℘i'm going, jimin-ah

3.3K 408 296
                                    

Önümde asılan okuldaki öğrenci sıralamaları listesine göz gezdiriyordum. Kendime bakmadan Yoongi'nin ismini aramaya başladım. Birden altlara kayan gözümle salakça hareket ettiğimi anlayıp hızla en yukarıdaki on birinci sınıfların isimlerini okumaya başladım.

Beşinciydi.

Hala istediği yerde değildi. İlk önce on birinci sınıflar arasında daha sonra da on ikinci sınıfların sınavlarına girmeyi hedefliyordu. Kendi ismimi aradığımda yediye yükseldiğimi gördüm. Ben de ders çalışıyordum. Ama onun gibi değildim. Aralarda onu görmüyordum ki büyük ihtimalle bir köşede ders çalışıyordu. Ama görmek istemiyordum. Görürsem dayanamayacaktım.

Ben onun evinden sadece onun halıyı izleyen gözlerine bakmadan ayrılmıştım. Ne diyebilirdim ki? Geleceği elbet önemliydi. Sadece iyi olmasını istiyordum. Ayrıldık mı yoksa ara mı verdik bilmiyordum. Sadece boş hissediyordum.

Boş ve bir o kadar yorgun.

Ona söyleyeceğim bir sürü şey vardı ama sustuklarım, söyleyeceklerimi önce çarpanlarına ayırır sonra da ortak paranteze alır ve kolayca sadeleştirirdi. Kafayı yemeye başlamıştım çünkü ders çalışmak ciddi anlamda yoruyordu zihnimi. Onu yemekte görememiştim. Bir yanım görmek için yanıp tutuşurken diğer yanım istemiyordu. Kızgındı çünkü.

Kalbimi çok fena kırmıştı.

Ben böyle olacağını hiç düşünmemiştim. Ne bileyim en azından içimdekileri söylemeli ve onu biraz daha olsun tanımış gibi hissetmek isterdim. Annesine olan şeyden sonra kendine setler çekmiş gibiydi. Kırılmaktan, her seferinde başa dönmekten yorulmuştu. Annesini özlemişti ama annesi onu unutmuştu. Başa çıkması için yanında olmam gerekiyordu. Ama buna izin vermiyordu. Daha doğru dürüst düşünemiyordu bile.

Beynim, beceriksizce ucu açılmış kurşun kalemi benim elimin üstünden tutup bir sürü karalama yapılmış olan hayat defterimin uç bir köşesine bir çizgi çizmişti. Sonra bir tane daha çaprazına çizip çarpı işareti yapmıştı. Bu beni uyarmak içindi. Kalbim onu dinlememişti ve başka bir uca benim yerime kalp çizmişti en ilkelinden.

İkisi birbirine girmiş ve sayfada boş yer bırakmamışlardı karalaya karalaya.Sonra bir bakmıştım ki, hayatım o olmuş. Her anlamsız karalamaya salak kalbim bir anlam yüklemişti. Kömür karası kurşun kalem artık hep onun adını yazıyordu. Beynim ise bir köşeye çekilip boyun eğmişti. Ama ara vermemizi söylediği gün kalbim ve kalemin hareketleri durmuştu. Beynim ise saklandığı köşeden çıkıp yavaş yavaş kalemin silgisiyle isimlerini silmeye başlamıştı. Sessizce, usulca ama acıtarak.

Okulun son saatinde bu gün de onu görmediğim için içimde bir şeyler vardı. Nefesim boğazımda takılırken koluma sarılan Tae ile ona sokulmuştum ben de. İhtiyacım vardı çünkü. Birinin desteğine, birinin yanımda olmasına. Gözlerim sulanır gibi olunca Tae beni kendine çevirip sıkıca sarmıştı. Burnumu çekerek rahatlamaya çalışıyordum.

Dediğim gibi çalışıyordum. Şimdi ne yapacaktık? O nasıldı?

Son dersin zili ile irkilmiş ve bir süre bekleyip herkesin çıkmasını beklemiştim Tae'nin boynuna sokulup. İçeriye giren ayak seslerinden ve bana Tae'nin kolları üzerinden dolanan kollar ile bu kişinin Kook olduğunu anlamıştım. Bu son noktamdı ve damlalar tek tek dökülmeye başlamıştı gözlerimden. Şimdi çizdiğim, karaladığım, umutlarımı ve üzüntülerimi içine hapsettiğim kağıt gözyaşlarımla ıslanıyordu. Hıçkırıklarım art arda yükselirken koridordan bağırış seslerini bile bastırıyordu.

İçim bir değişikti. Gözyaşları ile bulanmış kağıt üzerinde hiçbir şey belli değildi. Gözyaşlarımdan öpecek ve sayfanın kurumasını benimle bekleyecek olan kişi yoktu. Tanrı biliyor ya, en sonunda bu sayfayı koparıp atmak zorunda kalmaktan deli gibi korkuyordum.

with spare part | yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin