"Bu yüzden mi beni bıraktın?"
Kafasını önüne eğmiş parmaklarıyla oynarken sinirli kalmaya çalışıyordum. Başından beri anlatmasını istediğim olayları biraz önce suçlu bir çocuk gibi dökmüştü ortalığa ve ben resmen sinirli kalmak için çabalıyordum.
"Şey, Hari bana bir haftasının kaldığını ağlayarak söyleyince dayanamadım onunla bir haftayı geçirmeyi kabul ettim. Jimin, yemin ederim o bir haftadan sonra sana sarılıp bir sürü özür dileyecektim. Gerçekten her şeyi yapacaktım seni geri kazanmak için."
Mırıldanıp uzun gri kazağının kollarını avuçlarının içinde toparladı. Bol olan kazakları favorimdi ve benim üstümdeki beyaz kazak da onundu. Ona bol gelen kazağın içinde ben kayboluyordum. Burnunu çekip başını eğdiğinden önüne gelen saçlarını yüzünden çekmek amaçlı kafasını iki yana salladı.
"Peki, bunu söylemek istemiyorum ama, ya banyoda dumandan zehirlenip gitseydin? O zaman bana sarılamayıp beni bir daha göremeyecektin. Sensiz olmak düşüncesi tüylerimi bile diken diken ederken bana bunu nasıl yapabilecektin?" Kafasını kaldırıp yeni siyaha boyadığı saçlarıyla uyumlu siyah gözlerinde öyle bir ifade yakaladım ki keşke bu cümleyi kurmasaydım dedim kendi kendime. Saçlarına tezat bembeyaz ellerini, başak tarlalarının arasında ellerinde beyaz bir orakla kara başak tarlasını biçen işçiler misali saçlarının arasından geçirmişti.
"Pişmanım. Sana yemin ederim pişmanım Jimin. Bana bazı şeyler çok fazla gelmişti sadece. Sadece , biraz huzur istemiştim. Azıcık olsun düşünmemek istemiştim. Birden gözüm döndü. Hari'nin bana sarıldığı zaman üstümde olan montum ve senin nefret ettiğin sigaralarımı ateşe verirken ben de yanıyordum, güzelim."
Gözleri hafiften dolarken beraber oturduğumuz koltukta en uca kaymış ve keskin bakışlarıyla derin bir nefes almıştı. Yutkunduktan sonra hastalığı yüzünden hafifçe kızaran yanaklarında gözümü gezdirirken devam etti.
"Özür dilerim. Ben orada gebersem bile sen yalnız kalacaktın. Bunu düşündüm bilincim kaybolurken ve nefes almak için çırpınırken vücuduma giren oksijenler bile senin ismini haykırıyordu. Pişman olmuştum, en fenasından." Ben de yutkunup ona yaklaşmaya başladım. Gözlerini ağır ağır kırpıştırırken bana bakmak yerine hala oynadığı ellerine bakıyordu.
"Sen, Min Sevimsiz Yoongi, bir daha Park Sevimli Jimin'i tek falan bırakmayı bile düşünmeyeceksin." Ellerini tutup kucağıma çekerken soğukluğu yüzünden irkilmiştim. Bol kazağımı iyice çakiştirip onun kazağının kollarıyla düğümlemiştim.
Bu biraz zor olmuştu ama bitirdiğimde bana şaşkın şaşkın bakan Yoongi ile kıkırdadım. Ben geri çekilince kazaklarımızın kolları bağlı olduğu için bana doğru yanaşmak zorunda kalıyordu.
"Ölü birinin arkasından konuşmayalım, öyle değil mi?" Mırıldanırken ona döndüm.
"Şu durumdaki gibi olalım hep." Mırıldanmaya devam ettiğimde bana anlamaz şekilde baktı.
"Böyle bağlı kalalım. Bak ben geriye gidince sen de benimle geliyorsun. Sen gidersen aynı şekilde ben geliyorum. Ama bağlı olmasaydı, sen giderdin ve ben kalırdım."
Gülümseyerek bana bakarken derin bir nefes almıştım. O ise geriye yaslanarak bağlı kazak kollarından dolayı benim de onun üstüne yaslanmamı sağladı.
"O zaman seni hep böyle öpebilirim." Dudaklarıma bakarak konuşurken minik minik öpücükler kondurduğu dudaklarım istemsizce gerildi. Bağlı kollarımıza dokunmadan kazağın kollarından çıkardığı kollarıyla beni kavradı.
"Ama bu hile!" Ben onun kucağındayken ayağa kalkmasıyla sadece boynundan geçirilmiş kazağa bakarak kahkaha atmıştım. Kolları sıkıca belimi kavradığı sürece hile falan umrumda değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
with spare part | yoonmin
Fanfiction"Sen! Yedek Parçalı!" xx for all my adult children