Medyadaki şarkıyı dinleyebilirsiniz ^-^
Yazardan:
"hayır!" dedi çocuk elini sinirle saçlarından geçirirken. "lanet olsun, yani siz Duru'yla birlikte değildiniz öyle mi?"
"saçmalamayı kes tabii ki değildik!"
çocuğun içini tarif edilmesi zor bir acı kapladı. Ona ettiği hakaretlerden sonra öylece ona dönmek istediğini söyleyemezdi. Zaten söylese bile, Duru'nun kabul etmesi imkansızdı. Söylediği şeyler yutulur türden değildi çünkü.
Masanın üstündeki bardağı yere fırlattığında arkadaşı onu sakinleştirmek için birşeyler söylemeye başladı ama çocuğun duyduğu söylenemezdi.
Sahroş gibi hissediyordu. Mantıklı düşünemiyordu. Sanki herşey onunlayken anlamlıydı. Şimdi o yoktu. Kendini en yakını ölmüş 5 yaşındaki çocuk gibi hissediyordu. İçinde birşeyler parçalara ayrılırken, en çok koyan da bunun olmasına kendinin sebep olmuş olmasıydı.
İstemeyerek izin vermişti gitmesine, şimdi hata yaptığı anlamıştı. Geri dönmek istedi.
Biliyordu çünkü,
onsuz nefes alamazdı.
Eksiz kalırdı.
Onsuz olmazdı.
olmasındı.
"beni bile bile öldürme güzelim, gitme.."
*
Ağlamaktan gözlerim acıyordu, ne zamandır yemek yemiyorum, onu da bilmiyordum ama hiçbirşey umrumda değildi. Aslında bana söyledikleri de umrumda değildi. Ne de olsa insan kızgınken ağzına geleni söylerdi değil mi? Benim için önemli olan bunu yapabileceğime inanmış olmasıydı. Bana güvenmemişti. Ama bildiğim bir şey vardı, o da eğer geri gelirse koşarak ona döneceğimdi. Bu huyumdan nefret etsem de yapıcak birşey yoktu, alıştığım şeyden vazgeçemiyordum. Ve ben ona olması gerekenden çok daha fazla alışmıştım.
Odamın kapısı birden açıldığında arkamı dönmeden "git lütfen Ross. Konuşmak istemiyorum."dedim.
"hey, benim Duru, girebilir miyim?"
Gelenin Adrian olduğunu gördüğümde biraz da olsa şaşırmıştım.
"girebilirsin" dedim tebessüm etmeye çalışarak.
İçeri geçip kapayı kapattı. Bende yatakta oturur pozisyona geçtim.
"iyi misin?"
Omuz silktim. "bu çok mu önemli?"
Kaşlarını çatarak bana baktı. "evet önemli. Sen bizim için önemlisin Duru"
Dudağımı ısırdım ve boğuk çıkan sesimle "onun için de öyle miyim peki?" diye sordum. Bana sarıldığında bende kollarımı ona sardım ve tişörtünü sıkmaya başladım. Sessizce ağlıyordum. Bir nedeni yoktu. Sadece aklıma o geldiğinde göz yaşlarım birikmeye başlıyordu.
"bak Duru, beni neyin olarak görürsen gör. İstersen yakın bi arkadaşın istersen sana değer veren herhangi biri. Sadece şunu unutma, seni kararların yüzünden asla suçlamam. Ondan nefret etsem bile. Senin hep yanında olacağım."
"teşekkür ederim.."
"biraz dışarı çıkıp nefes almak ister misin?"
*
Güneşin batmasına az bir zaman kalmıştı. Deniz sakin sayılırdı ama suyun soğuk olduğu belliydi. Hırkamın koluna gözlerimi sildim ve iskeleye doğru koştum. Adrian da arkamdan geliyordu. Sanırım koşmak rahatlatıyordu. Nerden bu kanıya vardım bilmiyordum ama öyle gibiydi. İskelenin en ucuna vardığımda biraz eğilip suya düşen yansımama baktım. Korkunç görünüyordum. Saçlarım dağınıktı ve göz altlarım kızarmıştı.
Birden dünyanın ayaklarımın altından kaydığını hissettim. Görüş alanım yavaş yavaş daralırken olduğum yerde sendeledim. Beynim isyan ediyor gibiydi. Uğultu halinde adımın söylendiğini duydum ama bırakın cevap vermeyi, bacaklarım beni zor taşıyor gibiydi. Bir anda öne doğru kaydığımı hissettim ve tenim soğuk suyla çarpıştı. Bedenimi hareket ettirmek istesem de sanki bir güç beni alta çekiyor gibiydi. Bilincim kaybolurken hatırladığım son şey titrediğim, genzimi yakan tuzlu su, ve birinin beni bileğimden tutarak çekmeye çalıştığıydı.
