Şey, bunu okuyan ve minnettar olduğum kişi, yorumlarını dört gözle bekliyorum, tamam mı? Çekinme ve benimle paylaş lütfen! ♡
xx
Okulun son dersinin bitmesini bekliyordum. Saate gözüm takılı kalmış bir şekilde yanımda oturan Taehyung'un koluma kazı çalışması yapar gibi dürtüklemesi umurumda değildi. Aşırı sıkıcı dakikalar sanki canıma kast ediyormuş gibi hissediyordum.
"Sonunda! Hadi, Seokjin Hyung'u bekletmeyelim!" Neşeyle konuştuğumda baygın baygın bana bakan Tae telefonumu göstererek bana bakmaya devam etti.
"Telefonun çalıyor. Haber vermek için uğraşıyorum iki saattir!"
Telefonumu fark etmemle Tae'ye bir şey demeden hemen cevapladım. Sınıf çok sesliydi ve duymak için bir kulağım tıkayarak milletin salak saçma dedikodularından kendimi korumaya çalıştım.
"Jimin! Bugün mesaiye kalmam gerekiyor. Anneannenle birkaç saat ilgilenebilir misin?"
"Anne Seokjin Hyung gelecekti ama..."Yerimde tepinerek kurduğum cümleyle Jungkook sınıfa girecekken Tae'yi de alıp dışarıya sürüklemeye başlamıştı.
"Biliyorum, biliyorum. Söz başka zamana izin vereceğim. Anlaştık?"
"Anlaştık." Ağlamaklı bir şekilde önden yürüyen çiftin arkasından bakıyordum. Çoğu zaman didişseler de milletin ne dediğine bakmayıp el ele yürüyebiliyorlardı. Hatta ayrı sınıfta olsalar bile teneffüsleri kıçı yapışık gibilerdi. Kıskanıyordum içten içe.
"Çocuklar, benim anneannemin yanına gitmem lazım. Başka bir zaman sizinle takılırım." Bıkkınlıkla konuşmam ve kendimi boğazlama isteğim paralel ilerliyordu.
"Hah, hiç sorun değil! Biz de zaten seni nasıl ekeriz diye plan yapıyorduk."
"Ha ha ve ha. Çok mizah yapıyorsun sen bu aralar Kim Taehyung-shi. Her neyse, sen işine bak Jimin! Başka zamana artık. Görüşürüz!"
Jungkook arkasını dönüp giderken Tae kızgın kurabiyenin triplerini arkasından topluyordu. Kim bilir ne yapmıştı yine. Eğer fazla ileri giderse Kook'un o tripleri toplatmaktan ziyade götüne sokacağından emindim.
Seokjin Hyung'a kısa bir mesaj attıktan sonra mazlum mazlum otobüs durağında beklemeye başladım. Gelen otobüse bindikten sonra anneannemi nasıl sustururum oyunu oynamaya çalıştım.
Ama genelde kaybederdim. Çünkü susmazdı. Kadın yaşına göre fazla çatlaktı. Kimi zaman beni edepsiz sorularla sıkıştırıyordu. Artık alışmıştım. Hatta annemin bile bilmediği bazı şeyler biliyordu. Kafamı cama dayadığım için çarpa çarpa geçen bir yolculuktan sonra hastanenin önündeki durakta indim.
Geçerken Namjoon Hyung'a selam vermek için acil girişinden girdim. Etrafıma bakıp beyaz önlükle zıt esmer teninin süslediği yunan tanrılarına benzeyen, gamze değil bildiğiniz yüzünde oyuk taşıyan bir adet Doktor Kim Namjoon arıyordum. Bence bulmak zor değildi.
Sonunda beyaz bir paravanın arkasında olduğunu gördüm ve çıkması için beklemeye başladım. Sanırım bir hastayla ilgileniyordu. Danışmada duran Dae Sun Noona'ya el salladım. Buradakilerle fazla yakındım. Anneannem sağ olsun.
Namjoon Hyung dalgın dalgın elindeki eldiveni çıkartırken birden önüne çıktım ve gülümseyerek selam verdim.
"Hey, korkuttun beni Jimminie!" Beni gördüğü için yüzünde oluşan yorgun gülümsemesi ve gamzeleri beni de gülümsetmişti.
"Hyung nasılsın?"
"Ah, şey...İyiyim. Neden böyle bakıyorsun?" Sıkıntılı tavrım gözünden her zamanki gibi kaçmamıştı ve onun beni bu kadar iyi tanıması içten içe iyi hissettiriyordu. Çünkü saçma aile ilişkilerim içinde boğulurken bana yardım eden kahramanlarımdandı, abimdi.