℘never seemed so alive

3.7K 394 158
                                    

İki genç hastanenin bekleme salonunda öylece oturuyorlardı. İkisi de burada ne yaptıklarını bilmiyordu. Ara ara ikisinin de telefonları çalıyordu ama ikisinin de umurunda değildi.

Jimin artık her mutlu olduğu zamandan sonra içinde korku yaşayarak devam edecekti. Her güldüklerinde arkasından bir darbe geliyordu. Biraz da bunu Yoongi'ye benzetti. Yoongi de böyleydi çünkü genelde ilk başta sakindi sonrasında birden saçıyordu her şeyi. Konuşurken de, öpüşürken de.

Düşünceleri o kadar dağınıktı ki aklına bir an felsefe dersinin bir bölümü gelmişti. Şöyle bir benzetme yapmıştı öğretmeni. Biber acıdır. Hayat da acıdır. O zaman, hayat biberdir. Bunu kendi hayatına uyarladı Jimin. Hayat elbet acıydı. Yoongi ile beraber olmak da ona ailesi açısından acı -çünkü anne ve babası ilişkilerini onaylamıyordu- veriyordu. O zaman hayat Jimin için Yoongi demekti. Bundan şikayetçi de değildi. 

Düşüncelerinde kaybolmuş iki çocuk bir an göz göze geldiler ama önlerine döndüler. Tanrı biliyor ya, bu işin içinden nasıl çıkacaklarını düşünüyorlardı. Daha çok bunu Yoongi düşünüyordu çünkü günlerdir araması için telefon başında beklediği babası uyanınca ikisini de hala birlikte olduğunu öğrenince Jimin'i görmek istememişti.

Oturduğu koltukta, başını ritmik şekilde salladığı ayaklarına eğmiş derin derin iç çekiyordu. Ağlaması yeni yeni dinmişti ama Yoongi biliyordu içinde daha ne seller vardı. Hep öyle olurdu ya, içinizde seller kopardı, taş üstüne taş bırakmazdı ama dışınızdan sadece basit, sıradanlaşmış ufacık damlalar dökülürdü. Ama içinizdeki denizden taşanlardı, tuzlulardı. İçi yaktığı gibi dışı da yakardı.

Yoongi oturmuş yanındaki sevgilisinin elini sanki kaçacakmış gibi sıkıca kavramışken o ağladıkça onun içi yanıyordu. Jimin, güzel bir çocuktu. Eh, Yoongi de ağlarken bile güzel görünmesi yüzünden onu alıp göğsüne gömmek istiyordu. Ama biliyordu, eğer sarılırsa Jimin kendini bırakıverecekti oracıkta. Yoongi bunu istemediği gibi bir kere daha babasını görmeyi denemesini istiyordu. Bu yüzden rahatsızca kıpırdanarak dikkatini çekti gözü yaşlı olanın.

"Jimin, hadi bensiz git. Bir kere daha dene. Bak bu baba yüreği, elbet seni görmek isteyecektir." dedi. Jimin kaşlarını çatmış ve dudaklarını büzmüştü. İçinden annem de beni görmek istememişti, o zaman anne yüreği dayandıysa şimdi neden babam beni görmek istesin ki, diye kendini yiyordu. Sanki anne ve babasının kapı fetişi vardı. Jimin artık kapı arkalarında beklenip sonra içeri alınmamaktan sıkılmıştı.

Düşüncelere dalmış ve etrafını unutmuşken büzdüğü dudağına değen yumuşak baskı ile kendine gelerek gülümsemişti. Yoongi dayanamayarak bu sefer gülücüğüne kondurmuştu bir öpücük. Etraflarındaki insanlar umurlarında değildi. Jimin usulca başını sallarken Yoongi ayaklanmıştı.

"Seni bırakıp annemin doktoru ile görüşeceğim."

Jimin yine başını sallamıştı çünkü konuşmak istemiyordu. Yoongi onu kendine çekip sıkıca sarılırken Jimin ondan biraz daha kısa olduğu için kolaylıkla yüzünü boynuna gömebilmişti. Kollarını beyaz tenliye sararken beyaz tenli ellerini Jimin'in belinden biraz daha aşağıya kaydırmış ve belindeki gamzelerin olduğu yerde ince uzun kemikli parmaklarıyla hayali yuvarlaklar çizmeye başlamıştı.

O gamzeleri seviyordu ve Jimin, Yoongi'nin elleri orada olduğu sürece rahatlamış hissediyordu.

Yoongi çekiştirerek onu kapıya bırakmış ve yüzündeki müthiş gülümsemeyle onu kapıya doğru itelemişti hafifçe, sanki yuvadaki yavru kuşu uçmaya hazırlayan bir anne edasıyla. Jimin kapıyı tıklatınca adımlayarak merdivenlerden bir kat aşağı inmişti.

with spare part | yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin