Salondan çıkıp merdivenlere yönelmek isterken farkediyorum ki sağda bir kapi var. Çelik gibi. Kilitli. Epey tadilattan geçmiş bu ev. Aslında içimdeki merak o tarafa gitmemi söylese bile şu anda gerçekten çok yorgun hissediyorum kendimi. Başka zamana artık.
Yavaş yavaş merdivenleri çıkıyorum. Koridorun sonunda – yaklaşık 5 metre sonra- odanın kapısını görüyorum. Tek kapı var zaten. Annem bahsetmişti bir kere telefonda. Eski odamı kendi yatak odaları ile birleştirip odamı büyütmüşler, ne güzel olmuş kesin gelip görmeliymişim. Geldim işte.
Odanın kapısında nefes alıp kapıyı açıyorum. Tamam, yalan yok içimde hala Umut var annem babam pardon gerçekçi olalım sadece annem burada beni bekliyor olabilir belki. İçeride bana sürpriz yapmak istemiştir, oyuncaklarıma sarılmış hasretle kızını bekliyordur. Olamaz mı? Çok mu romantiğim? Elbette öyleyim. Kapıyı açınca salondaki sessizliğin burada da dekorasyonun parçası olarak beni karşıladığını görüyorum, duyuyorum, hissediyorum. Kapıda bir kaç saniye bekleyip öylesine bakıyorum içeri. Görmüyorum aslında bir şey. İçimdeki hüznü, benimle dalga geçen o duyguyu dinliyorum. O hırsla nasıl kapattıysam kapıyı sesiyle irkildim. Derin bir nefes aldım. İşte odamdayım. Gerçekten inanılmaz büyük. Hayır hayır çocuk aklıma, “eski bana” büyük gözüken odamdan bahsetmiyorum. Gerçekten büyümüş odam. Kaç metrekare ki? 80-100 - 150 ?? Tam karşımda kaç ekran olduğunu bilmediğim, reklamlarda gördüğüm eğimli televizyonlardan biri var. Ses sistemi belli ki süper. Tam karşısında 7-8 kişinin oturabileceği genişlikte pembe bir koltuk. Hemen sağımda kapının arkasında küçük bir pembe buzdolabı dikkatimi çekiyor. İçine bakarken acıktığımı anlıyorum. Sağ tarafta başlayıp odayı dolanıp ön tarafı boydan boya kaplayan geniş balkona tek kelime ile bayıldım. Üstünün açılır kapanır mekanizmalı bir şeyle kapatılmış olması harika. İçeriden gördüğüm kadarıyla büyük salıncak ve koltuklara bayıldım. En son balkonu keşfetmeyi aklıma koyarak sola dönüyorum. Oldukça güzel el oyması olduğu belli büyükçe bir paravan var. Arka tarafı zor seçiliyor. Oda içinde oda gibi sanki. Sessizce ilerliyorum, neden korkuyorum kimden çekiniyorum bilmiyorum. Evim burası ama sanki bir yabancının evindeymişim gibi tedirginim. Adımımı atmamla nefesim kesiliyor sanki. Oldukça büyük bir alanda kocaman bir yatak. Ve evet çocukken yattığımda yatak değil elbette. Koskoca kız oldum o küçücük yatakta işim ne inanılmaz ferah bir oda burası. Şimdiden huzur veriyor. Ama asıl nefesimi kesen bu değil, manzara. Yatağın tam karşısında boydan boya camın arkasında göl manzarası tek kelimeyle muhteşem. İnanılmaz yeşil tonlar birbirine karışmış, suyun dinginliği harika, çiçek bahçesi her tarafı kaplamış gibi. Renk cümbüşü her yerde sanki. Çift kanatlı kapıyı açıp balkona ilerliyorum. Sabahları uyandığımda bu manzarayı görünce sabah mahmurluğu mu kalır sanki. Sadece burayı görmek için şafakla uyanmaya karar veriyorum. Tabii ki öğleye kadar yataktan çıkmam muhtemelen. Ne güzel tembellik edilir burada. Zaten seviyorum tembelliği bahanem olur hem çalışmak bana göre değil. Sanıyorum hiç gerek kalmaz çalışmama.
İstemeyerek odama dönüyorum. Odaya girince sağ tarafta çalışma masası ve yan tarafında tavana kadar uzanan yaklaşık 5-6 metre uzunluğunda L şeklindeki kitaplıkta küçükken okuduğum tüm kitaplar raflara dizilmiş. Ve oyuncaklarım. Bu kitaplığı acilen doldurmak lazım. Yatakta tembellik yaparken kitabımı okurum ne güzel. Fransa dan getirdiğim kitaplarım ancak bir dolabı doldurabilir. Olsun yakın bir zamanda okuduğum kitaplarla dolacaktır burası. Türkçe kitapları çoğaltıp ilerletmem lazım kendimi. Unuttum neredeyse. Annem geldiğinde bile Fransızca konuşabiliyorduk.
Yatağın yanında tarafında birkaç düğmeye gözüm takılıyor. Bir tanesine bastığım anda perdelerin kapandı. İçerisi kapkaranlık oldu. Tekrar düğmeye basıyorum çünkü uyumaya niyetim yok. Diğer tuşa basınca tavanda bir hareketlilik oldu. Kapak gibi bir şeyler açılıp içinden inen televizyon oldukça güzel düşünülmüş bence. Bu kadar yeter diğer tuşları sonra kurcalarım.
Yan tarafta ki kapı giyinme odama açılıyor. İçeri girip boy aynasından kendime bakıyorum. Yorgunluğun yüzümden akıyor. İçeride gördüğüm diğer kapıya ilerliyorum. Oldukça geniş banyo inanılmaz cazip aslında. Ama valizlerim gelmedi. 50-60 valizi getirmek çok zor olmamalı. Giyinme odam yeterli gibi değilse fazla kıyafetleri dağıtırım. Sıkılıp çıkıyorum buradan.
Yatak inanılmaz rahat. Şöyle azıcık uzanmamın kimseye zararı olmaz di mi? Ayakkabılarımı çıkarıp uzanıyorum. Tavanda süslemelere takılıyor gözüm. El işçiliği olduğu belli. Bunu yapan usta kör oldu kesin.
Enerjiye ihtiyacım var. Bizimkiler yani ailem yani annem ve babam eminim birazdan burada olacaklardır. Trafiğe mi takıldılar ?
İnanılmaz yoruldum şimdi anlıyorum. Ayak parmaklarım sızlıyor resmen. Acıktım. Kalksam yemek yesem. Balkona oturs………………
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NURGÜL
ChickLitHayat beklemediğiniz bir yöne gittiğinde ne yaparsınız ? Yoklukla imtihan mı herşeye gözü kapatıp hayata devam etmek mi ?