İşyerine döndüğümüzde herkes gelmişti. Merakla bize bakıyorlardı. Serdar Bey, Orhan abiyi alıp kapandı odaya. Diğerleri yanıma toplaştılar:
- Ee ne oldu anlatsana
- Bilmiyorum, sabah Serdar Bey ile gittik bir yerlere. Sonra adamlar geldi et taşıyorlardı. Ama kaçak etmiş sonra öğrendim. Serdar Bey kavga etti adamlarla.
Ben böyle anlattıkça gözleri fal taşı gibi açıldı. Vay be günün havalısı oldum resmen.
O gün ve pazartesi Serdar Bey, pek lafını etmedi olanların. Ama sanki tavırları değişti gibi. O havadan bakan, her an azarlayacakmış gibi duran, havalı tip gibi değildi. Birkaç kere çay götürdüm odasına. Teşekkür bile etti. Yüzüme bakmamasından sonra mucize : )
Diyeceksiniz ki neden oradasın? Git iş mi yok? Bir kere burayı sevdim. Sürekli yeni şeyler öğreniyorum, bana stajyer gibi değil de sıradan bir eleman gibi davranmaları çok güzel. Önceki işyerimi hatırlarsınız saatlerce ayakta, sürekli değişen elemanlar falan, kendimi ait hissedemedim. Aslında işin bu kadar önemli olacağını hiç düşünmemiştim. Ama bakınca haftada 3 gün buradayım ve ailemle bile bu kadar karşılaşmıyordum. Saatlerce yan yana olduğum kişiler. Haberin baskıya yetişmesi söz konusuysa zamanla yarışıyoruz. O zamanlarda kimsenin hata yapmaması lazım ki sonradan eyvah demeyelim. Bilgisayarda istedikleri programları hemen hemen öğrendim. Bazen yabancı sitelerden özellikle – özellikle Fransızca yayın yapan haber sitelerinde – araştırma yapmamı istiyorlar. İngilizcem yeterli bazen İngilizce sayfalardan da araştırma yapıyorum ama zaten diğer arkadaşlar İngilizce biliyor. Eksikliğimiz yok. Şu sıralarda üniversite öğrencilerinin dünyada, Türkiye’ de ve Eskişehir’ de yaşam koşullarını araştırma yapmamı istediler. Haber dizisi gibi bir şeymiş. Uzun olacak. Zamanımın çoğunu alıyor. Pazartesi haftayı bitirip işten çıktım.
Özlem’ le Espark’ ta buluştuk. Heyecanlı heyecanlı anlattım olanları. O kadar kendimden geçmişim ki anlatırken Özlem’ de ki hali fark etmedim. Aslında gayet dikkatli dinledi, sorular sordu falan ama bir değişikti. Anlatamam. Hani çok sevdiğiniz bir çiçek vardır ama o gün bir yaprağı farklıdır. Kimse fark etmez ama siz bilirsiniz. Benim çiçeğim Özlem elbette. Anlattım hikayemi, konu bitti. Havadan sudan konuştuk. Durgunlaştı bir ara. Dayanamadım:
- Özlem, noldu sana ?
- Yok bir şey
- Var bir şey, sen beni kandırma!
- Boş ver ya
- Boş vermek yok, anlatmak var. Ben sana her şeyi anlatıyor değil mi? Dinliyorum, lütfen anlat
- Neresinden anlatsam elimde kalır. Sıkılırsın, canını sıkmak istemem.
- Özlem! Dinliyorum
- Peki, ama bize gidelim, hikaye uzun, bu gece bende kal, yalnız kalmak istemiyorum.
- Tamam
Ne olmuş olabilirdi ki böyle? Babası ile ilgili mi? Benimkilerde sorunlu fikir verebilirim. Belki gerçeği anlatmalıyım. maddi mi sorunu acaba? Çözerim. Babamı ararım. Kimse için değil, kendim için bile değil ama Özlem için yaparım bunu. Sizde en yakın arkadaşınız için yapmaz mısınız? Bir an vicdan azabı hissettim. Az önce her şeyimi anlatıyorum dedim ama ailemden hiç bahsetmedim mesela. Bilmiyorum ne tepki gösterir. Tek dostum o benim, kaybetmek istemiyorum. Hem babası polis, ya duyarsa? Kesin görüşmeyin der.
İkimizinde kafası karışık eve gittik. Pek laflamadık zaten. Eve gidince yemeği hazırladık, yedik. Saat 8 e doğru izin istedik evdekilerden Özlem’ in odasına geçtik. Karşısına oturdum, dedim “hadi anlat bakalım”
- Nereden başlasam bilmiyorum, çok eski, tozlu bir hikaye, o kadar eski ki artık derinlere gömülmüş, çıkartması zahmetli, acı verici. Babam polis biliyorsun anlatmıştım, sürekli il il gezeriz biz. Çok ilde yaşadım. Trabzon, Kayseri, Afyon, Kars ve daha birkaç il daha ve Diyarbakır. Lise 3 ü bitirdiğim yaz, 2015 yılında Diyarbakır’ a daha doğrusu Sur ilçesine babamın tayini çıktı. O zamanlar Kars’ da görevliydi babam. Doğrusu arada ki fark afallattı beni. Kars çok güzel ama Diyarbakır ile özellikle Sur ile inanılmaz farklı. Kars, Sur ilçesine göre daha serbestti. Sur’ da o ortam yüzünden biraz daha farklıydı her şey. Zaten biz gittikten sonra koptu kıyamet. Sen Fransa’daydın değil mi? Duydun mu? Hayır mı? Peki, anlatayım orada olanları. En azından aklımın erdiğince. Bir ara babamla da konuş, asıl o anlatabilir olanları. Kaldığımız yerde akranım pek yoktu zaten. Birde ne bileyim okulu yarım bırakıp geldim, arkadaşlarım orada falan derken okullar başladı. Okuluma gidip geliyorum ama üzerimde bir çekingenlik falan var. Nasılsa son sınıfım diye avutuyorum kendimi. Konuşmuyorum kimseyle, sanki herkes yabancı. Birde lise olunca ergen ergen tavırlar var bazısında işte. Aa yeni kız falan konuşuyorlar hakkımda. Kötü bir şey duymadım ama ne kadar da olsa yabancıyım, garip geliyordu bana. En arka sıraya geçtim, en ezik tip olarak ortalarda salındım falan. Teneffüs aralarında sürekli uyuyordum. Aradan yıllar geçti ama o günü hiç unutmadım. Bir sabah uyuyakaldım. Günlerden Cuma. Koşarak evden çıktım. Okula gittim herkes gülüyor falan dedim noluyor. Baktım bizim sınıftan kızlar gülüşüyorlar, atarlandım bunlara:
- Çok mu komik?
- Evet
- Ne gülüyorsunuz be!!
- Havalanma yeni kız önce gömleğinin düğmelerine bak
Bakmamla beraber yerin dibine geçtim. Ben o telaşla evden çıkarken gömleği yanlış iliklemişim gömleğin bir ucu bir tarafa bakıyor diğeri kendi aleminde. Hemen tuvalete koştum ama nasıl utandım. Derse bile giremedim, akıl işte. Arka bahçeye gittim, ağaçların arasında saklandım, başladım ağlamaya. Ama nasıl ağlıyorum sular seller. Şimdi olsa takmam girer sınıfa bende onlarla gülerim, çok uzatan olursa veririm ağzının payını. Ama çok gencim, yeniyim. Diyorum, niye geldik biz buraya, eski okulumu özledim, arkadaşlarım gülmezdi bana. Tabii buna ben bile inanmıyorum. Eski okulumda olsa çoktan okula reklam olmuştum, kavga edip müdürün odasına yollanmıştım bile. Ama oradaki arkadaşlarımın çoğuyla ilkokuldan bu yana arkadaştık, çete gibiydik biz.
Neyse böyle yaparken birisi geldi yanıma.
- Hayırdır?
Dedi. Kafayı kaldırdım baktım, akan gözyaşlarının arasından pek bir şey seçemedim. Sadece gülen bir yüz. Ama nasıl gülüyor. Dersin ki dünya dursun, hatta bırakın dünya sizin olsun hapsedin beni bu gülüşe. Mendil uzattı bana. Sildim gözyaşlarımı. O kadar utandım ki bu seferde ağladım diye. Kafayı kaldırıp bakamıyorum O da benimle dalga geçecek sanıyorum. İçimden kızıyorum “ çocuk gibi ne ağlayıp durdun, rezil oldun yine, zaten sadece rezil olursun sen salak” . Daha neler neler. Baktım hala gülüyor:
- Ne gülüyorsun be, diye atarlandım
- Komiksin
- Sensin komik. Ne sanıyorsun be sen kendini sarı kafa!
- Hadiii yardım edelim dedik trip yedik
- Gülme sende
- Ağlama sende : D
- Seni ilgilendirmez
- Ne ilgilendirecek be! Bana ne senden
Dedi döndü gitti. Kalakaldım öyle. Bu seferde yine kendime kızdım, insanlık yapmış gelmiş niye böyle cevap verdim diye. Anlayacağın millete olan hıncımı ondan çıkardım.
Akşama kadar kimse ile konuşmadım zaten. Surat asıp oturdum. Arada önde oturan kızlar dönüp dönüp bana bakıyorlardı. Zil çaldı ama çıkmadım hemen, herkesin çıkmasını bekledim, oyalandım. Herkes çıkınca sinirli sinirli kalktım, çantam elimde, tam kapıdan çıkarken çantamı omuza atayım dedim-hala sinirliyim hırsımı bu kez çantadan çıkartmaya çalışıyorum tabii- çanta birisine “paaattttt” diye çarptı. Kafayı çevirip bir baktım, güzel gülüşlü çocuk. Ama o gülüş yok elleri karnında duvara yaslanmış kıvranıyor.
- Kusura bakmayın lütfen
- Dikkat etsene kızım ya
- Ö – özür dilerim lütfen
- Sabahın intikamını mı aldın sen kendince ?
- Ne ! ne sabahı ? A-Asla
- He he tabii öyledir eminim. Derdin kavga etmekse bil kızlara el kaldırmam ben.
- Aaaa şuna bak istersen kaldır elini, görürsün gününü.
- Ne şirin şeysin sen be
- Hadi ordan serseri
Döndüm arkamı gittim ama içimden gülmek geliyor. Güldüğümü görmesin diye arkamı dönüp bakamıyorum ağır kızız sonuçta. Olacakları bilsem bugün dönüp boynuna atılırdım “gitme” derdim.
Hafta sonu oldu, ben bunu düşünüyorum. İsmi nedir acaba, yine görebilir miyim? O aralar ortalık karışık, biz lojmanda kalıyoruz, güvenlik güçlerine terör örgütleri saldırılar yapıyor, psikolojik harp halindeyiz resmen. İnternette dahi yabancılarla konuşmayın diye sürekli annemle babam uyarıyor. O kadar tedirginler ki anlatamam. Babamdan gizli facebook hesabı açtım. Sadece en yakınlarım biliyor o kadar. Pazar akşamı pat diye bir mesaj geldi selam diye. Açtım baktım face i tanımadığım bir resim. İzin vermemi istiyor facebook. Korktum, eyvah dedim terörist falan mı, hesabımı nereden buldu derken bir mesaj daha;
- Hayırdır şirin kız, burada da mı trip atıyorsun bana
Bu mesajı okuyunca benim kafada şimşekler çaktı tabii. Yanımda annemle babam ne yapacağımı şaşırdım. Babam o akşam evde tesadüfen. Çaktırmadan telefonumu aldım ders çalışacağım diye odama geçtim. Gece 2 ye kadar yazıştık. Bulutların üstünde gibiydim, hayal dünyasında gibi. Ertesi gün okulda erken buluşmak üzere sözleştik. Önceki gün için özür diledim, anlattım olanları. Epey güldük. Kendinden bahsetti. Nedimmiş ismi. Her gün akşama kadar 100 kez, yok yok 500 kez ismini tekrarlar olmuştum. Anne babası öğretmenmiş üç yıldır Sur ilçesindelermiş. O da benim gibi pek çok yer gezmiş doğduğundan beri. Her gün buluşur olduk, ders aralarında dolaşıyorduk, ilk konuştuğumuz yerde buluşuyorduk genelde. Bazı hafta sonları arkadaşımda ders çalışacağım diye evden kaçıyordum, bir iki gizli yerimiz vardı. Saatler dakikalar gibi geçiyordu. Gözleri, gülüşü ruhuma can katıyordu. Dünya bırakın dönsün, beni burada unutun diyordum içimden insanlığa. Üniversiteyi birlikte okuyacaktık. Tıp istiyordu, çocuk doktoru olmak istiyordu özellikle. Fakir ilçelere gidip çocuklara bakacaktı, köy köy gezecekti. Bende öğretmen olacaktım, birlikte çocuklara yeni hayatlar sunacaktık. Ankara veya Eskişehir istiyorduk. Böyle günler geçerken Aralık ayında sokağa çıkma yasağı geldi. Kaldırıldı yasak sonra ama bir süre sonra yine başladı. Sonrada zaten sık olmaya başladı. Görüşemedik günlerce, delirecek gibi oluyordum bazen. Zaten çatışmalar , korku her yerdeydi. Günlerce babamı göremiyordum. Sokağa çıkma yasağı kaldırıldığı günlerde bile babam çıkmamızı istemiyordu. Ama ne mümkün. Nedim’ i görmeden duramıyordum.. Öyle tutulmuştum. Bir gün internette konuşurken Nedim buluşalım dedi. Ben sizin evin oraya geleceğim dedi. Sakın dedim gelme ortalık karışık. Yok dedi sakinleşti gibi ortalık, hem umurumda bile değil beş dakika olsa seni görmem lazım, çok özledim dedi. Sabah 5-6 gibi evin önüne gelecekti. Kalktım erkenden baktım bizimkiler uyuyor, kapıdan ses çıkarmadan çıkıp aşağı indim. Kapının girişinde bekliyordu. Öyle bir sarıldım ki sanki yaşamam o ana bağlıydı. Kokusunu içime çektim. Kusura bakma ağladığım için kaç yıl oldu hala aklıma o an geldikçe ağlarım. Yani her gece. Bitmesin istedim o an. Ya da gidelim çok uzaklara. İnsanların ölmediği, huzurlu günlerin olduğu diyarlara. Söz dedi az kaldı gideceğiz birlikte. Otogardan beraber bineceğiz otobüse. Sınava iyi çalış tamam mı? Dedi. Tamam dedim. Bana söz ver, öğretmen olacaksın hayallerimizi unutma dedi. Söz dedim. Gün aydınlanmaya başlarken gitti. Ellerimiz zor ayrıldı. Yukarı çıktım odama girdim. O anda bir kurşun sesi yardı sabah güneşini. Tüm dünyamı ikiye böldü paramparça etti o ses. Babam evdeydi. Hemen çıktı tabii arkadaşları da. Bir anda alarma geçti herkes. Ben dualar ediyorum Allah’ım Nedim iyi olsun lütfen diye. İki saat sonra babam geldi sarıldı bana. Anladım. Her şeyi. Sonrasını hatırlamıyorum. Hastanede gözümü açtım, ellerim bağlıydı boğazım yanıyordu. Sürekli ilaç veriyorlardı. Ankara' ya gittik orada yattım hastanede. İlaçlardan hayal meyal hatırlıyorum olanları. Bazen ellerimin bağlandığını hatırlıyorum. Bileklerimin kan içinde oluşu var. Her taraf kan içinde oluyordu. Kabuslar görüyordum Nedim karanlığa karışıp gidiyordu, attığı adımlar kana bulanıyordu. O kan ayaklarımın altına doluyordu, gittikçe yükseliyordu, boğulmaya başlıyordum. Defalarca gördüm bu rüyayı. Bir sene sonra kendime gelebildim. Zorla kardeşime anlattırdım olanları. Okulda kavgalı olduğu birileri varmış. Kavga etmişler ben okula başladığım senenin başında. Başka bir sınıftan biri. İntikamını alacağım demiş. Bir kaç kere önünü kesmiş Nedim’in. Bana hiç anlatmamıştı. O gün takip etmişler meğerse. Çıkışta öldürmüş Nedim’i. Polisten kaçarken saklandığı yerde de kendini vurmuş. Babam meğerse bizi önceden biliyormuş. O gece geleceğini bilseydim engel olurdum dedi. Ben öğrenince çığlık çığlığa bağırmışım. Tutamamışlar beni, evdeki her şeyi kırmaya başlayınca zor zapt etmişler. Olmayınca ambulans çağırmışlar. Bir süre sonra doktorlar daha uzman bir hastane deyince Ankara' ya sevk edilmişim. Bir kaç kere bileklerimi kesmeye çalışınca bağlamışlar yatağa. Hastaneden çıktıktan sonra günlerce evden çıkmadım. Bir gece Nedim geldi rüyama. Kırgın baktı yüzüme. Oysa ben deli oldum sevinçten. Karşımdaydı işte. Aşkım neden konuşmuyorsun dedim. Sözünü ne çabuk unuttun dedi. Döndü arkasını gitti. Yerler yine kan oldu. Kan ter içinde uyandım. Sabaha kadar düşündüm ve sözümü tutmaya karar verdim. Okulu açıktan bitirdim. Bir yandan da üniversite sınavlarına çalıştım. Bu okulu bitireceğim Nurgül. Ben bu okulu o savaşı başlatan kan tüccarlarına inat bitireceğim. O kan tüccarları lüks evlerinde, havuzlu villalarında yaşarken ben sevdiğim adam toprağın altında. Bu ülkenin gençlerine savaşın kötülüğünü, aslında bu savaşları çıkaranların para babaları olduğunu, düşmanlığın olmadığını anlatacağım. Diplomamı alacağım ve sevdiğim adamın mezarına gideceğim. Bak aşkım sözümü tuttum, konuş artık benimle diyeceğim.....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NURGÜL
ChickLitHayat beklemediğiniz bir yöne gittiğinde ne yaparsınız ? Yoklukla imtihan mı herşeye gözü kapatıp hayata devam etmek mi ?