Rüyalar Gerçek Olmasa Mı ?

6.1K 162 0
                                    

Tıp fakültesinin boğucu koridorlarında geziyorum. Neden? Çünkü tek refakatçi lazımmış ikinci yasakmış. Hemşirelerle kaçma kovalamaca oynuyoruz. Sivil polisler tanıdı da arada laflıyoruz onlarla. Orhan abi arada eve falan kaçtığında bizim koca oğlana ben bakıyorum. Ne inatçı arkadaş. İlaçları aynı anda içecekmiş. Ama ben daha inatçıyım.  Aralarla içiriyorum.  Yasakları istiyor, cıssss diyorum 😁 Günlerdir buralarda takılıyoruz. Yaralayıp kaçan adam nereye saklandıysa bir türlü bulunamadı. Her deliğe bakıyoruz diyorlar. Özel oda olduğu için bir koltuk daha ayarladık. Kıvrılıp yatıyorum orada.
Günlerdir okula da gittiğim yok zaten. Devamsızlıktan kalmam umarım. Gideyim falan dedim ama Orhan abi izin vermedi. Israrda etmedim, üç buçuk atıyorum zaten. Dört buçuk muydu yoksa. Kesin beş buçuk vardır. Neyse.
Serdar bey ayaklandı, artık daha iyi ama doktorlar pazartesiye kadar beklemesini önerdiler. Arada koridorda hep beraber dolanıyoruz, ne diyordu Serdar bey buna, olta atıyoruz, yok öyle değildi, hah volta. Ne demekse 
Cuma sabahı Orhan abi, ATM ye kadar gideceğini söyleyerek gittiğinde Serdar Bey uyuyordu. Zaten ilaçların etkisinde oluyor genelde, sık sık uyuyor. Televizyonda anlamadığım programlar var. Evlenen amcalar, teyzeler gitmiş, birbirini öldüren, aldatan insanlar gelmiş. Neler oluyor insanlara? Eski Türk filmlerini daha çok seviyorum. Esas kız zengindir, oğlansa fakir. Kızın babası kızını çok sever ama fakir diye esas oğlanı istemez, ayırır onları falan. Tamam, sanat filmi değiller ama daha samimiler bence. Birde bu televizyondakilere bak. Nereye gitti o eski insanlar? Ne demişti Yaşar KEMAL;
O iyi insanlar o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna…………….
Maalesef 
Bunları düşünürken Serdar Beyin sayıklaması ile kendime geldim. Neler oluyor? Sayıklıyor, kollarını oynatmaya çalışıyor ama görünmez iplerle bağlıymış gibiydi. Sürekli olarak “Beyza, gitme, Beyza!!! Hayır hayır!!Lütfen” ve anlamadığım daha pek çok şey.
Beyza ismini hiç duymamıştım. İçim burkuldu bir an. Eski sevgilisi mi ? Unutamadığı biri mi ? ya da daha fenası hala olan biri mi ? Uyandırmak istedim ama nasıl olacaktı? Yanına yaklaşıp eline dokundum usulca.
-Serdar Bey, uyanın lütfen
Nafile. Belli ki gördüğü her neyse onu çok etkisi altına almıştı. Birkaç kez daha sarstım. Sıçradı yataktan koluma sarıldı:
- Beyza’ yı durdur!
- O kim?
- Gitmemeli!!!
- Serdar Bey kendinize gelin, O kim?
Boş boş yüzüme bakan gözlerinden beni görmediği belliydi. Hala bilmediğim birilerine Beyza’ yı durdurmalarını söylüyordu. Sonra gözlerinden, yavaş yavaş uyandığını, kendine geldiğini ve beni tanıdığını anladım.
- Nurgül?
- iyi misiniz?
Cevap yoktu. Ne yapmalıydım. İçimden geleni sanırım. Sarıldım ona. O da bana. Bir süre başı, omzumda kaldı. Sıcaklığı yayılırken ruhuma, zamanın ve mekanın umrumda olmadığı hissettim. İzin verdim bu istilacı kokuya. Eli elimdeydi.
Ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Serdar Bey, doğrulup arkasına yaslandı. Elimi hala bırakmamıştı. Gözleri ise kapalıydı. Bir zaman sonra bana bakıp:
- Kusura bakma, dedi.
-Sorun yok. Siz iyi misiniz?
- Daha iyiyim. İyi ki yanımdaydın.
Elimi sıktığını hissettim. Ne güzel bir sıcaklık bu. Hiç geçmese keşke. Tam o anda Orhan abi geldi. Sanki ayıp bir şey yapmışız gibi sıçradım yanından, elini de bıraktım. Serdar, boş boş bana bakıyordu.
-noluyor burada hayırdır?
- Serdar, yani Serdar Bey, kabus gördü galiba
-Yine mi ?
-Yine derken ??? 
- tamam kızım sen çık anladım ben, hadi

  Çıkarttı beni odadan. Ne alaka halbuki ? ne zararım vardı ki ? Beyza kim? Meraktan içim içimi yiyordu. Beş dakika sonra Orhan abi kapıyı açtı, gel, dedi. Girdim odaya ama Serdar Bey, ruh gibiydi. O akşam camdan dışarı baktı sadece, ne konuştu, ne bir şey içti ne de yedi. Sadece hemşirelerin bıraktığı ilaçları içti ve camdan bakarken uyuyakaldı.
  Orhan abiye sordum ne oldu diye, yok bir şey dedi, Beyza kim dedim, yüzüme baktı, öğrendiğimi anlamıştı, boş ver unut gitsin, dedi.
  Konu kapandı o akşam. Ama sadece o akşam.
Cumartesi akşamı Orhan abi “Nurgül ben bir eve gideyim, kaynana yarın gidecek, günlerdir kaçtı diyip duruyormuş, ben bir gidip sevgili kaynanacığımı üzüle üzüle yollayayım evine” dedi gülerek. Arada “iyi ki yaralandın be Serdar, yoksa kaynana ile birbirimize girecektik yakında, yok televizyonda dizim başladı, yok arkadaşlarım gelecek sen arka odaya geç, yok bilmem ne. Yahu hasta hasta gününden de geri kalmıyor kadın. Hanım da anam kırılmasın diye ne dese he diyor, olan bana oluyor. Çocukların canına minnet, her gün harçlıkları kapıyorlar tabii” diyerek, güle güle bize maceralarını anlatırdı.  
Akşam yemeğinden sonra Orhan abi gidince Serdar Bey in istediği kanalı açtık, izlemeye başladık. Ben çok anlamıyorum zaten bu siyaset programlarından. Arada sırada babamın arkadaşlarını görüyorum. Bizim evde karşılaşmıştık eskiden. Yıllar oldu.
Kıvrıldım koltuğuma, dışarıyı izlemeye başladım. Hava yağmurlu, kararmaya başlamış. Camın yansımasında Serdar Beyi gördüm, bana bakıyordu. O anda kafamı çevirip bakmaya cesaret edemedim. Bir şey mi isteyecekti? Bilmiyorum. Ama başımdan ayağıma önce bir sıcaklık yayıldı, sonra ellerim buz gibi oldu. Dönüp gülümsemek istedim ama kast katı kaldım. Her şey sadece birkaç saniye sürdü zaten. Pat diye içeri hemşire girdi. Tam vaktiydi. İyi mi oldu kötü mü? Tansiyonu  ateşi ölçüp, bahaneyle sohbet edip iki gülüp odadan çıktı. Tam Serdar Bey e “nasılsın” diyecektim telefonu çaldı. Tekrar döndüm koltuğuma, yağmuru seyretmeye başladım. Belli belirsiz yağıyordu yağmur. Beyza’ yı sorsam mı? Aman boşver, elimi tuttu, bunun büyüsü bozulmasın. O anı düşündüm yeniden. Acaba, gidip yanına otursam mı? Belki…. Belli mi olur ya? Yağmur yavaştan fırtınaya dönüşmeye başladı. İnanılmaz bir rüzgâr esiyordu. Ağaçların dalları yerlere değmeye başlamıştı. Dışarıda toz duman. Hastanenin karşısında ki koca orman bile kayboldu bir anda.  Serdar Bey, duymuyor muydu bu rüzgârı. Hala ciddi ciddi konuşuyordu. Ne anlatıyordu anlamıyordum zaten. Sesine ne olmuştu ki böyle? Gözümü dışarıdan ayırabilsem soracaktım iyi misin diye ama kıpırdayamıyordum bile. Her taraf kapkaranlık oldu. Dışarıdan çok çok az bir ışık geliyordu. Elektrikler gitti galiba. O sırada ormandan cama doğru bir şeyler uçuşmaya başladı. Çok büyük şeyler cama çarpıp inanılmaz ses çıkartıyordu: pat pat paaattt paaaaaaaaattttttttt. Cama çarpan şeyler neydi ki cam kıpkırmızı olmuştu? Kan ???? Olamaz! İyi ama neyin kanı bu? Havalandırma için açtığım küçük pencereyi kapatmalıydım yoksa içeri girecekti bu şeyler. Cama uzanmak istediğimde kocaman yılanların içeri girmeye çalıştığını gördüm. O anda cama çarpan şeylerin yılanlar olduğunu fark ettim. Havalandırma camına sığmayacak kadar kalındı bir tanesi. Diğerleri ondan fırsat bulup girmeye çalışıyorlardı. Kara delik gibi ağızlarından çıkan, korkunç çatal dilleri üzerimize doğru gelmek üzereydi. Sürekli olarak Tısssss tıssss diye sesler çıkartıyorlardı. Yapış yapış ağızlarından çıkan şeyler odaya damlamaya başlamıştı. Ne yapmalıydım? Polisler evet polislerin silahı vardı ama neden gelmiyorlardı ki? Bu sesi duymuyor muydu onlar. O anda her tarafta bu yılanların olduğunu, dışarıda da olduğunu akıl ettim. Olamaz ya polisler? Yılanlar onlara da zarar vermiş miydi? Herkese mi? Bir hışımla kapıya doğru yöneldim ama küçük küçük yılanların içeri doğru kapının altından girmeye başladığını fark ettim. Sayıları çok azdı. Artmadan başa çıkmalıydım. Ama önce birilerine ulaşmam lazımdı. Kapıya sürünerek gitmeye çalışıyordum resmen. Adım bile atmak zordu. Yılanların zehrine mi bulaştım acaba. Zehirlenmiş miydim?  Zor zahmet kapıyı açtığımda karşımda o adamı gördüm, yani elinde ki tabancaya bakmaktan yüzüne bakamadım ama Serdar Bey i yaralayan o adam olduğunu anladım. Serdar bey in dünya umurunda değil miydi? Neden yardım etmiyordu? Yılanlar Ona da mı zarar vermişti yoksa? Bakamadım ki Ona bir türlü. Adamın, silahı bana doğru tutup ateşlemek üzere olduğunu fark ettiğim anda biri kolumdan çekti. Sanki bir uçurumun dibine düşüyormuşum gibi hissettim o anda. Bir baktım Serdar Bey, yattığı yatağından uzanmış, kolumdan tutmuş sallıyor beni. Koltuktayım hala. Dışarıda güneş açmış. Yılanlar, silahlı adam herkes yok olmuş. Nefessiz kalmıştım. Boğazım yanıyordu. Ne yapacağımı bilemedim ama kurtarıcım Serdar Bey in eline sarıldım o anda. Kalbim hala ağzımdaydı. Bir süre öyle kalıp sakinleşince ne yaptığımı fark edip uzaklaştım hemen:
- Nurgül, iyi misin? Korkuttun beni
- İyiyim, galiba, bilmiyorum, kötü rüya, çok kötü
- Hayır olsun
- Hayır, olmasın niye olsun benim rüyam, olmasın gerçek,
- Hayır olsun demek iyi olsun demek
- Haa pardon, hayır olsun o zaman. Kusura bakmayın, çok korktum ben
- Problem değil, istediğin zaman sarıl. Hem hep ben mi kabus göreceğim 
- Ha tamam olur(içimden dedim tabi). Kabus herkes görür tabii. Kabus bu 

  İçimde kelebeklerin uçuşması bu muydu? Gözleri simsiyahmış. Şimdiye kadar hiç bakmadığımı farkettim. O anda sarılıp, başımı omzuna koymak istedim. Ama nefes almam lazımdı. Gerçek nefes.
Tatatataaaammmm. Be böyle havalara girmiş, gelinlikler içinde kendimi hayal etme moduna geçmek üzereyken tak kapı vurulmadan, açıldı. Kim geldi dersiniz: Her gereksiz zamanda her yerde bulunan Fuat. Teşekkürler Fuat. Her aşkın başlangıcında şart senin gibi biri.
Ters ters bakacaktım(Serdar nasıl bakıyordu acaba? ) ama Fuat’ ın suratından düşen bir parça. Selam verip girdi içeri, Serdar Beyle hoş sohbete başladı. Bir ara Serdar Beyin telefonu çaldığında göz göze geldik;
- hayırdır, dedim.
- Sorun yok, dedi.
- Var var, noldu?
- Benim hatunla kavga ettik. 1 haftadır görüşmüyoruz.
- E git yanına.
- Kızım nereye gideceğim, okul okuyacağım diye taa geçen yıl Londra’ ya gitti ya. Görüntülü arama da olmasa kızın yüzünü unuturdum. Aman boşver, iyi oldu bittiği. Böyle aşk mı olur?
-( Olmaz mı? Ne bileyim ben. Normalini yaşamadım ki uzağını bileyim. İçimden dedim bunları.)
- Yeni sevgili bakıyorum. Var mı güzel kız arkadaşın?
- Git be, zevzek.
Onlar Serdar Beyle konuşmaya devam ederken, bende dışarı çıkmak istediğime karar verdim. Az önce kaçtığım dışarısı şimdi inanılmaz davetkârdı. Belki bir çay? Neden olmasın. Serdar ile Fuat’ tan izin isteyip koridora çıktım. Polisler yüzüme baktı sorun mu var diye, kafamla sorun yok işareti verip asansörlere yöneldim. 6 asansör vardı binada ama gelenlerin hepsi ağzına kadar doluydu. Camdan dışarıyı seyrederken mavi önlüklü bir adamın daha geldiğini gördüm. Aslında katta aynı kişiler olduğu için tanıdım herkesi bu güne kadar ama hastane personeli o kadar çok ki bu kişi tanıdık gelmedi. Bu asansörler neden gelmiyor? Bir tanesi geldi galiba. Baştaki asansöre doğru yönelince bir ilginçlik olduğunu düşündüm, adama tekrardan baktım. Adamla göz göze geldik. O anda sanıyorum beyaz olan yüzüm bembeyaz olmuş olmalıydı. Baskın yerinde ki adam!!! Camdan yüzünü tam seçememiştim. Adam nefretle yüzüme bakarken aynı rüyamdaki gibi silahını bana doğrultmuştu.

NURGÜLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin