Ne yapmam gerektiğini bilmemem işlerimi hiç kolaylaştırmıyordu. Ciddi anlamda boka batmıştık. Etraftaki insanlar fısıldaşarak annemi gösteriyorlardı. Onu tanıyanlar acınası bakışlar atıyorlardı. Bu bakışları asla hak etmiyordu ve Sinirlenmeye başladığım zamanlarda bir kere daha hangimizin ebeveyn hangimizin çocuk olduğunu sorgular duruma gelmiştim. Hızla annemin bileğinden kavrayıp çıkışa götürmeye başladım fakat karşı koyuyordu.
Çıkıştan çıkmadan önce babamla göz göze geldim ve kaşları çatık bakan adam etrafa 'Güvenliği çağrın! Atın şunu dışarıya!' gibi söylemleri sinirimi ikiye katladı. Salak saçma dedikodu gibi şeylerin peşinde olan davetlileri saymıyorum bile. Annem kadar babam da aynı şekilde davranıyordu ben terazi gibi sürekli bir şeyi dengede tutmak zorunda kalıyordum.
Annem benden de kısa narin bir kadındı fakat şu anda tuttuğum bilekleri narinlikten ince değildi. Hastalık onun tombul pembe yanaklarını yok etmiş ve parlayan gözlerini söndürmüştü. Verdiği kilolar onu minicik yapmıştı. Yaşama tutunma gibi bir çabası da yoktu.
"Jimin bırak beni! İçimdekileri dökmedim daha! Lanet olsun sana! Hepinizden nefret ediyorum! Duydun mu beni!" Sinirle tuttuğum bileği kilisenin ilerisindeki otoparka kadar bırakmadım. Telefonumu çıkartıp bir taksi çağırana kadar bağırarak bana lanet eden ve ağlayan kadını umursamadım. Alkol kokusu burnuma gelirken bileğini yavaşça bıraktım. Sinirden her uzvum titriyordu ve tahammül sınırımı çoktan aşmıştım.
Anneme zarar vermek isteğim son şeydi. Bütün kötü duyguları savuşturan ise benim bildiğim tek yöntem vardı.
Annemi kolundan hızla çekip sıkıca sarıldım. Bağırıp çağırmaya devam ederken çırpınmaya başladı. Hepsine kulağımı tıkayıp onu içime sokmak istercesine daha sıkı sardım.
Bu sevgiyi ve şefkati en kolay ve en etkili gösterme yoluydu bana göre. Bir süre sonra sarsılarak ağlamaya devam eden beden kollarımın arasında küçülmeye başladı, bana iyice sokuldu. Derin bir iç çekerek taksinin gelmesini ilerideki banklara oturarak beklemeye karar verdim.
Minik omuzları tutup kendimden ayırmak istediğimde hıçkırıklara boğulmuş kadın takım elbise ceketimin uçlarını sıkı sıkı kavramış, bırakmıyordu. Titreyen ellerimi diz kapaklarının altından geçirerek onu kucakladım. Banka otururken kucağımda annemle oturdum. Akşam ayazı eserken kimsenin olmadığı otoparkta sadece annemin iç çekme sesleri yankılanıyordu, birkaç dakika sonra ise düzenli nefes sesleri.
Başını boynuma gömen kadının uyanacağını sanmıyordum ama yine de yavaş hareketlerle kravatımı genişlettim. Sonra boğazımdaki düğümün kravatla falan ilgisi olmadığını fark ettim. Bu boğulma hissinden nefret ediyordum. Elimden bir şey gelmiyordu ve yetişkin gibi davranmak kravatın boğazımı sıkmasından daha beter bir his veriyordu.
Otoparka yaklaşan taksiyi görmemle annemi sıkıca kavrayıp ayaklandım. Taksinin kapısını benim için açan adam beğeniyle beni süzüp annemin suratını görmediği için gülümseyerek sordu. "Kız arkadaşın mı?" Kaşlarımı çatarken bu adamın da kilisedeki uğultu yaratan insanlardan farksız olduğunu düşündürtmüştü.
"Hayır, annem."
Adama bakmadan annemi yerleştirdim ve ceketimi çıkartıp üstüne örttüm. Namjoon Hyung'u ararken bir yandan hastanenin adresini söylemiştim.
○○○
Zile bastığımı unutup salak salak anneannemin gözlerinin içine bakıyordum. O ise telefon kulağında endişeyle bana bakıyordu.
"Jimin?" Benden cevap beklerken sadece kırpıştırdığım gözlerimle içeriye adımladım.
Bir şey demeden içeriye geçtim. Yüksek sesli bir ses duyuyordum ama ne olduğunu anlamlandıramıyordum. Anneannem bana bir şey diyordu ama ben yine anlayamıyordum. Sınırımı çoktan geçmiştim ve bugün yaşadıklarımı zor kaldırıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
with spare part | yoonmin
Fanfiction"Sen! Yedek Parçalı!" xx for all my adult children