Oturduğum salıncakta sallanmak yerine ayaklarımdan destek alıp çevremde üç tur attım ve salıncağın ince zincirlerinin birbirine dolanmasıyla zaferle gülümseyip ayaklarımı yerden kestim.
Salıncak hızla birbirine doladığım zincirleri çözerken etrafım hızla dönmeye başladı. Mutlulukla iki kere daha kendi etrafımda döndükten sonra sıkılmaya başladığımı fark ettim. Annem beni bekliyordu ama ben aylak aylak okuldan çıktıktan sonra çocuk parkında zaman harcıyordum.
Basitti cevap. Eve gitmek istemiyordum. Ya da evlerime mi demeliyim?
Çalan telefonumu salıncaktan inip çantamın içinden aldım ve cevapladım.
"Hey! Jimmie! Nasılsın?" Gergin gelen sesinden aslında annemin nasıl olduğunu sormaya çalıştığını çoktan anlamıştım. Ben umrunda mıydım değil miydim bilmiyordum.
"Baba, kütüphanede ders çalışıyordum eve gitmedim daha. Annem nasıl bilmiyorum yani." Sıkıntıyla iç geçirirken karşıdaki çırpınışları beni gülümsetiyordu sadece.
"Ey, ben sana nasıl olduğunu sordum. Ne alaka o kadın şimdi? Söyle bakalım ne zaman bende kalmaya geleceksin?" Yine iç çekerek anne ve babamın salak ilişkilerinden her zaman olduğu gibi kendimi geri çektim.
"İyiyim baba, şey gitmem gerekiyor. Malum 'o kadın' evde beni bekliyor. Belki haftaya gelirim. Bu arada geleceksem evde o olmamalı. Bunu konuşmuştuk." Annem ve babam ayrıydı ve babamın bir sevgilisi vardı. Benim için sorun yoktu. İyi birine benziyordu ama her evlat gibi annemin üzülmesine katlanamıyordum.
Telefonu kapatıp hızla yola koyuldum. Kulaklığımı taktıktan sonra sallana sallana her zamanki manav daha sonra bir kafe ondan sonra bir tavukçu dükkanı ve en sonunda oturduğum sitenin kapısı görünecekti. Sırayı ezbere bildiğim için sıkıntıyla iç çektim. İç çekmeyi günde bilmem kaç kere yapıyordum.
Yürürken kafenin önünde her zamanki yerinde oturup küçük köpekle konuşan beyaz tenli çocuğa göz ucuyla baktım. Bizim okuldandı. Dışarıdan aptal gibi görünüyordu ama sanki her gün bunu yaparken görmeye alıştığımdan omuz silkip yürümeye devam ettim.
Bir grup çocuğun bana doğru yürüdüğünü gördüğümde bizim okulun son sınıflarından çete oluşturmuş psikopat kişilikler formamdan dolayı bana bakıp gülüştüler. Bense göz temasını kesip adımlarımı hızlandırdım. Asıl odaklarının ben olmadığımı kısa sürede anlayıp rahatlayarak sitenin kapısından adımımı atacakken bağrışmalarla ister istemez arkamı döndüm.
"Sen! Yedek Parçalı! Artık herkes biliyor!"
Ne dediklerini daha net duymak için kulaklarımı çıkardım. Meraklı biriyim ben, tamam mı?
"Ne var bunda? Hiç birinin organ bağışı olduğunu görmedin mi?" Ellerini ceplerine koyarak cevap verdi rahatça. Aşırı rahat tavrı beni bile germişti.
"Min Yoongi, kiminle dans ettiğini unutma. Bana yaptığını bu şekilde ödeyeceksin. Yarın dedikodu dalgasında boğulmazsan eğer bir köşede ağlıyor olacaksın!"
Alayla gülen uzun boylu çocuk, beyaz tenliye omuz atınca nefesimi tuttum. Beyaz tenli, uzun boylunun suratına tükürünce iki kişinin onu sürükleyerek götürmeye başladı. Etrafıma bakınarak yardım isteyecek birini aramaya çalıştım.
Bu saatte kimse yoktu. Hemen site güvenliğine doğru koşturmaya başladım. Küçük prefabrik tek odalı yeri boş görünce koşarak etrafta birkaç tur attım. Kimseyi bulamayınca etraftan kaybolduklarını fark ettim.
Yanağımın içini ısırarak çözüm yolu aramayı bıraktım. Büyük ihtimalle iyi bir dayak yiyecekti. Elimi saçlarımın arasından geçirdikten sonra eve yürümeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
with spare part | yoonmin
Fanfiction"Sen! Yedek Parçalı!" xx for all my adult children