Yüzlerimiz arasında bir karışlık mesafe kalmışken sertçe bir kez daha yutkundum. Daha sonrasında gözlerinde olan gözlerim nedense farklı bir şey arıyordu onda. Aslında normal bir bakışma sayılmayacak kadar farklıydı. Ne demem veya yapmam gerektiğini bilmiyordum.
Bana biraz daha yaklaşmasıyla soluğunu çenemde hissediyordum. Kasılan midem ile bazı şeyleri anlamaya çalışan beynim, kalbim için cenaze töreni düzenliyordu. Elimi yavaşça kaldırdım ve onun koltuğa destek aldığı koluna tutundum.
Çalan telefonum umurumda değildi. Dikkatimi dağıtan beyaz tenli çocuğa karışmak üzereydim.
Onun gözleri, kesik nefeslerimin onun tenine çarpmasını sağlayan ayrık dudaklarıma düşmüştü. Bir süre sonra gözlerim ve dudaklarımda mekik dokuması kararsızlığını gösteriyordu. Ben ise sadece bekliyordum. Bütün düşüncelerim tek bir sonuca varmak üzereydi.
"Jimin, bana izin verir misin?"Fısıldaması beni titretirken ardından hemen açıklama yapmıştı.
"Kesinleştirmem gereken bir şey var. Bunun tek yolu da senden geçiyor gibi hissediyorum." Üstüme eğilen vücudunu koltuğa itekleyip kollarımı boynuna atmamla birden kendimi kucağında bulmuştum. Bacaklarım iki yanından sarkarken çevikliği beni şaşırtmıştı. Elinden birini belime diğerini boynuma doğru, elmacık kemiklerimin üstüne baş parmağı gelecek şekilde yerleştirmişti.
"İzin verirsem, kararın kesinleşmiş olur mu?" Ben de onun gibi fısıldarken kucağında olduğuma göre çoktan izin vermiştim. İkimizin de telefon zil sesleri birbirine karışırken bu sadece kalp çarpıntımıza ek bir melodiydi.
Kararsızlığı beni korkutuyordu. Kızlardan hoşlanmıyor muydu? Neden benimle öpüşmesi her şeyi çözecek gibi bakıyordu? Beni öpüp Hari'ye geri döner miydi?
Ona doğru eğilen bendim bu sefer. Gözümü kapatmıştım ama sanki duymam gereken bir şey olduğu için kulaklarımı açık bırakmıştım. Birazdan onların da duyacağını sanmıyordum.
"Jimin, izin verdiğin için teşekkür-"
Dudaklarımız o konuşurken temas ettiği için ikimiz de durup titremiştik. Sonrasında belimdeki eli sıkılaşarak beni daha iyi kavradığı gibi alt dudağımı da kavramıştı dudaklarıyla.
Bir an duraksadım. Dudakları adeta dudaklarıma sarılmıştı. Buna öpüşme diyemezdim. Bir şeylerin cevabını arar gibiydi. Ben ise sadece ona kapımı aralamıştım.
Alt dudağımı yumuşakça bıraktığında ayrılacağını düşünmüştüm. Ama derin bir nefes aldıktan sonra üst dudağımı sarmalamıştı. Ben ise daha önce böyle bir şey yaşamadığım için içimde patlayan bir şeyler besliyordum. Ona karşılık vermiyordum. Veremiyordum.
Boynunda olan ellerim saçlarına doğru yol alırken belimdeki tek eli de yüzüme çıkmıştı. İki eliyle beni sıkıca kavramışken kafasını sağa eğince daha rahat bir alan yaratmıştı kendisine. Ben ise yeni yeni kendime gelip ensesindeki bir tutam saça tutundum.
Öylece durup dudakları dudaklarımdayken o ne soluyorsa ben de onu içime çekip oksijenim olarak vücuduma kabul ediyordum.
Ne kadar bilmiyorum ama uzun bir süre sayacağım kadar öyle durmuştuk. Gözlerimi hafifçe aralayıp onun ifadesini süzdüm.
Hafif çatılmış kaşları gevşerken alnında parlayan ter tabakası kendini belli ediyordu. Beyaz teni üzerindeki sıyrıklar ve morluklar çene hattının keskinliğini saklayamıyordu. Güzelliği karşısında neredeyse gözlerim dolacaktı.
Gözlerimi sıkıca geri kapattım ve ilk hareketliliği ben başlattım. Çekingence üst dudağını emdiğimde sanki içindeki savaşı bitirmiş gibi birden bana hızlı bir şekilde karşılık verdi. Gülümsediğini hissederken neden güldüğünü sorgulamadım bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
with spare part | yoonmin
Fanfiction"Sen! Yedek Parçalı!" xx for all my adult children