Uzun uzun anlatmama gerek yok. Size son zamanlarda yazamadım. O sebeple özet geçiyorum. Sınavlara hazırlandım. Sınav günleri bildiğim aklımda kalan tüm duaları okudum. Babaannem öğretmişti hepsini. Aslında bildiklerim çoktu ama Fransa’ da dilim gibi dualarımızı da unuttum.
O sınav günleri nasıl geçti hatırlamıyorum bile. Soruları okurken bir an adımı bile unuttuğumu düşündüm.
Şükür ki geçti gitti. Sonuçlar beklediğimden iyi geldi. Veee Anadolu Üniversitesi Fransızca Öğretmenliği’ ni kazandım. Evden ayrılmak için hazırlanırken bizimkiler inanılmaz sakindi. Her zamanki gibi “toplantıları” devam etti. Yani ne olursa olsun o toplantılar engellenemez.
Ayrılma günü yaklaştıkça içime bir hüzün çöktü. Tamam yakın değiliz bir ailem var diyemem ama ne de olsa evim burası, öyle veya böyle ailem onlar. Sarılmasam da sarılmak istediğim yakınlarım. Sizlerinde öyle mi? Yani kavga da etseniz ailem diyebildiğiniz insanlar var mı? Mesela sarılabildiğiniz, sofrada oturabildiğiniz, beraber güldüğünüz vs vs. O zaman şanslısınız. Bunlar önemli. Boşver demeyin. Ya birde benim gibi yemekhanede gibi oturup kalktığınız, kokularını unuttuğunuz ebeveynleriniz olsa? Boş yatakhanelerde geçirdiğim yıllar sonunda en iyi şunu öğrendim: aile bu hayattaki en güzel ve önemli hazine.
Uzattım değil mi : ) neyse. Kalacak yerim önceden ayarlandı. Gidip görmedim bile. Gerek duymuyorum da. Valizlerim hazırlandı. Yola koyulduk. Yol boyunca heyecandan içim içime sığmadı. Sapanca taraflarının inanılmaz doğası büyüledi bir kere beni. Yemyeşil doğanın içinde günlerce kalmak isterdim. Eskişehir’ e yaklaştıkça değişen doğa, biraz içimi karartmadı dersem yalan olur. Eyvah dedim bozkırın ortasında işim ne? Milletin gazına geldim yazdım. Herhalde kızım milletin arkadaşı var, akrabası var. Varoğlu var. İstedikleri yerlere gider ortam kurarlar. Ben konuşmayı bile beceremiyorum. Baksanıza doğru düzgün arkadaşım yok. Birkaç kız var o kadar. Böyle diye diye gittim. Gururuma yedirebilsem şöfore dön geri diyecektim de yok dedim bu yola çıktım. 800.000 lik şehirde artık olduğu kadar. Okula giderim, kafamı kaldırmam, akşam en geç sekizde yurtta olurum falan. Arada kampüste konserler falan olursa giderim köşede dinler gelirim. Bu arada dikkatinizi çekmiştir. Bizimkiler yok. Eveettt “toplantıları” vardı. Doğru bildiniz. Tüm bu düşüncelerle yolu katettim. Sıkıldığım zamanlarda son kitabım Otomatik Portakal’ ı okumaya devam ettim. Distopyanın en güzel örneklerinden kesinlikle. İradeniz elinizden alınsa ne olurdu, doğru yolu böyle mi bulmak lazım ? bir ara bunlara kafa yordum. Alex’ e üzüldüm. İçimde kötülük olsaydı bende bu kadar kötü olabilir miydim, kendi tercihim mi zarar vermemek? Yoksa saklandığım dünyada kimse olmadığı için mecburi iyilerden miyim? Kimbilir belki içimde şeytan gizlidir. Düşmanım olmadı ki bileyim.
Sonra yol boyunca giderken ve bunlara kafa yorarken bir şey farkettim. Etrafta değişiklikler vardı. Evler başladı tek tük. Eskişehir tabelası gördüm. Hah geldik nihayet. Sıkılmıştım yol boyunca. Evleri görünce eyvah dedim yeniden nereye geldim ben. Abartıla abartıla şehir balon olmuş resmen. Ne yapalım yine kadersizim. Geri dönüş de olmaz artık. Sonra oldukça hoş evler görmeye başladım. Batıkent tabelası yazıyordu. Hımm burası lüks yerlerinden biri galiba. Yol boyunca etrafı çok dikkatli inceledim. İlk düşüncelerimle kıyaslanırsa düşüncelerim değişmeye başladı. O sırada gördüm o yazıyı: Anadolu Üniversitesi Eczacılık. Ahaa burası mıydı benim okulum. Yolun solu boyunca yemyeşil devam ediyordu okulun bahçesi. Sonra resimlerde gördüğümü gördüm: Anadolu Üniversitesi Yunusemre Kampüsü . işte bu. Sonra sağa döndü arabamız. Sol tarafta Açıköğretim Fakültesini gördüm. E bu okul niye kampüs dışında? Açık hava kampüsü bu şehir galiba. Her yerde bir okul karşıma çıkabilir. Yol boyunca fikirlerim değişti. Yıkık dökük bir şehir yerine modern bir cadde. Arabam yolun ilerisinde sağa döndü. Oldukça hoş bir binanın önünde durduk. Çok güneş görüyor gibi değildi sokak. Binalar içiçe gibiydi. Kapıda karşıladılar bizi. Belli ki namım benden önce gelip konaklamış bile buralarda. Baba ne yapıyorsunuz siz böyle? Ben böyle bir şey talep etmedim.
Bir özen bir ihtimam falan derken nihayet odama çıktım. Tek tek anlattılar, oda kartım iki adetmiş bana özelmiş, müzik sistemim, odalar yalıtımlı falan filan. Teşekkür edip gönderdim herkesi tüm seremonilerden sonra. Yol boyu bana eşlik eden özel şoförüme de teşekkür edip yolladım tabii. Okula da onunla gidecek değilim. Nihayet odamda tek başımayım, bana özel. Uzandım yatağıma, öncelikle kıyafetlerim dolaba yerleşecek, tüm bunları ben yapmalıyım değil mi ? bak bunları düşünmemiştim. Neyse yaparım yavaş yavaş topu topu kaç valiz var ki zaten. Bu arada acıkmaya başladım. Öncelikle yemek işini halletmeliyim. Oda servisi var mı acaba? Bizimle ilgilenen bayan numarasını vermişti nereye koydum hah işte burada.
Aradım yokmuş. Olacak iş mi ya ? hiç yani. Neyse yemeksepetini açar sipariş veririm. 18:00 da yemek saati ya da onu beklerim. En güzeli yemeği beklemek şimdilik. Online yemek siparişini sonraya bırakırım. Zaten ne kaldı. Uzansam saati kursam uyusam iyi olacak
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NURGÜL
ChickLitHayat beklemediğiniz bir yöne gittiğinde ne yaparsınız ? Yoklukla imtihan mı herşeye gözü kapatıp hayata devam etmek mi ?