"Ya! Anneanne ne diyorsun?"
Şok olmuştum. Harbiden bazen ona her şeyi anlattığım için pişman oluyordum. Biseksüel olduğumu biliyordu ve bana hiçbir kızın bakmayacağını düşünüp erkek aramamı söylüyordu.
"Kızma hemen eğri dişlim benim. Ben senin yaşındayken fındıkları bırak cevizleri kırmaya başlamıştım. Eh, tabi cezamda senin annen oldu." Huysuzca sonunu tamamladığında yeni başladığımızı fark ediyordum.
"Ben ki, Choi Sun Mi, eşcinsel bir kocam vardı. Güzelliğimi sen düşün artık."
Şok olmuş bir şekilde ona bakarken gülümsedi ve kolunu telefonuna uzattı. Biraz karıştırdıktan sonra bana çevirdi. Açıkçası tam on üç dakika sonra bahçeye çıkma saati geliyordu ve dışarıda Yoongi'yi görme ihtimali aklıma düşüyordu.
Telefonu elime alıp siyah beyaz fotoğraflara bakarken bir tane renkli görmemle nutkum tutuldu. Bu düşündüğüm şey olamazdı değil mi?
"Sağdaki afet benim. Yanımdaki annem. Soldaki ise ruhu şu anda cehennemde olan büyükbaban."
Neden böyle dediğini biliyordum. Onu aldatmıştı. Bir erkekle. Açıklaması ise anneannemin davranışlarının çılgınca olması. Oysa hayat biraz çılgın olunca güzeldi bana göre. Şu anda yılların getirdiği kırışıklıkları olabilirdi ama güzeldi. Makyaj yapmadığı sürece. İlginç bir şekilde makyaj yapmayınca daha güzeldi.
"Dışarıya çıkmadan önce bana anlatacağın bir şeyler var sanki. Dinliyorum."
Beni çok iyi tanıyordu o yüzden direnmeden iç çekerek anlattım ve onu bu gün Namjoon Hyung ona pansuman yaparken gördüğümü de söyledim. Sadece onu kurtaramadığım için ağır bir vicdan azabı çekiyordum.
"Bahçeye çıkarken bana göster bakalım şu beyaz tenli pamuk prensi. Merak ettim ayol."
Onun böyle konuşmasına gülerken anneannemin birden ciddileşmesi yüzünden put gibi kalmıştım.
"Sana biraz bakım yaparsak beni bile bu kalçalarla sollarsın, evlat. Mesela şu saçlarının rengiyle oynasak, biraz cilt bakımı... Al sana-"
"Aaa, bahçeye çıkma zamanı gelmiş!"Yapmacık bir şaşırma ile hemen hemşire çağırmak için olan düğmeye bastım.Elinden kurtulmuştum şimdilik. İçeriye hemşireyle beraber Namjoon Hyung girince anneannem bana dediklerini çoktan unutmuştu.
"Joonie, nasılsın evladım? Geniş omuzlu hanım bey evladım nerede? İkiniz beraber gelirdiniz. Hem ben sana demedim mi ameliyatlardan sonra alyansını tak diye?" Ünvan kullanmakta baya sıkıntı çektiğini düşünerek gözlerimi kısıp garip bir ifadeyle kurdukları diyaloğu dinliyordum.
"Sabah bir farkıydı. Bir tripler falan." Kafası karışık olan hyung yüzüğü ile oynarken dalgınca konuşunca anneannem kocaman kahkaha attı.
"Şapşal oğlan, Seokjin evladım bunlara çok önem veriyor ve kırılgan. Mutlaka gönlünü al."
"Tabi ya, bu yüzden bana trip attı... Çok teşekkürler! Ben onun gönlünü en güzel şekilde alacağım merak etmeyin." Aydınlanmış ifadesi, koman gülümsemesi ve onun izinden şaşmayan derin gamzeleri ile çok tatlı görünüyordu.
Gamzelerini gözüme sokarcasına gülümserken tekerlekli sandalyeye yerleştirilen anneannemi bahçeye çıkarmak için sohbet ederek hareket ettirmeye başladı.
Bungee jumping yaptıktan sonra kalp çarpıntısı sebebiyle hastaneye yatırılan anneannem turp gibiydi. Sadece bir hafta daha kalacaktı hastanede.
Asansöre binecekken tam asansörü beklediğimiz yerin karşısında, psikiyatri servisinin önünde bekleyen çocuğa bakarken anneannemi dürttüm. Gözümle işaret ederken anneannem gözlerini kısıp alıcı gözüyle bakmaya başladı.
Ben ise başını ellerinin arasına almış düşünen gence takılı kalmıştım. Asansöre binip kapısı kapanana kadar sadece bakmıştım.
○○○
Bahçede çiçeklerin arasına oturmuş anneannemle sohbet eden Namjoon Hyung'u uzaktan izliyordum. Onu da kıskanıyordum. Çünkü sevdiği kişiyle evliydi, yakışıklıydı, mesleği süperdi.
Bir gün onun ulaştığı yerde olacaktım ama anneannemin dediği gibi ders çalışmaya zaman bulduğum gibi biraz kendime de bakmalıydım sanırım. Okulda on ikinciydim. Bu gibi olayları gördükçe güzel bir gelecek için hırslanıp ders çalışıyordum.
Eve gidip ders başına oturmak için yanıp tutuşmaya başlamıştım. Ayağa kalkıp anneanneme ve Namjoon Hyung'a sarıldım. Veda ettikten sonra çantamı anneannemin odasından almak için koşarak hastaneye girdim. Dışarıda yaklaşık iki saat harcamıştık. Hava kararmaya yakındı. Asansörden inince hala aynı pozisyonda duran Yoongi ile karşılaştım.
Milim kıpırdamamıştı. Bana çok değişik gelen bu şeyle odadan çantamı alıp çıktım. Asansöre binerken bir hemşire gelip ona bir şeyler söyledi. O ise gülümseyerek baş salladı ve benim bindiğim asansöre doğru hızla yürümeye başladı.
Asansöre bineceğini anlayınca elimi asansör kapısına koyup onun için kapıyı tuttum. Gülümsemesi beni büyülemişti sanki. Küçük gözleri kaybolup diş etlerini göstermesi bir an başka biri gibi görünmesini sağlamıştı.
Bana teşekkür edip tuşlara baktı ama basmadı. Sanırım aynı yere indiğimiz için başka bir tuşa basmamıştı. Çalan telefonunu açmasıyla kulaklarım onu dinlemek için kabarmıştı bile.
"Sana kaç kere diyeceğim. Gelmeyeceğim okula falan! Salak insanların salak sözlerini duymak istemiyorum. Sadece biraz uyumam ve Yoonmi ile ilgilenmem lazım. Görüşürüz."
Sinirle konuşması ile açılan kapıdan ilk önce asansörü o terk etti. Şimdi duyduklarım, okuldaki dolanan dedikoduların yanlış olduğunu düşündürüyordu. Açıkçası bir sürü saçma sapan şey duymuştum ister istemez. Gerçek yüzünü ise aşırı derecede merak ediyordum.
○○○
Hastanedeki karşılaşmamızın üzerinden iki gün geçmişti ve ben Yoongi halkında bir sürü araştırma yapmıştım okulda. Mesela derslerinin gayet iyi olduğunu öğrenmiştim onun sınıfındaki bir kızdan. Okul dokuzuncusuydu.
Açıkçası üç gündür okula gelmediğinden bu ay olan sınavlarda eksikliklerinden dolayı sıralaması düşecek gibi duruyordu.
Yine aynı sokaktan geçerken önlüğünü giymiş masalara gülerek eğlenerek ilgilenen çocuğa baktım. Okulda her zaman gülümseyen ve eğlenen bir çocukmuş. Sanırım ben onu okulda görmediğim için bilmiyordum. Onun sınıfından bir kız bana onunla uzaktan izlediği her şeyi anlatırken sanki başka bir evrendeymiş gibiydi. Merakım üst seviyede olmasa o salak kızı duvara tablo diye asacaktım.
Kulaklığımı kulaklarımdan çıkarıp yolunun karşısındaki Yoongi'nin yavru köpeğine baktım. Sanki bakışlarımı hissetmiş gibi kafenin önündeki küçük kulübesinden çıkarak bana doğru havladı. Minik ve tatlı şeylere zaafım vardı. Ona gülümseyip el sallarken birden olduğu yerden fırlayıp minik patilerini nazik nazik yere vura vura bana koşmaya başladı.
Yürürken bile alıp içine sokmak isteyeceğim tatlılıktaydı. Bu yüzden gülümsememi büyütüp ben de ona yaklaşmaya başladım. Henüz yeni kaldırımdan inmişken dikkatim birden gelen yüksek sesle dağıldı.
Yoldan köpeğe doğru gelen aracın farları ve kornaları arasında bilincimi arıyordum. Beni terk etmişti.
Yaklaşık on saniye içinde, kaşla göz arasında, kendimi köpeğe doğru koşarken bulmuştum.
xx
ŞİMDİ OKUDUĞUN
with spare part | yoonmin
أدب الهواة"Sen! Yedek Parçalı!" xx for all my adult children