Oturduğum koltukta minicik olmuş Yoongi'nin gelmesini bekliyordum. Bir yandan da elimdeki telefonda olan resimleri inceleyip duruyordum. Tanrım, biz neyin içindeydik?
Yaklaşık bir saat olmuşken hala öylece bekliyordum. Yere atılmış albümler ve içimden hala onun adını sayıklamaya devam ederken yalnız kalmaktan ne kadar nefret ettiğimi bir kez daha fark etmiştim. Ev çok sessizdi ve kalbim de ıssız.
Onu yine aramayı denemiştim ama hep meşgule almıştı. Benim meraktan ölmemi falan istiyordu sanırım. Birden duyduğum kapı sesiyle yerimde doğruldum. İçeriye gelen aksak adımlarla gözlerim dolmuştu bile. Ona bir şeyler olmuştu işte. Elindeki kağıt parçalarını sehpanın üzerine gelişi güzel bırakırken dağınık adamı gözlerimle takip ediyordum. Çok şükür, görünürde incinen bir yanı yoktu.
"Yoongi? Bunlar ne?"
Gözleri benimle kesiştiği gibi hızla yanımda bitip beni kucaklayan bu güzel kalpli adama kızgındım. Hem de çok. Ama öyle güzel yaslamıştı ki beni kendine, çıtımı çıkaramıyordum. Saçlarımda hissettiğim dudaklarıyla kendimi bırakıvermiştim.
"Üniversite başvurusu için bir iki müsvedde." Kısık sesi sanki hiçbir şeyi anlatmak istemez gibiydi. Bundandı kısa kesmesi ama bana böyle davranınca istemeden alınıyordum.
Görünürde bir şeyinin olmaması onun yaraları olmadığı anlamına gelmezdi. Belli ki bir şeyler olmuştu ve benden gün gibi gizliyordu. İçimi çekerken beni sarmalamasıyla ona sokuldukça gözyaşlarımın arasında kayboluyordum. Onu özlemiştim.
"Üzgünüm, Jimin-ah. Çok üzgünüm. Ağlamasana, gözyaşların en çok gülücüklerinin yanından süzülürken güzel."
Bir hışımla ondan ayrıldıktan sonra sinirle saçlarımı karıştırdım. Kararmaya yüz tutmuş günün zarif ışıkları yüzünden akarken ona bakmak ve sinirli kalmak çok zordu. İnat etmiştim bir kere ve beni böyle yalnız bırakmasını hemen unutmayacaktım. Yani, en azından deneyecektim.
Seviştiğimiz günün ardından beni öylece bırakması ve benden bir şeyler saklaması beni kırmıştı. Benim iyiliğim için olsa bile benden bir şey saklaması beni üzüyordu. Her şeyin üstesinden beraber gelelim istiyordum. Gerçek bir aile gibi hissedebilirdim böylelikle. Bir şey demeden ve ona bakmadan yatak odamıza geçip yatağımızın içine iyice gömüldüm. Odaya girmemişti. Ne bir ses ne bir seda vardı. Düşünceli görünen hali beni büyük ölçüde yumuşatmıştı.
Yaklaşık on dakikadan sonra telefon sesi işitmiştim. Kısa cevaplar veren Yoongi'yi duysam da merak etmiyordum. Büyük ihtimalle Jaehyun ile konuşuyordu. Sinir bütün hücreme yayılırken sakin kalmaya çalıştım. Ne zaman sinirle bir iş yapsam sonunda ya kırılıyor ya kırıyordum.
Yoongi'yi kırmak ise isteyeceğim şeylerin sonunda yer alıyordu.
İçeriden ses gelmezken meraklanmaya başlamıştım ama inatla örtüye daha sıkı sarıldım. Birden bir şeyin kırılma sesi gelince şokla yerimde doğruldum ve koşarak salona girdim. Ellerinin arasında kafasını tutan sevgilim koltukta oturuyordu. Kafamı çevirince zavallı biblolarımdan birinin parça parça olduğunu gördüm.
Yanına otururken koltukta ekranı açık olan telefonu dikkatimi çekti. Elime aldığımda bana gösterdiği fotoğrafların birçok farklı açıdan çekilmiş halleri olduğunu gördüm. Siyah taktığı şapkadan göründüğü kadarıyla Yoongi'ye aşırı benziyordu bu adam. Büyütüp dikkatle bakarken şaşırmaktan kendimi alamıyordum. Uzun boyu Yoongi'den ziyade fotoğraflarda gördüğüm YoonKi'ye daha da benziyordu.
Odada yankılanan derin bir nefes sesinden sonra konuşmaya başlayan titreyen sesi içimin burkulmasını sağlamıştı.
"Ben hastanede bütün evraklara yeniden baktım, Jimin. Babamı arayıp iğrenç sorular sormak zorunda kaldım. O hala ölü." Titreyen elleriyle yüzünü sıvazlarken onun suratına daha yakından odaklanıp sordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
with spare part | yoonmin
Fanfiction"Sen! Yedek Parçalı!" xx for all my adult children