-14. Bölüm

314 45 11
                                    

Yol boyunca Jacob'la konuşmamaya özen gösterdim. Zaten o da benle iletişime geçmek adına bir adım atmamıştı. Evlerinin önünde durduk. Jacob anahtarıyla kapıyı açtı ve içeri girdik. "Anne! Biz geldik" Jacob'ın annesi (Şuan Jacob'ın anası dememek için zor tutuyorum kendimi bu gereksiz şeysi de söylediğime göre hikayeye devam edebilirsiniz tabii hala benim saçmalamama katlanıp çıkmadıysanız -aysu) bana bakarak gülümsedi ve konuşmaya başladı. "Merhaba Duru" "merhaba bayan Sartorius" daha sonra sıradan bir sohpet ettik. Daha yeni tanıdığım -üstelik kendimden büyük- biriyle konuşurken saçma bir şekilde tedirgin olurdum. Bu yüzden Jacob'ın beni kurtarmasını diledim. Ona kendi kendime -çünkü o beni umursamıyor- trip atıyor olabilirdim ama şuan beni kurtarabilecek tek kişinin o olduğuna karar vermiştim. Evet triplerimi sonraya ertelemek gibi zekiliklerim de vardır. Neyse. Aslında beni Jacob'ın kurtarması mantıklı olurdu ama onun yerine kapı çaldı. Bayan Sartorius kapıyı açmaya giderken Jacob'ın tekli koltukta ilginç bir şekilde yattığını (evet o boyla tekli koltukta yoğamına) gördüm. Daha önce Jacob'ların evine gelmiştim ve hatta onlarda kalmıştık ama ailesiyle tanışmamıştık. Emirhan abi, ablam ve Jacob'ın annesi bahçeye geçince Koray, Jacob ve ben kalmıştık sadece. Kimse konuşmuyordu ve bu sessizlik bana fazla gelince yine o sessizliği bozan ben oldum. "Hadi birşeyler yapalım" jacob kısa bir anlığına bana baktıktan sonra telefonuna geri döndü. Inşşallah telefonun kırılsın. "Ne yapsak?" dedi Koray koltukta bağdaş kurarken. Sonunda Jacob aramıza döndü ve mantıklı bir fikir sundu. "Bizimkileri çağıralım. Birşeyler yaparız" Koray kabul edince bende çıkıntılık yapmamak için kabul ettim. Jacob Ariel'i, Johnny'i, Lauren'ı, Morgan'ı, Jack'i, Mark'ı çağırırken bende Adrian'ı aradım. "Selam, şey diyecektim hani birşeyler yapacaktık ya.. Iğm diyorum ki Jacob'lara gelir misin?" Kesinlikle saçma cümleler kurup konuşamamak konusunda da her gereksiz şeyde olduğu gibi üstüme birini tanımıyordum. Neyse ki Adrian ne demek istediğimi anlamıştı. "Konum at yarım saate ordayım" telefonu kapatacakken aklıma Ross geldi. "Bende Ross'un numarası yok onu da çağırır mısın?" Jacob'ın annesi ve ablamlar dışarı çıkmaya karar verip deniz kenarına gitmişlerdi. Onlar gittikten yaklaşık 5 dakika sonra da nerdeyse herkes gelmişti. Onlardan sonra da Ross ve Adrian geldi. Jacob'ın Adrian'dan memnun olmadığı belliydi ama onun beni umursamadığı gibi bende onu umursamadım. Içeri geçeceğimiz sırada kapı çaldı. Herkes burdaydı oysa ki. Değil mi? İçeriye gülüşerek gelen Luna ve Jacob'a bakakalmıştım. Herkes gayet normal hayatına devam ederken ben sadece bakıyordum. "Ee
napalım?" Ariel ayağa kalktı ve "oyun oynasak?" diğe bir fikir ortaya attı. Jacob göz devirsede diğerleri kabul edince fikir onaylandı. "Ne oynayacağız?" diye sorduğumda Mark sinsi bir gülüşle beraber "şişe çevirmece!" dedi. Klişe miydi azcık ne? Salonun ortasında bir daire oluşturduk. Jacob bir boş şişe getirip ortaya koydu. Mark şişeyi hızla Jacobdan kurtardıktan sonra hepimize bakıp şişeyi çevirdi. Kesinlikle favorim bu çocuk dwlljjshk şişe Lauren ve benim aramda durdu. "Soruyorum" dedi düşündüğünü belli eden mırıltılar çıkarırken. "Buldum! Adrian'ı öp," Jacob'ın gözlerinin öfkeyle karardığını gördüm. Lauren Jacob'ın bakışlarını fark edince telaşla "yanağından yani" diye ekledi. Benim için sorun olmazdı. Adrian'a baktığımda yüzünde bir gülümsemenin bulunduğunu gördüm. Omuz silkip yanına yaklaştım ve dudaklarım yanağıyla birleşmeden 2 salise önce bir kırılma sesi geldi. Hepimiz ne olduğunu anlamamış bir şekilde sesin geldiği tarafa baktığımızda yere düşen vazoyu gördük. Yanında duran Jacob vazo'ya bakıyordu. "Elim çarptı" dedi kızgın bakışları gözlerime değerken. Niye kızıyordu ki? O lunayla birbirlerine sırnaşırken ben kızmış mıydım? Tamam belki birazcık. Neyse bu konuyu sonra tartışırız. Luna ayağa kalkıp Jacob'ın elini tuttu ve elinin üstüne baktı. "Iyi misin?" Daha sonra boştaki eli kulağının arkasındaki saçlara gitti. Bedenim buz kesmişti. Nefes alsam ciğerlerim inkar edip havayı tekrar serbest bırakacakmış gibi hissediyordum. Ben mi kendimi fazla önemsemeye başlamıştım? Kendimi Jacoba yakın görerek hata yapıyordum. Ben kimdim ki? O Luna Blaise'ydı. Yan yana gelsek ben görünmez olurdum. Bu kez kalbimi sıkıştıran o eller, tırnaklarını saplamaya başlamıştı. Bu acı dayanılımazdı. Jacob'ın gözleri kısa bir anlığına bana baktı. Ama hemen sonra Luna'nınkilerle buluştu ve ona güzel bir gülüş bahşetti. Adrian'ın ve Koray'ın bana baktığını hissedebiliyordum. "Eve gidiyorum ben. Adrian, gelmek ister misin?" Adrian cevap vermeden ayağa kalktı. Daha sonra salon biz gidene kadar ölüm sessizliğine gömüldü. Aynı benim umutlarım gibi. Umutlar.. Solmaya yüz tutmuş bir çiçeğin tek umudu; yeşermen, ince bir filizdir. Benim umudum olan onun gülümsemeleri de, aynı o filiz kadar güçsüz ve görünmezdi. O filizde kopunca kısa bir süre sonra çiçek solar. Onu hayata döndürecek can suyu verilmezse artık bu hayatta değildir. Görüntüsünü kimse umursamaz. Bende böyleydim işte. Ruhum ölmüş, hatta mezarına gömülmüştü. Mezarını kendi ellerimle kazmıştım ben. Onun hayatıma girmesine izin vermek, yaptığım tek ve en büyük hataydı. Ölmeyi kendim seçmiştim...

Bölüm azcık gecikti ama neyse. Bu arada iyi bayramlağğrr💕 ığm nefese napıyonuz dnjsfkkaldkwldlwlld tamam saçmalıyorum yazcak şey bulamadım gece 1-2 gibi YB atarım byeüğğ💜

the only truth • js. Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin