fazlasıyla amatör yazılmış bir fanfiction'ım bu kitap. Anısı olduğundan ve ilk kitabım olduğundan kaldırmayacağım. Yazım hatalarını, anlatım bozukluklarını varsa -ki var- görmezden gelirseniz mutlu olurum <3
-üşenmediğim bir zaman diliminde düzenleyeceğim.
İyi okumalar :)
🖤
-190419
Beni pembe düşlerimden ayırıp Jacob'dan uzaklaştıran kapıdaki kişiye 70. küfrümü ve saymayı bıraktığım sayıdaki bedduamı da gönderip homurdanarak kapıyı açtım. Karşımda bana sırıtarak bakan Koray'ı görmek, yüzüne kusma isteğimi ayağa kaldırmıştı. Kapıyı kapatacağım sırada kolunu kapıya yaslayınca pes edip parmağımı ona doğru salladım. "Misafir sayılmazsın. Beni uyandırmadığın sürece istediğini yap." dedim ve tekrar sıcak yatağıma döndüm. Daha sabahın 11'iydi yahu! Ne istiyorlardı benden ve Jacob'ımdan? |||Gürültülü bir şekilde tekrar kapım açıldığında umursamadım. Ta ki yanıma biri yatıp beni itmeye çalışıncaya kadar! Gözlerimi kısıp Koray'a baktım "bana bak çocuk, burdan kalkıp defolman için 3 saniyen var. Ondan sonra olacaklardan sorumlu değilim çünkü!" Omuz silktiğinde onu tekmeleyerek itmeye çalıştım. "D-Duru!" diye bağırdı yataktan düşerken. "Uykum kaçtı slak çocuk!" diye cırladım. "Bana kahvaltı hazırla. Açım." Alayla ona baktım "nah"
Koray 4 yaşımdan beri kankamdı. İkimiz küçükken sitenin parkında oyun oynayan çocuklara gıcıklık yapıp kaçardık. Aslında biz kaçmazdık. Benden 4 yaş büyük ablam ve Koray'ın abisi bize yardım ederdi desek daha doğru olur. "Bana kahvaltı hazırlamazsan sana mutluluktan ayın üzerinde kamp kurdurtacak haberi söylemem." Koray bunu diyorsa kesin çok önemli bişey olmalı.
Homurdanarak mutfağa gittim. Yumurta ve sütü çırpıp önler yaparken bir yandan da salatalık doğruyordum. Kızartma makinesine 2 dilim ekmek koyup kahvaltılıkları öldürücü bakışlarım eşliğinde masaya dizdim. Dolaptaki portakal suyunu da bardaklara döktükten sonra omleti tabaklara koyup onu da masaya koydum. "Ee anlatacak mısın artık?" dedim. Sesimden bıkkınlık akıyordu. "Teog puanları sitede yazıyor. Ve senin puanın" tepkimi bekler gibi bana baktığında ben ne tepki vereceğimi bilemiyordum bile.
Birden kalbim sıkıştı heyecandan. Ama bir yandan da deli gibi korkuyordum. Ben 2 senedir teog odaklı çalışıyordum. Ama bunun sebebi iyi bir okul tutturmak gibi şeyler değildi. Tek sebebi, ablam ve Koray'ın abisi Emirhan'ın teogu tutturursak Amerika'da okuyacağımıza söz vermeleriydi. Koray'ın ailesinin durumu oldukça iyiydi ve ailesi onları zaten Amerika'da okutmak istiyordu. Ablamın puanları ise zaten fazlasıyla iyiydi. Tek soru işareti olarak ben kalıyordum. Ve hepsinin de bildiği gibi Amerika'ya gitmek istememin tek sebebi Jacob Sartorius adındaki kalbimdeki odaya yerleşmiş olan, ve sanırım ayrılmaya da hiç niyeti olmayan tatlı çocuktu. Hayır, bu fanlık değildi. Bu.. Bu çok farklıydı. Çoğu insan tanımadığı insanlarla yan yana gelince ne konuşacağını bilemezlerdi ama ben Jacob'la karşılaşsam onunla sanki uzun yıllardır tanışıyormuşuz gibi konuşabileceğimize inanıyordum.
"Puanını merak etmiyor musun?" Başımı salladım. Yüzünde üzgünlük mü vardı onun? Ah, lanet olsun! Kesin başaramaştım. "Söyle artık!" diye bağırdım. "483!" diye bağırdığında bir an algılayamadım. Daha sonra ise çığlığım evi hatta siteyi inletti. Gözlerimden akan sevinç yaşlarını durduramıyordum. Siliyordum ama yerini yenileri dolduruyordu. Koray bana sarıldığında bende titreyen kollarımı ona sardım."Ben.. Başardım. Kazandım.."
Selam! Ben geldiğm evt inş ilk bölümü beğenmişsinizdir. Amerika'da TEOG nalaka amk derseniz notlarının orda da geçerli. Yorumlarınızı alıyım tşq byeüğ😘