağımın üstüne taşıyarak kuruluğunu almaya çalıştım. Kendimi nasıl hissettiğime dair hiçbir fikrim yoktu, parmağımın ucunu dahi oynatacak ufacık bir güç hissetmiyordum. Başımda şiddetli bir ağrı başlamıştı. Sol elimi kafama götürmek için kaldırmak istediğimde elimdeki ağırlıkla bakışlarım oraya düştü. El bileğimden dirseğime kadar alçı vardı. Gözlerim oradan da aşağılarda dolaştırırken boynumu saran sıkı bir şeyin varlığı çeneme değdi. Boynumun bir şeyin içinde sıkışıp kaldığını yeni yeni hissediyordum. Yumuşak bir yapısı vardı.
"Boynum," diyebildim sadece kısık bir sesle. Gözlerimi açık tutmakta zorlanıyordum.
"Telaşlanmayın. Merdivenlerden düştüğünüz için hastanedesiniz ve her şey kontrolümüz altında. Servikal omurgadaki incinme için bir boyunluk var şu an boynunuzda. Omurilikte zedelenme olmadığı için şanslıyız. Şimdi bana adınızı söyleyebilir misiniz?" Cümleleri ucu kanlı bir bıçak gibi zihnime saplanıp kaldığında sözcükler herhangi bir sahne oluşturmadı. Merdivenlerden mi düşmüştüm? Nasıl düşmüştüm? Bakışlarıma koca bir boşluk düştüğünde hâlâ benden cevap beklercesine bakıyordu. "Adınızı bilmiyor musunuz?"