Taehyung'un yardımıyla çıktığım yerden sonra her zamanki parkta oturup düşünmeye başlamıştım. Yapmam gereken o kadar çok şey vardi ki omuzlarım bunu taşımaktan bile korkmaya başlamıştı. Annem farklı bir dünyadaydı babam ise büyük ihtimalle vazgeçmişti. Ne beni arıyor ne de mesaj atıyordu. Annem beni görmek istemiyordu.
Sanki bir çıkmazın içindeyim ve geldiğim son çıkmaz sokakta boş boş bakıyordum etrafıma. Tek başına çıkılmayacağını biliyorum buradan. Zihnimin sınırlarını zorladığımı fark ettiğimde akşam olmuştu. Buraya geldiğimde Yoongi'yi de çağırıp şu Jaehyun olayına açıklık getirmekti amacım fakat unutmuştu aptal kafam. Güneş de annem gibi bana sırtını dönmüştü. Keskin bir baş ağrısıyla yüzümdeki kuruyan gözyaşlarını sinirle sildim. Çabalarım aynen buna benziyordu. Kuru gözyaşlarını oradaymış gibi siliyordum. Hırsımı ve öfkemi onlardan çıkarırcasına.
Kim bilir ne kadar ağlamıştım, telefonumu cebimden çıkardığım zaman gördüğüm mesajlar ve aramalar ile gülümsedim. Birileri sizi merak edince yalnız olmadığınızı anlıyordunuz. Saate gözüm kayınca annemi görmeye yaklaşık yarım saatimin kaldığını gördüm. Bilerek akşam için doktordan izin almıştım. Yoongi de orada olmalıydı ve çünkü bu hafta yeni tedavinin işe yarayıp yaramadığını test edeceklerdi. İlk onu aradım ve açmasını bekledim.
"Alo, Jimin! Anneannen endişeden ölmek üzere. Neredesin Tanrı aşkına bu saate kadar?" Nefes nefese konuşması ile istemsizce kıkırdadım.
"Sen de endişelendin mi?"
"Tabi, seni kaçık. Çabuk hastaneye gel. Geç kalacaksın anneni görmeye." Bir sorunum olduğunu bilse de yumuşayan ses tonu benim için gerçekten endişelendiğinin kanıtıydı.
"Geliyorum, Yoongi." Telefonu kapatıp anneanneme kısa bir mesaj attıktan sonra otobüse bindim. Kulaklığımı aramak için bile halim yoktu. Bu yüzden kafam hastane durağına gelene kadar otobüs camına çarpa çarpa beni ayık tutmuştu. Bu yöntem bazen işe yarayabiliyordu.
İndikten sonra ayaklarımı yere sürüye sürüye hastaneye adımlarken saçlarımı durmadan karıştırıyordum ve annemi düşünmek bile istemiyordum. Kafamı kaldırıp acil girişinin önünde volta adam tanıdık bedeni görünce beni beklediğini anlamıştım. Koşmaya başlarken bir iki kere ayağım takılsa da hızlıca Namjoon Hyung'a sarıldım. Dalmış olan adam benim kollarımla irkilmişti.
"Jimin! Merhaba."
"Merhaba, annemi görmem için geç değil, değil mi?" Gülümseyerek bana göz kırptıktan sonra elimi tutarak beni annemin odasına kadar çekiştirdi ve kartı okutmadan önce gamzelerini ortadan kaldırarak uyardı.
"Fazla ileri gitme ve anlayışlı ol lütfen. Bir de eğer şiddet-"
"Hyung, buradan seslenmek istiyorum." Şaşkınca bana baktı ama sonra anlamayarak onayladı. Elimi tutan elini daha da sıkarak gözlerimi sıkıca kapattım ve kapıya titreyen elimle bir kaç kere vurdum. Ses gelmeyince daha güçlü bir şekilde vuracaktım ki omzumda hissettiğim elle Seokjin Hyung kulağıma güven verircesine fısıldadı.
"Sadece ilaçları çok ağır ve saçları dökülmeye başladı Jimin. Ters davransa bile seni seviyor." Kafamı sallayarak daha gür bir şekilde vurdum kapıya. İçeriden yükselen ses ile kapıdan bir adım uzaklaşıp Seokjin Hyung'un göğsüne çarpmıştım.
"Defol git şuradan!" Annemi tanıyamıyordum ve dediği şeyler kalbimi kırıyordu. Dolan gözlerimle omzumdaki zarif elin baskısını hissettiğimde derin bir nefes alarak seslendim.
"Anne? Ben geldim."Sesim titriyordu. Ağlamamak için kendimi sıkıyordum. Anlayışlı olmam gereken nokta tam da buydu ama aklım almıyordu işte. İçerideki hareketliliği daha sonra da kapıya doğru gelen ayak seslerini duyuyordum. Sevinçle bir Namjoon ve Seokjin Hyung arasında gözlerimi gezdirdim. Umutla gülümsüyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
with spare part | yoonmin
Fanfiction"Sen! Yedek Parçalı!" xx for all my adult children