Hafta sonu olmasına rağmen saçma bir şekilde mutluydum.Genelde tek olduğum için sevmezdim. Sabah kalktığım gibi bolca soru çözmüş ve konu tekrarı yapmıştım. Saat öğle vaktine gelirken annem cumartesi günleri de çalıştığı için evde tektim.
Sıkılınca Taehyung'u aramak için telefonumu elime aldım ve mesajları es geçerek rehberden adını seçtim.
Tae telefonu açtığı an kulağımı telefondan uzaklaştırmak zorunda kalmıştım. Çocuk ağlama sesleri uzak olan telefondan bile duyuluyordu. Anlaşılan ikizler yine iş başındaydı.
"Jimin! Hızlı konuş, bu yaratıkları banyoya sokmaya çalışıyoruz! Kook nerede ikincisi!"
"Ne diye birinci, ikinci diyorsun onlara! Benim kardeşlerim onlar!"Jungkook'un uzaktan bağırmasıyla gülerek Tae ile konuşmaya çalıştım.
"Baya yoğunsunuz anlaşılan. Canım sıkıldığı için aramıştım. Size kolay gelsin!"
"Teşekkürler dostum. Hey, bunu biraz önce suya sokmamış mıydık? Kook, hayatım, bu hangisi lütfen söyler misin!"
Kapatırken bile etrafta canavarları kovalıyorlardı. Eğlenceli ama yorucu diye düşünüyordum. Hava almak için üstümü değiştirdim ve telefonum titreyince Yoongi'nin mesaj attığını gördüm.
Hızlıca açtığım resimde bana çözmem için bir soru atmıştı. Hemen masama oturmuş uğraşmaya başlamıştım. Yaklaşık on dakika sonra bir şeyler atladığımı düşünüyordum. Çünkü çözemiyordum. Yarım saatin ardından çözümü çekip gönderdim.
Asansöre binerken başka bir mesajla birden hedefim değişmişti. Bana teşekkür etmiş ve evdeysem kafeye uğramamı söylemişti. Eh, yapacak işim de yoktu. Bunu değerlendirebilirdim.
Hızlıca siteyi terk edip kafenin önünde Holly ile oynayan Yoongi dikkatimi çekmişti. Kahkaha atan beyaz tenli çocuk güneş ışığının altında resmen parlıyordu.
Annesine çok benziyor, diye geçirdim içimden. Siyah dağınık saçları, altına giydiği siyah üstüne oturan kotu ve ince ona bol gelen bir uzun kollu penye üst kesinlikle gözlerimi ondan ayırmamı engelliyordu.
Yaz döneminin son ayında olsak bile hava sıcaktı. Uzun kollu neden giydiğini bilmiyordum ama o kadar yakışmıştı ki tek kelime edip neden giydin diye soramazdım.
Onlara yaklaşınca kucağındaki minik köpek Yoongi'nin tişörtünün altına girip onu gıdıklamaya devam ediyordu. Yoongi ise kahkaha atarak onu tişörtünden uzak tutmaya çalışıyordu.
"Hey, Jimin! Hoşgeldin!"
"Merhaba Bay Min."
Bana selam veren sevecen adama selam verdiğim zaman hala beni fark etmeden küçük köpekle oynamaya devam diyordu. Bay Min ile bu manzarayı izlerken ikimizin de yüzünde aptal bir gülüş vardı.
Sonunda yorulmuş olan minik köpek pes ederek kendini Yoongi'nin ince kazağından çıkardı ama hızlıca giysinin kolundan çekiştirmeye başladı. Onu engellemeye çalışan Yoongi birden atak yapması sonucunda yukarıya sıyrılan kolu ile gözlerimi büyütmüştüm.
Panikle kolunu kapatıp küçük köpeği kucağından indirmişti. Kolları çizik doluydu. Tırnak izleriyle. Açıkçası kız arkadaşı yoktu ve bu gibi çiziklerin kedisi olmadığı için nereden geldiğini bilmiyordum. Hızlı hareket etmesi ve başını kaldırmasıyla bizi görmüştü.
Bay Min bir şey demeden içeriye geçerken Yoongi şaşkınlıkla bana bakmaya başladı.
"Selam." Tedirgin hallerinin sesine yansıdığını fark edince daha da gerilmiş gibiydi, ben ise sadece onu bir anlığına rahatlatmak istemiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
with spare part | yoonmin
Fanfiction"Sen! Yedek Parçalı!" xx for all my adult children