℘where does the time go?

5.3K 602 251
                                    

Evde sadece Hoseok ile kalmıştım. Babam ve Min Jung'un işi çıkmıştı. Kahvaltı masasına oturmuşken Hoesok'un sırtını izliyordum. Aklımda hala dün Yoongi'nin değişik yüz ifadeleri vardı. Sanki başka bir Yoongi ile tanışmıştım ve kesinlikle görüldüğü kadar neşeli değildi.

"Hey, dalmışsın!"

Gülerek karşıma oturan parlak gülüşlü çocukla teşekkür ederek önüme koyduğu kızarmış yumurtama döndüm. Onunla fazla konuşmamıştım. Aslında çekiniyordum.

"Neden hiç konuşmuyorsun?"

"Bilmem. İlk defa babamın sevgilisinin oğlu ile bir masada tekim."

"Ah, sana hak veriyorum. Buraya kalmam için annem çok uğraştı. Aslında fazla inatçılık ettim ve gelmeyeceğimi söyledim. Bilirsin, biriyle sevgili olması değişik geliyor. Hatta haftaya nikah töreni olmasa gelmeyi kabul etmezdim."

"Nikah töreni mi!"

Bana neden söylememişti. Annem bunu duyunca nasıl olacaktı? Bir an annemin ağlarken olan görüntüleri beynime dolunca duraksadım. Tüylerim diken diken olmuştu. Masadan kalktığım gibi çantamı alarak ayakkabılarıma koşturdum. Bir yandan da telefondan annemi arıyordum.

"Benim gitmem lazım okula geç kalmak istemiyorum. Kahvaltı için teşekkürler!"

Bahçe kapısından çıkarken annem hala açmamıştı ve endişeleniyorum. Hoseok arkamdan el sallarken gülümseyerek bende salladım. Yakındaki otobüs durağına vardığımda annem üçüncü aramamı cevaplamıştı.

"Anne nasılsın?"

"Sakin ol, iyiyim Jimin. Bir şey mi oldu?"Bu cümlesinden hiçbir şeyden haberi olmadığını anladım. Derin bir nefes alırken bir şeyler uydurdum.

"Ah, hayır. Kabus gördüm sadece. Nasıl olduğunu öğrenmek istedim. Otobüs geliyor gitmem lazım anne. Seni seviyorum."

"Ben de seni seviyorum."

Otobüste yerleştiğimde düşüncelerle boğuşurken annemi nasıl en az hasarla bunu atlatmasını sağlayabilirim diye kendimi yiyordum. Gözlerimi kapattım ve kafamı cama yasladım. İç çektikten sonra babamın yeni bir ailesi olacağı gerçeğiyle yüzleşmem lazımdı.

Dolabımdan matematik kitabını aldıktan sonra titreyen telefonumla Yoongi'nin aradığını gördüm. Yürürken açtım ama neden aradığını kestiremiyordum.

"Jimin, senden bir şey isteyebilir miyim?"Normalden boğuk sesini duyunca anlamlandıramadım.

"Günaydın. Tabi."

"Şey,günaydın. Kusura bakma. Sadece benim sınıfımdan, D-11'den, Kang Dae'den biyoloji notu isteyip bana getirebilir misin çıkışta?"

"Okula gelmedin mi sen?"

"Hayır. Gelemeyeceğim. Kendimi iyi hissetmiyorum da."

"Anladım. Geçmiş olsun! İyice dinlen. Çıkışta görüşürüz."

Telefonu kapattığım anda tencere gibi kaynayan sınıf sinirimi bozmuştu. Yine bir dedikodu bulmuşlardı anlaşılan. Kulaklarımı tıkayarak yerime geçtim ve Tae'nin saçımı çekip beni deli etmesi üzerine berbat bir okul günü daha başlamış oldu.

"Duydunuz mu? Bildiğin atlamış dokuz katlı bir binadan. Ne yaşadı kim bilir? İki gün sonra cenaze töreni var. Katılalım mı?"

Arkamda konuşan kıza dönüp merakla kimin atladığını sordum. Bana gözlerini büyüterek Sang Sunyeon olduğunu söyleyince fotoğrafını göstermesini istedim.

with spare part | yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin