dönemeçler

6.1K 163 0
                                    

Büyük bir ağrıyla uyandım. Sağ kolumu neredeyse hiç hissetmiyordum. Kalkıp baktığımda odanın camının ardına kadar açık olduğunu ve sürekli olarak çarpıp durduğunu fark ettim. Camı kapatmak için pencerenin önüne gittiğimde şehrin elektriklerinin gittiğini, etrafın kapkaranlık olduğunu, dışarısının sis altında olduğunu gördüm. İçime garip bir ürperti girdi camı kapattığımda. O sırada fark ettim ki odanın kapısı da açıktı. Kapıyı kapatmak için yönelirken Özlem'in sesini duydum bir an. Ağlıyor muydu yoksa gülüyor muydu? Bir türlü anlaşılmıyordu. Bir an sanki Serdar Bey ile bağrıştığını duydum. Bu saatte yurdumun kapısında ne arıyor olabilirlerdi? Kafamı kapıdan çıkardım, koridora doğru göz attım, her yer kapkaranlıktı. Hiçbir yerden, başka hiçbir ses gelmiyordu. Sadece derinden derinden Özlem'in sesini duyuyordum. Yavaşça merdivenlere doğru gittim, aşağıya doğru karanlıkta inmeye başladım. Ne yazık ki yanımda telefonum yoktu. Neden almamıştım ki sanki yanıma? O anda telefonumun da ortalıkta olmadığını hatırladım. Çünkü her zaman yastığımın altına koyardım. Uyandığımda refleksle yastığımın altını kontrol etmiş ama bulamamıştım. Camı kapatmak için kalktığımda ise çokta umursamamıştım. Şimdi aşağıya doğru iniyorum, hala kapkaranlık başka hiç kimsenin sesi gelmiyor. O anda dış kapının açıldığını fark ettim. İyi ama ben 7. Kattayım ne çabuk giriş katı ulaşmıştım? Giriş kattaki merdivenlerin ıslak olduğunu fark ettim ama garip bir ıslaklık, ayağıma yapışan gıcık gıcık sesler çıkaran bir yapışkanlık. Dışarı çıktım hala dışarıdaki sis yoğunluğunu koruyordu. Caddeden ne geçen bir araba vardı ne de gelen bir ses sadece Özlem’in sesi, sanki uzaklaşıyor gibiydi. Sesin geldiği yönü bulmak istedim. Sağıma soluma baktım. O sırada cadde tarafında Serdar Bey i fark ettim. Ah ne arıyorsunuz Serdar Bey bu saatte burada? Acil bir haber mı var? Şükür sizi gördüm çok korkmaya başladım neden şehir karanlık, neler oluyor? caddeye çıktım ama Serdar Bey bir anda gözden kayboldu. Yürüdüğüm yollarda tanımadığım gölgeler beni seyrediyordu. Sürekli olarak bulduğum boş sokaklara doğru kaçtım. Nefes nefese her şeyden uzaklaşmak istedim. Şimdi hangi yöne gidecektim, Özlem geldi bir anda aklıma, bağırmak istedim ama yapamadım. Deli gibi korkuyordum, neredeydi bu kız? Başına bir iş mi gelmişti gecenin bu yarısında? Yurdumun yakınında ne işi vardı, Serdar Bey niye burada? Özlem beni aramış mıydı acaba telefonum neredeydi? Neden telefonsuz çıktım ki? Etraftaki sis yüzünden hiçbir şey gözükmüyordu, sağa sola bakındım, ileride aslında çok uzak olmayan bir noktada bir gölge gördüm, yaklaştım. O sırada saçlarından Özlem’in orada olduğunu fark ettim. Dolanıyor bir şeyin etrafında, sallanıyor, garip hareketler yapıyordu. Etrafında dolaştığı şeyin ne olduğunu bir türlü anlamadım, nefesim kesilmişti. Yanına gitmek istiyorum ama bir türlü cesaret edemiyorum. Özlem demek istedim hatta bağırmak istedim, korktum, yavaş adımlarla yanına doğru yaklaşmaya çalıştım, etrafında dolaştığı şey toprak yığını gibi bir şeydi, biraz daha yaklaştığımda toprak yığınının başındaki taşı fark ettim. Dikkatli baktığımda “Nedim” yazısını mezar taşında silik de olsa okuyabildim. O anda başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Geri geri gitmek istedim ama bir şeye çarptım. Dönüp baktığımda arkamda Serdar Beyin durduğunu gördüm. Tekrar Özlem' e döndüm. Özlem, gözlerini gözlerime dikmiş sanki benden hesap sorar gibi bakıyordu, ne diyeceğimi bilemedim affet beni demek istedim yapamadım, geri geri gitmek istedim ama ayaklarım yere yapışmıştı sanki. Ayaklarımın altında yapışkan şeyler sanki sel olmuş gibiydi, ayağımı kaldırıp baktığımda kıpkırmızı kanı görünce irkildim. Kan mezara doğru gidiyordu. geriye dönünce kanın yurttan akıp geldiğini gördüm. O anda merdivenlerde bastığım yapış yapış şeyin kan olduğunu, o kanın benden geldiğini ve Nedime doğru gittiğini anladım. Çığlıklar boğazıma düğümlenmişti. Serdar Bey kolumu tuttu bırakmıyordu, canımı acıtıyordu. Lütfen ben bir şey yapmadım suçum yok bilmiyordum demek istedim. Size anlatamadım affedin demek istedim.  Tüm gücümü toplayıp çığlık atmaya çalışırken sıçradım. Yataktaydım, yurtta rahat yatağımda her şeyden uzak yatıyordum. Kolum yok gibiydi hissetmiyordum, uyuşmuştu.  O an ne kadar dua etsem azdır şükür ki her şeyi bir kabustu ama biliyordum ki gerçeğin yansıması olan bir kabustu. Sabaha kadar yatağımda oturdum, ne yapmalıyım gerçeği söylesem sevdiklerimi acıtır, söylemesem bu acı beni yakar. Özlem’in babası polis, eninde sonunda öğrenir. Serdar Beyi çok tanımasam bile güçlü olduğunu, ilginç bağlantıları olduğunu anladım. Eninde sonunda kulağına gelir. Peki ama neden rüyama girmişti. Bana neydi ki ondan. Yani neden diğerleri değilde o. Gözlerini hatırladığımda içime acının çöreklenmesine engel olamadım. Nereden çıktı şimdi bu? Bana ne o ne düşünürse düşünsün. Kafam allak bullaktı. Saate bakmak aklıma geldi. Daha 6:45 işe çok var. Uyusam uykum kaçtı. Biraz kitap okuyup, biraz projeme bakarak saati 8 ettim. Saat dokuza doğru Serdar bey'i arayarak izin almayı düşündüysem de sonradan vazgeçtim. Ayaküstü bir şeyler atıştırıp işe yol aldım.
Katıma çıkıp masama yerleştim. Tuğba ile Fuat’ ın gülerek bir şeyler anlattığını görünce dedim, var bu işte bir şey, eksik kalmayayım ve hemen çayımı kapıp yanlarına koştum. Dedikodu varsa paylaşsınlar benle :
-selam millet hayırdır siz?
- Selam şekerim, hafta sonu arkadaşımın düğününde giyeceğim kıyafeti Fuat’ a anlatıyorum ama bir şey anladığı yok bunun.
- Kızım sende Türkçe konuş payet, lame ne diyon? Do you speak Turkish?
- ay alemsin Fuat azıcık ilgilen şu işle, kızlarla nasıl takılıyon sen
- Öğrensem bana ne manita bilsin giysin gelsin yanıma. İsmini bilmesem de olur.
- e kız sorarsa aşkım şu kıyafetim nasıldı diye?
- Hangisi aşkım her kıyafetinle gözlerim kamaşıyor o yüzden fark edemiyorum giydiklerini bal çiçeğim, derim. Buna düşmeyen kızda ne bileyim
- Bak Nurgülcüm, işte klasik erkek tipi. Durup durup iltifat ediyorsa bir durup düşün oldu mu?
- Senden beklemezdi ben Fuat, sen üç kağıt çıktı
- Üç Kağıtçı canım, üç kağıtçı Fuat diyeceğiz bundan sonra
- Hadi oradan bana üç kağıtçı diyene bak. Kızım siz yüzünüze badanaya başlarken ayrı, bitince ayrı oluyorsunuz. Ananız bile tanımaz sizi. Kalkmışlar bana üç kağıtçı diyorlar.
- Bir kere o makyaj canım anlamazsın sen.
Tüm konuşmaları kahkaha atarak dinledim. Müsaade isteyerek ayrıldım ortamdan. Bu kadar lak lak yeter. İşe odaklanıp kafa dağıtmam lazım.
Serdar Beyin bahsettiği dosya masamın üzerindeydi. Bu dosya ile ilgilenmek iyi gelecek bana. O anda Serdar geldi aklıma. Geçen gün haber yapmaya gittiğimizde hani o kaçakçıları beklerken, kaçakçıların karşısındayken ve sonra arabada gelirken ne kadar rahat hissettim kendimi, hayret. Keşke hep yanımda olsa. Bir ömür hemde. Güvenilir birisi, korkmazsın yanında, tutar en zor anında. Gözleri.. bazen bana bakarak bir şeyler anlatıyor işle ilgili. İtiraf etmek gerekirse o anlarda ne anlattığını bazen anlamıyorum. Başka şeylerden bahsedemez miyiz? Veya bahsetmesek, O orada otursa gözlerime baksa sadece. Mesela benimle daha çok vakit geçirmek istese? O da benim gibi sadece gözlerime bakmak istese. Şu haber dosyası içinde ne var bilmiyorum ama başarılı olursam belki ? belki? Belki? Offf neler saçmalıyorum ben? Ne alaka yani sanki aşık oldum ona da böyle saçmalıyorum. Gerçeklere dönme ve gerçekçi düşünme vakti artık.
Kafamı başka şeylerle meşgul etmeliyim mutlaka. Şu dosya evet bu dosya çok önemli. Kapağı açıp incelemeye başlıyorum. Üniversite öğrencileri arasında uyuşturucu yaygınlığı, gençlerin neden yöneldiği, bu maddeleri satan “kan emiciler” ???? al sana gerçekler. Bizimkilerle röportaj mı yapsam ? yılın haberi olur .
Ben kara kara bunları düşünürken Tuğba son sürat yanımdan koşarak geçti, mutfakta çay alan Orhan abinin yanına gitti. Birkaç saniye geçti geçmedi Orhan abi elindeki çay bardağını yere atarak fırladı gitti servisten. Hobaaa şimdi noldu? Tuğba’ ya baktım yüzü bembeyaz, ağladı ağlayacak. Toplandık başına. Herkes soruyor “kızım noldu?” , “ kızım anlatsana çatlatma adamı”
- Serdar Bey!!
- Nolmuş Serdar Beye konuşsana
- Hastaneye ambulansla götürülmüş, ameliyata alınmış. Seval Hanım patronu aramış, O da müdürü.
- Durumu nasılmış ağır mı peki?
- Bilmiyorum

Hepimiz donduk kaldık. Sadece bakabiliyordum.

Kafam bomboştu

NURGÜLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin